Subscribe:

Ads 468x60px

Menopozla birlikte sık görülen 7 hastalık

Uzmanlar; adet görülmeyen sürenin üst üste 12 ay kadar olması ile menopoz sürecinin başladığını söylüyor.

Kadınların en doğal süreci olan menopozun neden olduğu rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirme yapan Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; " Kadınların bir kısmı ateş basması, gece terlemesi gibi belirtiler yaşarken bir kısmı daha ciddi sağlık problemleri ile karşılaşırlar. Kendinizi bu problemlere karşı nasıl koruyacağınızı bilmelisiniz" dedi.

Genelde menopoz 45-55 yaş aralığında görülüyor. Östrojen, FSH, LH, AMH gibi hormon testleri ile menopoz süreci hakkında bilgi sahibi olunabiliyor. Menopoz kabusu; vitaminler, hormonlar ve çeşitli kremlerle atlatılmakla birlikte ateş basması, gerginlik, gece terlemeleri, kilo alımı azaltılabiliyor.
Semptomların geçici bir süre yaşandığını belirten Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; "Kendinizi şımartmalı ve bu süreyi daha hafif atlatmaya çalışmalısınız. Hormon destek tedavisi ile belirtilerin önüne geçebilirsiniz. Yaşınız ve menopoza giriş zamanınız hormon destek tedavisi ve risk artışınızda önemli role sahiptir. Doktorunuzla konuşup kişisel riskinizi hesaplatmalısınız" dedi.

Menopoza Bağlı 7 Sürpriz Sağlık Problemi Nelerdir?
Kadınların bir kısmı ateş basması, gece terlemesi gibi belirtiler yaşarken bir kısmı daha ciddi sağlık problemleri ile karşılaşıyor. Bu problemler arasında Osteoporoz, Pelvik organ sarkması, Karaciğer rahatsızlıkları, Otoimmün hastalıklar, gözde kuruma, görme kaybı, uyku apnesi yer alıyor.

Osteoporoz: Kemik erimesi sonucu oluşan kırık menopoz döneminde sıklıkla görülüyor. Menopozda olan kadınlar, osteoporoza bağlı kemik kırığı riskinde %50 artış gösteriyor.

Pelvik organ sarkması: Pelvis tabanını oluşturan kasların zayıflaması sonucu görülüyor. Bu durum idrar kaçırma, tutuk idrar yapma, pelvik bölgede rahatsızlık ve sarkma hissi, yürürken zorlanma, sık idrar yolu iltihapları ve cinsel işlev bozukluğuna yol açıyor. % 41-50 kadında farklı seviyelerde sarkma görülüyor.

Karaciğer hastalıkları: Genç yaşlarda karaciğer; alkol, enfeksiyon ve fazla yağ tüketimiyle oluşan hasarı kolaylıkla yeni ve sağlıklı hücre oluşturarak onarabiliyor. Menopozda östrojen hormonundaki azalma sağlıklı hücre oluşumuna engel olarak hasarı yara izi dokusu ile onarmaya çalışıyor. Östrojen ayrıca mitokondri ve karaciğer hücrelerini de koruyor. Azalan östrojen karaciğer de yaşlanmayı artırıyor. Rutin kan tahlilleri ile karaciğer harabiyetini kontrol altında tutmak gerekiyor.

Otoimmün hastalıklar: Mutsuz ve yorgun hissetme, ateş basmaları normal menopoz belirtileri arasında yer alıyor. Ancak aynı zamanda Multipl Skleroz, Lupus, Romatoid Artrit gibi otoimmün hastalıklar içinde sinyal olabiliyor. Östrojen hormon düşüklüğü vücutta iflamasyon artışına neden oluyor.

Gözde kuruma: Sadece östrojen değil menopoz sırasında azalan testosteron seviyesi de sıkıntılara yol açıyor.

Duyma kaybı: Yaşla beraber duyma kaybı görülüyor ancak menopoza giren kadınlarda bu problem çok daha hızlı oluşuyor. Çünkü östrojen koklea (iç kulağın işitsel kısmı) da önemli rol oynuyor. Yüksek sesten uzak durulması gerekiyor. Yapılan çalışmalarda, duyma kaybı riskinde; düzenli egzersiz ile %17, beta-karoten tüketimi ile %12 azalma saptanmıştır.

Uyku apnesi: Menopoza giren kadında uyku apnesi riskinde 3 buçuk kat artış gözlenmiştir. Diyabet ve felç için de risk menopozda artıyor.
Kimlere hormon tedavisi uygulanmalı?    
Risklerine rağmen menopoz belirtileri için en uygun tedavi sistemik östrojendir. Sağlıklıysanız ve;• Şiddetli ateş basmaları ve diğer menopoz belirtileri varsa,• Kemik yıkımınız fazla ve diğer tedaviler fayda sağlamadıysa,• 40 yaşından önce menopoza girdiyseniz hormon tedavisinin faydaları riskinden ağır basar.
Erken menopoza girdiyseniz veya overleriniz alındı ve 45 yaşına kadar hormon desteği kullanmadıysanız;• Osteoporoz• Koroner kalp hastalığı• Erken ölüm• Parkinson benzeri belirtiler• Anksiyete veya depresyon riskiniz artmaktadır.Yaşınız ve menopoza giriş zamanınız hormon destek tedavisi ve risk artışınızda önemli role sahiptir. Doktorunuzla konuşup kişisel riskinizi hesaplatmalısınız.
Hormon Desteği Ne Kadar Güvenli?
Şu anda Amerika ve İngiltere'de 6 milyon kişi hormon desteği kullanıyor. Hormon tedavisinin riski östrojenin tek başına ya da progestinle birlikte verilmesine, kadının menopoz yaşına, östrojenin dozuna ve kişinin kardiyovasküler, kanser ve aile hikayesine bağlı olarak değişiklik gösteriyor. Hormon destek tedavisi öncesi kadın üreme organları ve meme muayenesi yapılması gerektiğine dikkati çeken Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; "Hastada yapılması gereken biyokimyasal testler arasında Tam kan sayımı, Tam idrar tetkiki, Sedimentasyon, Lipid profili, Glukoz, Karaciğer fonksiyon testleri, Böbrek fonksiyon testleri, Kemik markerları ve Gaitada gizli kan yer alıyor" dedi. Hormon destek tedavisinin uygun olmadığı durumlar ise Karaciğer ve böbrek hastalığı, Akut derin ven trombozu, damar tıkanıklığı hastalıkları, kalp hastalığı, meme kanseri ve rahim kanseri olanlar olarak sıralanıyor.

Hormon Destek Tedavisi Kullanıyorsanız Riskinizi Nasıl Azaltabilirsiniz?

Kendiniz için en uygun ürünün ve metodun kullanılması gerektiğini dile getiren Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; Hormon desteğinizi; tablet, yapıştırmalı flaster, jel, vajinal krem ya da rahim içi spiraller şeklinde kullanabilirsiniz. Kullandığınız tedavi dozunu mümkün olan en düşük seviyede tutun. 45 yaş üstü iseniz kullandığınız tedaviyi etkin en düşük dozda ve sürede sınırlamalısınız. Kan tahlilleri, mamografi gibi testlerle riskinizi kontrol altında tutmalısınız." dedi. Günlük rutininize de fiziksel aktivite ve egzersizi, sağlıklı gıdayı eklemeniz gerekiyor.

Zayıflamak için yağ yakıcı 5 gıda

Yazın kendini iyice göstermesiyle birlikte fazla kilolarla vedalaşma isteği de hayli artıyor. Kim istemez ki mayo, bikini tercihi yaparken fazlalıkları kapatanları değil rengarenk, desen desen olanları seçmeyi. Hiçbir şey için geç sayılmaz. Çünkü hayal ettiğiniz ölçülere 5 besin sayesinde ulaşabileceksiniz. 

Üstelik bunun için sizi aktar aktar dolaştıracak ve yerken ağzınızı burnunuzu buruşturacak memnuniyetsizlik yaratan tatlar da yok. Yalnızca beslenmenize yağ yakıcı 5 gıdayı eklemeniz yeterli.

Sports International diyetisyeni Şeyma Yılmaz, özellikle yağ yakımında çok iyi sonuç veren bu 5 besine dikkat çekiyor ve bir an önce forma girmeye karar verenlere bu yiyeceklerin yağ yakıcı etkilerini anlatıyor; "Yağ yakıcı özelliği olan bu 5 besini hemen her yerde bulmanız mümkün. Hemen buzdolabına koşun hepsi olmasa bile en az 3 tanesinin sizi beklediğini göreceksiniz. Kilo vermeye karar verdikten sonra listenizde yer vermeniz gereken bu 5 besinin özellikle yağ yakımına yönelik egzersizlerle birlikte mucizevi etkisi hayal ettiğiniz ölçülere kavuşmanızı sağlayacak."

İşte kaloriyi düşürüp kilo kontrolünü gerçekleştirebileceğiniz her an her yerde bulabileceğiniz yağ yakımında etkili 5 besin;

1.KİVİ: 90'ların yemesi lüks sayılan meyvesi kivi artık ülkemizde de yetiştirilmekte, her yerde satılmakta hatta şu an belki de buzdolabınızda. Bu efsane meyve, portakal ve limona göre 2 kat daha fazla C vitamini içermektedir. C vitamini vücutta yağ yakma metabolizmasına etki eden karnitin sentezine yardım eder. Yapılan araştırmalar egzersiz öncesinde yeterli miktarda C vitamini alan bireylerin daha fazla yağ yakabildiklerini göstermektedir. Günde sadece bir kivi yemek günlük C vitamini ihtiyacını fazlasıyla karşılar. Bunların yanı sıra lif içeriği oldukça yüksek olan kivi tok kalmanızı sağlarken yüksek potasyum içeriği ile spor sonrası kas ağrıları için de birebirdir.

2. SALATALIK: Su oranı iyi ve düşük kalorili bazı besinler ara öğünler için çok iyi bir tercih olabilir. Salatalık %95 su içeriğiyle midede doygunluk sağlar ve öğünde alacağınız kalorinin düşmesine neden olur. Kilo kontrolü için hazırlanan diyetlerde sınırsız tüketime sahiptir. Acıktığınızda salatalık iyi bir seçenek olacaktır. Lif içeriğinin azalmaması için kabuklu tüketimi tercih edilmelidir.

3. YOĞURT: Yoğurt ekmekle birlikte memleketimiz hanelerinin demirbaşı durumunda bir besin olup göbek yağlarını eritmekte 10 kaplan gücündedir. Fakat önemli olan yağ yakarken kas kitlesini de korumak olduğundan yoğurt yüksek kalsiyum içeriği ile hücrede yağ yakma metabolizmasını arttırırken yüksek protein içeriğiyle ise kas kitlemizi korur. Yapılan çalışmalarda her gün yoğurt tüketen bireylerin tüketmeyenlere göre daha fazla kilo verdikleri ve bel çevresindeki yağların daha fazla azaldığı görülmüştür. Aynı zamanda yoğurt yağ yakma metabolizmasında etkili olan Konjuge Linoleik asit içermektedir (CLA). Konjuge Linoleik asit süt yağında bulunmaktadır. Hem kaloriyi düşürüp kilo kontrolü sağlamak için hem de yağ yakmada oldukça etkili bu yağ asitinden faydalanabilmek için yarım yağlı yoğurt tüketilebilir.

4. ENGİNAR: Karaciğer dostu olarak tanınan enginar, magnezyum, potasyum ve lif deposu. İçeriğindeki yüksek magnezyumla yağ yakımını hızlandırmakta aynı zamanda yüksek potasyum içeriği ile vücudumuzun sıvı dengesini sağlamaktadır. Yüksek lif içeriğiyle ise tok tutmaktadır. Çiğ veya haşlanmış olarak salatalarınıza ilave edebilir veya ara öğünlerinizde yoğurdunuzun içerisine rendeleyerek yağ yakma metabolizmanızı tetikleyebilirsiniz.

5. AHUDUDU: Sempatik ismi ve yüksek antioksidan içeriğiyle yaz aylarının detoks meyvesi ahududu son zamanlarda yağ yakıcı meyve olarak da yükselişe geçti. Bu dostumuz da yüksek lif içeriğiyle tokluk duygusu yaratırken aynı zamanda bağırsaklardaki fazla yağı bağlayarak dışkıyla atılmasını ve alınan kalorinin düşmesini sağlıyor. Bunların yanı sıra C vitamini ve potasyum içeriği oldukça yüksek. Üstelik bir çay bardağı (150 gr) ahududu yalnızca 51 kcal.

Işık ve ses dalgaları ile gözaltı morluklarıa son

Kişinin yorgun, uykusuz, yaşlı ve depresif görünmesine neden olan gözaltı morlukları ve gözaltı torbalarından, en son teknoloji ışık ve ses dalgaları yöntemi ile kurtulabilirsiniz.

Her yaş grubunda görülebilen gözaltı morluklarından ve gözaltı torbalarından cerrahi müdahaleye ve kozmetik uygulamalara gerek kalmadan ışık ve ses dalgaları ile kurtulmak mümkün.

Yorgunluk, stres, bilgisayar başında çok fazla vakit geçirmek ve uykusuzluk gibi nedenler gözaltı morluklarının oluşmasını hızlandırabiliyor. Her yaş grubunda görülen gözaltı morluklarından ve gözaltı torbalarından cerrahi müdahale ve kozmetik uygulamalara gerek kalmadan kurtulmak günümüz tıp teknolojisi ile artık mümkün hale geldi.

Medikal Estetik Hekimi Dr. Emre Çiçek, gözaltı morluk ve torbalarından kurtulmak isteyenler için bunun Işık ve ses dalgası ile çalışan özel lazer yöntemi ve kimyasal peelingten geçtiğini açıkladı. Dr. Emre Çiçek, yöntemle ilgili şunları söyledi; “Işık ve ses dalgalarından oluşan bir teknoloji olan Özel lazer peeling ve kimyasal peeling kombinasyonu ile gözaltı morlukları ve gözaltı torbaları ağrısız ve acısız şekilde 1-2 seansta giderilebilmektedir. Özellikle göz kapağı altı tear trough dediğimiz gözyaşı kanalı deformelerinde ışık dolgusu enjeksiyonu tedavisi ile çok başarılı sonuçlar almaktayız. Gözaltı torbalanmalarında ise Ulthera dediğimiz ameliyatsız yüz germe sisteminin gözaltı problarına özel ses dalgası gönderen sistemi ile cilde herhangi bir hasar vermeden cilt altının ısıtılması sayesinde ciltte sıkılaşma ve gerginlik sağlanıyor’.’

Göz Altı Morlukları Nasıl Oluşuyor?
Kişinin yorgun, uykusuz, yaşlı ve depresif görünmesine yol açan gözaltı morluklarının oluşma sebebini anlatan Dr. Emre Çiçek, “Göz çevresindeki kan damarlarının cilde yakın olması, yağ torbalanmasına bu da damarlarda dolaşımın iyi olmaması ve kan toplanmasına neden olabiliyor. Ayrıca bu durum göz çevresinde pigmentasyon artışına da neden olmaktadır. Her iki sorunda da alt kapakta olduğu gibi, kirpiklerden kaşa kadar üst kapağı da kaplar’’ dedi.

Gözaltında ve göz çevresinde dolaşımı hızlandırıcı, hücreleri yenileyen kozmetik ürünlerin kullanılmasının, morlukları biraz hafifletebildiğini belirten Dr. Emre Çiçek, daha hızlı, kalıcı ve gözle görünür sonuçlar için ses ve ışık dalgası ile çalışan özel lazer peeling ve kimyasal peeling tedavileri ve ışık dolgusu enjeksiyonlarını kullandıklarını belirtti. Dr. Emre Çiçek, “Gözaltı torbalanmalarında ise Ulthera dediğimiz ameliyatsız yüz germe sisteminin özel gözaltı torbaları tedavisinde çok etkin olduğunu yüz güldürücü sonuçlar verdiğini görüyoruz” dedi.

Düz Tabanlı Ayakkabılar Kıkırdak Hastalığı Nedeni

Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artan kıkırdak hastalıkları, günümüzde artık spor yaralanmalarına bağlı olarak 13-14 yaşından itibaren de ortaya çıkabiliyor. 

Kıkırdak deformasyonları tam olarak iyileşemediğinden, kıkırdakta bir sorun oluşmasını engelleyici önlemler almak gerekiyor. Kilo vermek, fazla düz tabanlı ayakkabılar giymemek, stres kontrolü, alkolden uzak durmak, düzenli egzersiz ve 40 yaş sonrası dizi zorlayıcı sporlardan kaçınmak bunların başında geliyor.

Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Bülent Aksoy, kıkırdak hastalıklarının nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

60 kilo kişinin diz yükü 480 kilo
Yürüme sırasında vücut ağırlığının bir, merdiven çıkarken 3, inerken 5 ve dizleri kırarak oturma ve çömelme gibi pozisyonlarda 8 kat yük dizlerin üzerinde hissedilmektedir. Özellikle dizlerini kırar bir pozisyonda uzun süre çalışan; anaokulu öğretmeni ya da parke ustasının kıkırdak sorunu yaşaması kaçınılmazdır. Eğer dizlerinde sorun varsa, kısa sürede bu sorun geri dönüşümsüz bir duruma gelir. Bu nedenle diz sağlığı için kilo vermek çok önemlidir. Kıkırdaklarda herhangi bir sorun yaşanmaması için örneğin, 1.80 boyundaki bir kişinin en fazla 80 kilo olması gerekir.

Ofis çalışanı kadınlarda diz hastalıklarının nedeni stres
Kıkırdak sorunları kadınlarda, erkeklere oranla daha sık görülür. Özellikle ofiste hareketsiz pozisyonda masa başı çalışanlar; bel, boyun ve sırt ile birlikte diz ağrısı sorunları ile karşı karşıyadır. Stres bu ağrıların ortaya çıkmasında çok önemli bir faktör ve 4-5 kat artmasına yol açar. Uzun süre yolculuk yapan ve araç kullanan kişilerde, yürüyememe ve dizde kilitlenme ili ciddi ağrı sorunları yaşanabilir.

Çok düz ve ince tabanlı ayakkabılara dikkat
Düz ayakkabılar kıkırdak sorunlarını daha da artırır. Özellikle babet tarzı ayakkabılar ve ince tabanlı terlikler kıkırdak sorunlarını tetikler. Bu ayakkabılar ayağı taşıyabilme gücüne sahip değildir. Bu nedenle ayakta ciddi yorgunluklara ve dize yük binmesine neden olur. İdeal bir ayakkabının topuk yüksekliği 2.5 santimetre olmalıdır. Bu nedenle tercih edilmesi gereken ayakkabı tarzı hafif topuklu olanlardır. Çünkü bu ayakkabılar dizin arkasından geçen kasların gerginliğini azaltır, kaslar gevşer ve ağrılar daha az olur.

Dizi zorlayıcı sporlar 40 yaş sonrası sakıncalı
Bisiklet, kürek ve tenis gibi dizin kıvrılıp açılması ile yapılan sporlar, 40 yaşından sonra tercih edilmemelidir. Çünkü dize bir anda aşırı miktarda yük binmesi, yıllardır uykuda olan diz kıkırdağını bir anda bozabilir. Anormal ağrılar ve şişmeler meydana gelebilir. 40 yaşına kadar spor yapmamış bir kişi bir anda spora karar verirse, buna kısa sürelerde ve düşük tempolarda başlamalı, zaman içerisinde artırmalıdır.

Kıkırdak sağlığı için basit egzersizler yapın ve alkolü sınırlandırın…
• Herhangi bir seyahat ya da zorlanmadan sonra kişi dizinde ağrı, zorlanma ve kilitlenme hissediyorsa yoğun buz yapmalıdır. Dizi uzatarak istirahat etmek gerekir. Basit ağrı kesicilerin yardımı olur.
• Basit dizlikler, egzersizler, dizin hem önündeki hem de arkasındaki kas grubunun çalıştırılarak kuvvetlendirir ve dize binen yükün kaslar tarafından alınıp dizin rahatlatılması sağlanır. Ancak dizlik kullanmak için doktorun önerisi alınmalıdır.
• Diz için en iyi egzersiz, düz bacak kaldırma yöntemidir. Diz, ayak bileği ve kalça aynı hizadayken düz olarak topuk yerden 45 santimetre yukarı kalkacak ve 10'a kadar sayılacak. İndirip birkaç saniye geçirdikten sonra tekrar kaldırılacak. Günde 100 kez bunu yapmak gerekir.
• Dizin altına bir havlu rulosu, kırlent ya da yastık koyarak dizle yastığı ezmek de önemli bir egzersizdir. Ne kadar basılırsa üst kaslar o kadar sıkılaşır. Bu hareketlerle kıkırdak yapısının da geleceğe yönelik korunmasına yardımcı olmak mümkündür.
• Yüzme her şart altında tavsiye edilir. İyi bir ayakkabı ile de düz yol yürümekte hiçbir sakınca yoktur.
• Alkol kullanımına bağlı olarak kemik iliği ödemi özellikle 40 yaşından sonra çok yoğun bir şekilde görülür. Bu da, kıkırdağı bozan bir problemdir. O nedenle alkol kullanımına dikkat etmek gerekir.
• Kortizon kullanımı ve diyabet de kıkırdak sorunlarına neden olabilir. Hasta mutlaka düzenli kontrolden geçmelidir.
• Mutlaka, spor ile uğraşan bir ortopedi hekimi ile temas halinde olunmalıdır.

Özel teknikler ile şikayetler azaltılabilir
Kıkırdak sorunları, günümüzde bazı özel tedavi yöntemleri ile kontrol altına alınmakta ve hastaların şikayetleri azaltılmaktadır. Kıkırdak tıraşlaması, sağlam bir doku ile kıkırdağın sorunlu bölgesine mozaikleme yapmak, kıkırdakla dondurma tekniği olan mikro kırık, laboratuvar ortamında kıkırdak doku elde etmek ve bunu sorunlu bölgeye yerleştirmek bu yöntemlerden bazılarıdır. Çok genç yaşlarda ortaya çıkan kıkırdak sorunlarına zamanında ve doğru müdahale yapıldığında, kıkırdak kurtarılabilir. Ancak kıkırdak yerinden ayrıldıktan sonra canlılığını yetirmişse, tamir seçenekleri de giderek zayıflar. Özellikle çok genç yaşlarda kıkırdak yaralanmalarından korunmak için; tekvando, karate gibi sporlardan uzak durmak önemlidir.

Porsiyonunu Kontrol Etme Zamanı

Yıllardır, bazı insanların zayıf kalırken, bazılarının neden şişmanladığı ve fazla kilonun verilmesi ve korunmasının neden bu kadar zor olduğu ile ilgili çokça açıklama yapıldı. Ülkemizdeki obezite oranı son 5 senede yaklaşık yüzde 20 artış olduğu düşünüldüğünde zorunlu porsiyon kontrolü kaçınılmaz son oluyor. 

Diyetisyen Kübra Bal porsiyon kontrolünü nasıl sağlayabiliriz konusunu açıklarken, buzdolabınızda olması gereken ve en önemlisi sevilerek yenebilecek besinleri de sıralıyor.

Porsiyon Harfiyatından Vazgeç
İnsanlar büyük boyu gördülerinde maalesef onu tercih ediyor. Bu durum ağırlıklı olarak hem Türkiye'de hem de Amerika'da bu şekilde ilerliyor. Beslenme alışkanlıklarında ucuz gıdaların ve yağların piyasada gitgide artmasıyla marketlerde kampanyalı ürünler yada büyük paketler daha hesaplı gözüküyor. Cebe faydalı durumlar kişide fazla kiloya ve porsiyon harfiyatına sebep olabiliyor. Ayrıca Türk toplumunun alışkın olduğu büyük tencerelerde yemek pişirme alışkanlığı da daha fazla yemeye sebep oluyor ve dolasıyla da istenmeyen kiloya ve hastalıklara davetiye çıkartıyor.

Kontrol Senin Elinde
Diyetisyen Kübra Bal ''zorunlu porsiyon kontrolü'' ile her zaman doğru miktarlarda yemek alışverişi yapmanızı, pişirmenizi ve buzdolabınızda hazır halde bulundurmanızı öneriyor. Buzdolabında öğünlerinizin yer alması biranlık açlık krizinin sonunda yüksek kalori almanızı önleyebilir. Sevdiğiniz yiyeceklerden uygun miktarlarda bulundurmanız sizi sağlıklı beslenme alışkanlığına da yönlendirmeye yardımcı olacaktır.

Mutfağını Düzenle

Et, tavuk, balık reyonu:
Et reyonuna geldiğinizde ilk yapmanız gereken tüketeceğiniz etin çeşidini ve alacağınız miktarı belirlemek.
Canınız kırmızı et çektiyse görünür yağlarının olmamasına dikkat etmelisiniz. Özellikle yağ içeriği daha az olan antrikot veya biftek kırmızı ette en doğru seçimler olacaktır.
Tavuk alacaksanız, göğüs kısmı daha sağlıklıdır. Eğer lezzeti ön planda tutanlardansanız yağ içeriği biraz daha fazla olan but'u da tercih edebilirsiniz. Nadir de olsa kendinize kanat ziyafeti vermek istiyorsanız dikkat: 4-5 adetten fazla tüketmemelisiniz.
Balık en sağlıklı et grubu olsa da ülkemizdeki tüketim oranı maalesef çok düşük. Oysa zengin Omega-3 içeriği ile balık alternatifsizdir.

Abur-Cubur Reyonu Bizimle Değilsin
Aç olarak gidilen alışverişlerde en tehlikeli reyon abur-cubur reyonudur. Eğer alışverişe aç karnına çıktıysanız yada uzun süre besin tüketmemişseniz kendinizi bu reyonun önünde bilinçsizce alışveriş yaparken bulabilirsiniz. Bu yüzden alışverişe her zaman tok karnına çıkmaya özen göstermeli, kendinizi ödüllendirdiğimiz bu reyonda doğru seçimi yapmaya dikkat etmelisiniz.
Çikolata alacaksanız daha çok bitter olan çikolatalarla kalori içeriği düşük olan barları; bisküvi alacaksanız light olanları ve krakerleri tercih etmelisiniz. Kremalı, karamelli, yüksek kalorili çikolatalar ise karın bölgesinde yağlanmaya neden olacağı için kaçınılması gerekenler arasındadır.

Sağlıklı yaşamın en önemli destekçisi içecek reyonu
Doğru içecek tercihi hem kilo vermek isteyenler hem de sağlıklı beslenmeyi bir yaşam biçimi haline getirenler için önemlidir. Asitli içecekler, siyah çay, kahve içmek yerine ıhlamur, yeşil çay, beyaz çay, chai tea, ekinezya, rooibos, kuşburnu gibi bitki çayları şekersiz olarak sıklıkla tercih edilebilirsiniz. Bu sebeple dolabınızda bunlara yer açın. Eğer diyetteyseniz market alışverişlerinizde sıcak çikolatadan uzak durmaya çalışın. Unutmayın 1 bardak sıcak çikolara ortalama 300 kalori demek. Çok canınız çektiyse de light olanını tercih edebilirsiniz. Yağlı, bol salçalı akşam yemeklerinizi ise pişirmemek sizin elinizde. Bunlar yerine sağlıklı sebze yemekleri ve ızgara et seçeneklerini hayata geçirebilirsiniz.

Diyetisyen Kübra Bal

İlişkinizi uzatacak 7 heyecanlı öneri

Aşkın ömrü kaç yıldır bilinmez ama ilk günkü gibi sürmediğini de artık herkes biliyor. Peki aşk bitince ilişkiyi çöpe mi atacağız? Tabiki hayır! Aşk bittiyse sevgi de mi bitti... 

Hemen paniğe gerek yok, ayların yılların hatrına biraz daha emek harcayarak, rutinleri biraz değiştirerek, ilişkinizin ilk günkü heyecanını yakalaması hiç de zor değil.

1- Sekste yeniliklere açık olun 
Uzun zamanlı ilişkilerde seks de zamanla aynı sebeplerin aynı sonuçları yaratacağı döngüdeki yerini alır. Ancak böyle durumlarda hatırlamanız gereken ayrıntı, en önemli seks organınızın beyniniz olduğu gerçeğidir! Kendinizi yeni olasılıklara açık tutup partnerinizi de bu yenilikler için teşvik etmelisiniz. Cinsel soğukluk kimi zaman tahrik yöntemlerini fazla kullanamamaktan ileri gelebilir. "Hayatınızın Geri Kalanında Nasıl Muhteşem Bir Cinsel Yaşamınız Olur?" kitabında Val Sampson, öncelikle sekse odaklanmayı ön koşul olarak veriyor.

Günün geri kalan saatlerinde yaşadığınız saatleri unutmalı ve sadece o an yaşadıklarınıza odaklanmalısınız. Eğer böyle yaparsanız, beyniniz ilişkiye girmeden önce kendini bu ilişki için hazır hissetmeye başlayacak. Mesela ona romantik notlar yazın ve cebine koyun. Cep telefonunun telesekreterine hoş mesajlar bırakın. Ve son olarak da ilişkiye girmeden önce ne yaptığınızı düşünün ve eğer alışkanlığınız televizyon seyretmekse o zaman bunu değiştirin. İki kişilik yapılabilecek aktivitelerde bulunun, yürüyüşe çıkın, bara gidip bir içki için veya sadece el ele tutuşun.

2- Zaman zaman ayrılın! 
İlişki uzmanı Philip Hodson'a göre eğer birey olarak var olabiliyorsanız o zaman ilişkilerde yere daha sağlam basmanız mümkün.
Farklılıklarınızı keşfedin ve onları taçlandırın. Çünkü bu sayede birbirinize anlatacak daha çok şeyiniz olacak. Ayda en azından bir hafta sonunu ayrı geçirin ki tekrar bir araya geldiğinizde paylaşacak anılarınız olsun. Kısa ayrılıklarda çiftler birbirini özler ve bu özlem neden beraber olmayı seçtiğinizi tekrar hatırlatır. Dışarı çıkın, arkadaşlarınızla zaman geçirin. Yeni şeyler keşfedin, yalnız seyahata çıkın. Sakın “Bir elmanın iki yarısıyız.” masalına inanmayın. Unutmayın ki, siz bir bireysiniz ve bu ilişki siz bir çilek o da bir elma olduğu için güzel.

3- Üçüncü kişiden hoşlanmaktan korkmayın 
Bir çok insan, ilişki yaşayan insanların bir başkasından etkilenmesini ilişki için büyük bir problem olarak görür. İlişki uzmanları bunun öyle olmadığını söylüyor. Psikoterapist Paula Hall, karşı cinsten hoşlanmanın insan doğasından olduğunu bu nedenle aşıksanız bile sizi etkileyebilecek üçüncü kişiler olduğunu doğruluyor. Bu konuda önemli olan konuyla nasıl baş ettiğiniz. Partnerinizle duygularınızı paylaşmaktan çekinmeyin. Ancak bunu duyarlı bir biçimde yapmalısınız, çünkü konuşarak işleri olduğundan fazla büyütmeniz kimsenin işine yaramaz.Partneriniz onu sevdiğinizi ve sadece onunla beraber olmak istediğinizi bilsin yeter.

4- Tartışın, ama 5 dakika!
Hiç tartışmayan çiftler olduğu mitine inanmayın. İlişkilerde tartışmalar olur ve zaman zaman tartışılması ilişki açısından sağlıklı sonuçlar doğurur. Önemli olan daha iyi tartışmayı öğrenmektir. Psikoterapistler bu durumda en iyi yolun tartışmaları kısa tutmak olduğunu söylüyorlar. 5-10 dakikayı aşan tartışmalarda bir yürüyüşe çıkmanız iyi bir fikir olabilir. Önemli olan eski defterleri açmamaya çalışmak ve birbirinize karşı suçlayıcı olmamak. Kırgınlıklarınızı ufakta olsa hemen söyleyip içinizden atarsanız o zaman bu kırgınlıkIar birikip bir dağ oluşturmaz.
                 
5- Paylaşılan hayaller, paylaşılan bir gelecek 
Uzun süreli ilişkilerde çiftler artık birbirlerine hayallerinden fazla bahsetmiyor. Ancak ilişkide zaman zaman ilişkide kişiler birbirlerine hayallerini sormalı ve kendi hayallerini anlatmalı.Arabanızı bile bakıma sokuyorsunuz peki ya ilişkiniz için aynı özeni gösteriyor musunuz? Ayda bir kendinize ve ilişkinize uzaktan bakmayı deneyin. Neleri isteyerek yaptınız, neleri istemeden? Hangi davranışlarınız partnerinizi de mutlu ettiği için sizin için bir zevkti? Peki ya nelere kırıldınız? İlişkiye başladığınız zamanlarda ne hayalleriniz vardı ve şimdi neler var? Gelecek için heyecanlanıyorsanız, bunu partnerinizle paylaşın.

6- Her şeyi ciddiye almayın 
Hayata olumlu bakmaya çalışın. Bardağı dolu tarafından görmek ilişki içindeyken de sizi rahatlatır. Tatilde olduğunuz zamanları düşünün. Geçtiğimiz yaz, güney sahillerinde ne güzel de anlaşıyordunuz. Peki neden? Çünkü sıklıkla aynı fikirde oluyordunuz. Tatildeyken ‘Şimdi ne yapalım’ sorusunun cevabı çoğunlukla ‘Sen nasıl istersen’ idi. Elbette ki bu kendi isteklerinizden vazgeçmeniz anlamına gelmiyor. Ancak küçük anlaşmazlıkları büyük tatsızlıklara vardırmadan çözmek sizin elinizde. Bırakın bir seferde ayakkabısını halının üzerinde giysin. Vişne suyunu beyaz koltuğun üzerinde içsin. Akşam seyredeceğiniz film konusunda tartışacağınıza ortak bir karara varmaya çalışın. Siz sakin ve huzurlu davrandığınızda karşınızdakinin de size karşı davranışı değişecektir.

7- Rol modelleri yaratın 
Rol modellerine ihtiyacı olan sadece çocuklar değildir. Yetişkinlerinde kendilerine rol modelleri seçmeleri kimi zaman çok yararlı olacaktır. Londra Üniversitesi'nden İlişki Uzmanı Dr. Petra Boynton, sizin ilişkiniz açısından bir rol modeli çift belirlemenizin ne kadar önemli olabileceğine değiniyor ve "kendinize istediğiniz herhangi bir rol modeli belirleyin ve o çiftin davranış kalıplarının size uyup uymayacağını görün" diyor.

Rol modeli çift elbette ki ilişkiden ilişkiye farklılık gösterecektir. Çevrenizi gözleyin. En yakın arkadaşınız ilişkilerinde çok soğukkanlı ve ona özeniyor musunuz? Kuzeniniz kocasıyla çok yakın arkadaş, peki bunu başarıyorlar? Çevrenizdeki olumlu olayları kendi yaşamınıza uygulamak çoğunlukla olumlu sonuçlar doğurur. Kimbilir belki sizin ilişkinizi de kendisine uzaktan rol modeli yapacak bir tanıdığınız vardır.

Dengeli beslenme sağlığınızı böyle korur!

Geriatrik dönemde yeterli ve dengeli beslenme; hastalıklardan korunma, sağlığın iyileştirilmesi ve geliştirilmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve devamlılığının sağlanması için önem taşır. 

KadıköyŞifa Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Rabia Yurdagül ileri yaşlarda sağlığınızı korumak için nasıl beslenmeniz gerektiği konusunda bilgi veriyor!

Yaşlanmaya bağlı olarak gelişen yaşam biçimi değişiklikleri (yalnız yaşama, eşini kaybetme, aileden ya da arkadaşlardan ayrılma, işten ya da evden ayrılma, fiziksel engel veya hareket güçlüğünün olması, yardımcı kişi ve kurumların olmaması, gelir yetersizliği, bağımlılık, sosyal izolasyon, ruhsal problemler-depresyon ve bunama gibi, ilaç kullanımı), fiziksel değişiklikler (vücut ağırlığının azalmaya başlaması, yağsız doku miktarının azalıp yağ dokusunun artması, kemiklerden kalsiyum kaybı ve buna bağlı gelişen düşme ve kırık riskinin artması, eklem esnekliği ve hareketlerindeki kısıtlılık nedeniyle hareketsizliğin artması, vücut su yüzdesinin azalması) ve organ fonksiyonlarındaki değişiklikler (tat ve koku duygusunun, tükürük salgısının azalması, ağız ve diş problemleri, yutmanın güçleşmesi, mide, karaciğer, safra, barsak fonksiyonlarında azalma, bağışıklık sistemi ve sinir sistemi fonksiyonlarında azalma, bazal metabolizma hızında yavaşlama) bireylerin besin tüketimini olumsuz etkiler.

Enerji gereksinimi karbonhidrat ağırlıklı karşılanmalı!

Bu dönemde besin öğesi yetersizliklerine daha sık rastlanır. Yaşlı bireylerin enerji, protein, folat, B12 vitamini, kalsiyum, D vitamini, demir, çinko ve riboflavin gibi bazı besin öğesi tüketimine özellikle dikkat edilmelidir. Bazal metabolik hız ve fiziksel aktivitedeki azalma nedeniyle bu dönemde enerji gereksinimi azalır. Enerji gereksinmesinin çoğunluğu karbonhidratlardan sağlanmalıdır. Karbonhidrat türü olarak basit şekerler yerine, vücut çalışması için gerekli olan protein, vitamin, mineraller ve posa içeren kompleks karbonhidratlar (tahıllar, baklagiller, sebzeler) seçilmelidir. Özellikle posanın yaşlılarda koruyucu ve tedavi edici etkileri vardır. Geriatrik dönemde büyüme durmuş olmasına karşın vücut fonksiyonlarının gerçekleştirilmesi, kas kütlesi ve dokuların korunması, immün sistem ve bilişsel fonksiyonlar için gerekli olan besin öğesi protein gereksinimi stres, yaralanma, enfeksiyon, ameliyat ve kırık durumlarında artarken, böbrek ve karaciğer yetersizlikleri durumunda azalır.

Hayvansal protein ve bitkisel protein iyi dengelenmeli!

Biyoyararlılığı yüksek olmasına karşın yüksek yağ ve kolesterol içermesi nedeniyle hayvansal kaynaklı protein (et ve süt grubu besinler) alımı ile bitkisel protein (kurubaklagiller, tahıllar, bazı sebze ve meyveler, yağlı tohumlar) alımı arasındaki denge sağlanmalıdır. Yüksek doymuş ve trans yağ, yüksek kolesterol içeren beslenme tarzı kalp damar hastalıkları için risk faktörüdür. Diyetle alınan doymamış yağ asitleri (özellikle balık ve deniz ürünlerinde, yeşil yapraklı sebzelerde, yağlı tohumlarda bulunan Omega-3 yağ asitleri) kan yağlarının ve damarlarda plak birikiminin azalmasına yardımcıdır, kanın pıhtılaşmasını ve eklemlerdeki iltihaplanmaları engeller, bağışıklık sistemini güçlendirir, yaşa bağlı bilişsel fonksiyonun azalmasına karşı koruyucudur.

Düşük yağlı süt ve süt ürünleri tercih edilmeli!

Yaşlılarda ayrıca beslenmede düşük yağlı süt ve ürünlerini, yağsız et ve ürünlerini sebze ve meyveler ile birlikte tüketmek diğer bir risk faktörü olan kan homosistein düzeyini azaltarak kalp hastalığı riskini önlemeye yardımcıdır. Sebze ve meyveler lif kaynağı olmalarının yanı sıra pek çok vitamin ve mineral içeren besinlerdir.

Vitamin, mineral eksikliği akut ve kronik hastalıkları tetikler!

Yaşlılık döneminde enerji gereksinmesinin azalması, vücut direncinin azalması, hareket kısıtlılığı, kronik hastalıkların görülme sıklığının artması gibi nedenlerle vitamin ve minerallere olan gereksinim artar. Vitamin ve mineral yetersizliği akut ve kronik hastalıkların seyrini etkiler, ağırlaştırarak ölümlere neden olabilir. Bu nedenle kemik ve sağlığının korunması ve devamlılığı için süt ve ürünlerinde bol miktarda bulunan kalsiyumun güneş ışınları aracılığı ile derimizde sentezlenen D vitamini ile birlikte alınması, demir eksikliği oluşmaması için yeterli miktarda hayvansal ve bitkisel demir kaynaklarının tüketilmesi, bu dönemde zayıflamış bağışıklık sistemine karşı yeterli çinkonun alınması, yine hem bağışıklıkta ama özellikle bilişsel fonksiyonlarda önemli olan B12, B6 ve folatın yeterli miktarda alınması, D vitamini sentezi için yeterince güneşlenilmesi, antioksidan özellikleri olan C vitamini, E vitamini ve A vitaminin besinlerle gereksinmeler kadar karşılanabilir olması gerekir.

Yeteri kadar su tüketimi çok önemlidir!

Ayrıca yaşam için elzem öğe olan suyun yeterli miktarda tüketilmesi, sıcak havalarda, fazla fiziksel aktivite yapıldığında, fazla proteinli ve tuzlu besinler tüketildiğinde, ateşli hastalıklarda, ishalde vücuttan kaybedilen sıvının mutlaka yerine konulması gerekir. Besin grupları günlük olarak dengeli bir şekilde beslenme düzeninde yer almalı ve öğünler az ve sık olacak şekilde atlanmadan tüketilmelidir. Bireylerin ihtiyaçlarına, mevcut sağlık durumlarına göre özelleştirilmiş yeterli ve dengeli bir beslenme programı geriatrik dönemde daha kaliteli bir yaşam için elzemdir.

Uyku apnesi ani kalp durmasına yol açabilir

Uyku apnesi, sosyal hayata, kariyere, obeziteye, unutkanlığa ve hatta depresyona neden olabiliyor.

Kalitesiz uykunun gündelik hayata darbe vurduğunu söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gülten Özdemir, “Uyku apnesi, sosyal hayata, kariyere, obeziteye, unutkanlığa ve hatta depresyona neden olabiliyor. Uyku apnesinin en önemli belirtisi olan horlama sorununuz varsa mutlaka bir doktora başvurulmalı” dedi.

Her 100 kişiden 40’ının horlama sorunu yaşadığını söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gülten Özdemir, horlaması olan kişilerin yüzde 5’inde uyku apnesi görüldüğünü söyledi.

Uyku apnesinin en önemli belirtisinin horlama olduğunu sözlerine ekleyen Uzman Dr. Özdemir şu bilgileri verdi: “Horlama; uyurken nefes alma sırasında daralan hava yollarından geçen havanın yutak çevresindeki yumuşak dokuya çarparak, dokuların titreşmesiyle oluşan sestir. Üst solunum yolunda yutak ve dil arkasında daralmayla orantılı olarak horlama da artar. Horlama, toplumda her 100 kişiden 40’ında görülebilecek kadar sıklıktadır. Yaşın ilerlemesi ve kilo artışı horlama riskini artırmaktadır. Kadınlarda kilo alma kalça bölgesi, erkeklerde ise boyun ve karın çevresinde yoğunlaşır. Böylece erkek tipi kilo almada; yatar durumdayken göğüs için basıncı daha da artar, yutak çevresinde daralmada erkeklerin kadınlara göre daha yüksek oranda horlamasına neden olmaktadır. Menopoz döneminde ise kadınların hormonal denge değişikliğiyle birlikte, artık erkek tipi kas yapıları gelişerek horlama oranları erkeklerdeki sıklıkta olmaktadır.”

HANGİ TİPTE HORLUYORSUNUZ
Horlamanın farklı tipleri olduğunu belirten Uzman Dr. Özdemir, öncelikle kişinin nasıl bir horlama sorunu yaşadığının iyi tespit edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Özdemir sözlerini şöyle sürdürdü: “Basit horlama; daha çok sırt üstü pozisyonda ortaya çıkan ve kişinin yorulmasıyla artan şiddette kesintisiz çıkardığı gürültü sesidir. Basit horlama, hastadan çok yarattığı gürültü nedeniyle eşin uykusuna zarar verir. Ama bazen de horlama üst solunum yolu direnç sendromu denen; düzensiz, solunum güçlüklerinin eşlik ettiği fakat 5-10 saniyeyi aşmayan solunum durmalarıyla birlikte olabilir. Sık uyanıklıklara neden olur, uyku kalitesi bozulur. Uyku apne sendromuna eşlik eden üçüncü tip horlama şeklinde ise horlama; en az 10 saniye süren nefes durmalarıyla kesintiye uğrayan, boğulur tarzda şiddetli çıkarılan sesten oluşur. Yani Obstrüktif (Tıkayıcı) Uyku Apne Sendromu (OSAS) dediğimiz horlamanın, solunum durmalarıyla birlikte olduğu hastalık şeklidir.”

UYKU APNESİ ANİ KALP DURMASINA NEDEN OLABİLİR
Uyku apnesinin uykuda 10 saniyeyi aşan nefes durması olarak tanımlanabileceğini söyleyen Uzman Dr. Özdemir, “Uykuda solunum durmaları, gecede yüzlerce kere tekrarlayabilir. Her solunum durmasıyla kişi kısa süreli sık uyanıklıklar yaşar, kişi ancak uyanarak solunum durmasını giderebilir. Bu uyanıklıkları hasta gece uykusunda fark etmez, bu sık uyanıklıklar yüzünden sürekli ve dinlendirici bir uyku olamaz. Hasta farkında olmadan kalitesiz, yüzeysel bir uyku uyur. Uykuda nefesin durmasıyla, kalp ve beyin için hayati önemi olan oksijen düzeyi kanda düşer, karbondioksit düzeyi artar. Kalp atımları da düzensizleşir, ileri yaşlarda ani kalp durmalarıyla uykuda ani ölümlere neden olabilir. Hasta gece boyunca boyun çevresinden terler” şeklinde konuştu.

CİNSEL İSTEKSİZLİK NEDENİ
Uyku apnesi hastalarının kaliteli uyuyamadıkları için sabah yorgun uyandıklarını ve kendilerini uykusuz hissettiklerinin altını çizen Uzman Dr. Özdemir, “Uyku apnesi, aşırı yorgunluk miskinliğe, hareketsizliğe neden olur. Bu hareketsizlik giderek kişinin kilo alışında artışa neden olur. Sonuçta kilo; uyku apnesi hastalığını şiddetlendireceğinden bir kısır döngüye girilmiş olur. Uykusuzluk sinirliliğe, gerginliğe, iş verimliliğinde düşmeye neden olur. Trafikte kırmızı ışıkta beklerken uykuya dalarlar, uzun yolda sık trafik kazalarına sebebiyet verdikleri ortaya çıkmıştır. Cinsel fonksiyonlarda azalma ve cinsel isteksizlik görülür. Konsantrasyon güçlüklerine ve belirgin dikkat ve hafıza problemleri ile unutkanlığa yol açar. Ayrıca hastaların yüzde 30’unda depresyon olduğu araştırmalarla saptanmıştır” diye konuştu.

SÜREKLİ VE ŞİDDETLİ HORLAMAYA DİKKAT!
Horlama; eşlerin ve çevresindeki yakınlarının uykusunu bozduğu için, hastalar daha çok yakınları tarafından uyku merkezlerine müracaat etmeye zorlanırlar. Horlamanın kalp krizi, beyin damar hastalığı gibi ciddi sonuçlar doğurabilen uyku apnesinin en önemli belirtisi olduğunun altını çizen Uzman Dr. Özdemir, “Sürekli ve şiddetli horlaması, uykuda solunum durması oluyorsa, uykudan yorgun ve baş ağrısıyla uyanıyorsa, gündüz kendilerini hep yorgun ve uykulu hissediyorsa mutlaka uyku hastalıklarıyla ilgilenen uzman hekime ulaşılmalı” dedi.

Romatizma niçin olur?

Romatizma niçin olur?

Romatizmanın sebepleri halen tam anlamda bilinmemektedir. Fakat mikropların oluşturduğu romatizmalar, GUT hastalığı ve akut eklem romatizmasının sebepleri bilinmektedir. Bunların meydana gelmesine neden olarak genetik(aileden gelen/kalıtsal) etkenler , yaş, cinsiyet, bazı ilaçlar, kaza sonucu oluşan zedelenmeler, iklim gibi etkenlerdir. Her romatizma tipinin görülme yaşı değişir ve bununla birlikte kadınlarda görülme sıklığı daha da çoktur. Belkemiği romatizması, gut gibi romatizmal hastalıklar ise genetik olabilir. Ayrıca rutubetli ve soğuk yerlerde görülme olasılığı daha fazladır. Psikolojik nedenler, travmalar da ortaya bu hastalık da görev alır.Her ne olursa olsun bu romatizma hastalıkları kasları, iç organları, eklemleri özellikle hareketimizi sağlayan bölümleri kapsamaktadır. Hastada ilk olarak ağrı, şişlik, hareket sınırlanması, sakatlık, şekil bozukluğu, kalp sorunları, gözde belirtiler oluşur. Sinir sisteminde görülen değişiklikler gibi belirtiler vardır. Ayrıca romatizma, deride ve iç organlarda ortaya çıkabilir. Derimizi ve iç organlarımızı saran romatizmada ise döküntü, kızarıklık, iştah azalması, gözde kaşınma, kızarıklık, saç dökülmesi, güneşe karşı hassasiyet, karın ağrısı, bel, sırt, topuk ağrısı şikayetleri olur.. Hastanın en fazla şikayeti ağrıdır.

Sinüzit Tedavisi Var Mıdır?

Sinüzit Tedavisi Var Mıdır?

Sinüzit tedavisi olan bir hastalıktır. Doktor muayenesinden sonra ilaç tedavisine başlanır. Ana tedavisi antibiyotik ilaçlarıdır. Ayrıca sinüsün burun içine açılan bölümdeki şişkinliği ve tıkanıklığı acıcı ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlara dekonjestanlardır. Fakat balgam çok koyu ise yumuşatıcı ilaçlarda ek olarak kullanılır. Buhar solumak veya tuzlu sular da sinüs drenajını rahatlatır. Bununla birlikte doktorun diğer bir önerisi bol bol su içmektir. Özellikle sıcak bitkisel çaylar mesala ıhlamur oldukça faydalıdır ve bol bol içilmelidir. Sinüzit ilaçla iyileşme göstermezse ameliyat söz konusudur. Sinüzit ameliyatındaki amaç kronik sinüzitte kapanmış olan delikte enfeksiyonun temizlenmesidir. Burundaki normal anatomi ve mukozal dokuyu koruyarak, sinüs ağzındaki tıkanıklığı gidermek ile normal sinüs drenajını ve fonksiyonunu sağlamaktır. Endoskopik teknikle ameliyat yapılmaya başlandıktan sonra sinüzitin tekrarlama oranı son derece düşmüştür. Fakat yine de özellikle alerjinin rol oynadığı sinüzitlerde tekrar problem oluşması görülebilir. Sinüzite çok fazla yakalanan kişilerin yazın özellikle havuzda derine dalmaması ve kafasını suya sokmaması gerekir.

DOĞUM SONRASI PSİKOLOJİK SORUNLAR

DOĞUM SONRASI DEPRESYON
Bir bebeğin doğumu heyecandan sevince, korkudan endişeye kadar birçok güçlü ve karışık duyguları tetikleyebilir. Fakat depresyon gibi beklemediğiniz duygu değişimlerine de neden olabilmektedir.
Anneliğe yeni adım atan birçok kadında doğumdan sonra “bebek stresi” adı verilen ruh halinin sık değişmesi ve ağlama nöbetlerinin baş göstermesi yaşanabilir. Ancak bazı yeni annelerde “Postpartum (doğum sonrasıdepresyon” adı verilen depresyon hali çok daha şiddetli olmakta ve daha uzun sürebilmektedir. Nadir olarak, doğum sonrasında Postpartum depresyonun da aşırı bir türü olan “Psikoz” da gelişebilir.
Postpartum depresyonu anne karakterindeki bir kusur ya da zayıflık değildir. Bazen sadece bir doğum komplikasyonu olarak ortaya çıkmaktadır. Eğer Postpartum depresyonu yaşıyorsanız, hemen tedaviye başlanması, bebeğinizle ilgilenmeniz ve onu sevmeniz belirtilerden kurtulmanıza yardımcı olacaktır.
BELİRTİLER 
Doğum sonrası depresyon belirtileri, depresyonun türüne bağlı olarak değişir.
Bebek stresi belirtileri:
Bebek stresi adı verilen ve doğumdan sonra genellikle birkaç gün ya da bir iki hafta içinde geçen depresyonun belirtileri şunlardır:


• Ruh hali değişiklikleri
• Anksiyete (kaygı bozukluğu)
• Üzüntü
• Sinirlilik
• Ağlama
• Konsantrasyon azalması
• Uyku sorunu

Postpartum depresyon belirtileri:
Postpartum depresyonun belirtileri de ilk başlarda bebek stresi ile aynı görünebilir ancak bu depresyonda belirtiler günlük işlerinizi aksatmanıza ve bebeğinizle ilgilenmemenize sebep olabilecek kadar yoğun ve uzun süreli olabilmektedir.
Postpartum depresyona ait yaygın olarak görülebilen belirtiler şunlardır:
    • • İştahsızlık
    • • Uykusuzluk
    • • Şiddetli sinirlilik ve öfke
    • • Ezici yorgunluk
    • • Cinsel dürtü azalması
    • • Yaşama sevincinin azalması
    • • Utanç, suçluluk veya yetersizlik hisleri
    • • Şiddetli olarak görülebilen duygu durum dalgalanmaları
    • • Aileden ve arkadaşlardan uzaklaşma
    • • Kendinize ve bebeğinize zarar verme düşüncesi.
Postpartum depresyonu tedavi edilmezse, birkaç ay veya daha uzun sürebilir.
NEDENLERİ NELERDİR?
Doğum sonrası depresyonun tek bir nedeni yoktur. Fiziksel, duygusal ve yaşam tarzı faktörlerinin hepsi depresyon oluşumunda rol oynayabilir.
• Fiziksel değişiklikler. Doğumdan sonra, vücudunuzdaki östrojen ve progesteron hormonlarında meydana gelen ani düşüş doğum sonrası depresyona sebep olabilir. Tiroit bezi tarafından üretilen diğer hormonlarda da ciddi düşüşler görülebilir. Tiroit hormonlarının düşmesi kendinizi yorgun, halsiz ve depresif hissetmenize neden olabilir.
Kan miktarı, tansiyon, bağışıklık sistemi ve metabolizmada gerçekleşen değişiklikler yorgunluk ve ruh halinin bozulmasına neden olabilirler.
• Duygusal faktörler. Kişi uykusuz kaldığında ve bunalmış olduğunda en ufak şeylerden bile sorun çıkarabilmektedir. Yeni doğan bebeğinizin bakımı için kendinizi yeterli görmeyebilir ve bu konuda endişeli olabilirsiniz. Çekiciliğinizi kaybettiğinizi düşünebilir ya da kimlik karmaşası hislerine kapılabilirsiniz. Bu faktörlerin herhangi biri Postpartum depresyona sebebiyet verebilir.
• Yaşam tarzının etkileri. Emzirmede zorluk, mali sorunlar, eşiniz veya diğer yakınlarınızdan yeterince destek gelmemesi gibi yaşamınızla alakalı etkenler de doğum sonrası depresyona yol açabilir.
YAŞAM TARZINIZI DEĞİŞTİRİN.
Postpartum depresyonu kendi başınıza tedavi edebileceğiniz bir durum değildir. Ancak bazı dikkat edeceğiniz hususlar ile tedavi sürecine katkıda bulunabilir ve iyileşmeyi hızlandırabilirsiniz. Yapabileceğiniz yaşam tarzı değişiklikleri şunlar olabilir:
• Yaşamınızda sağlıklı tercihlerde bulunun. Bebeğinizle birlikte yürüyüşe çıkmak, fiziksel aktivitelere katılmak, sağlıklı beslenmek ve alkolden kaçınmak her gün rutin olarak yapabileceğiniz sağlıklı davranışlardır. • Beklentilerinizde gerçekçi davranınız. Her şeyi yapacağım diye kendinize baskı yapmayınız. Evinizin mükemmel olması gibi beklentilerden vazgeçiniz. Her durumda elinizden geleni yapın ve gerisini bırakın. Bazı konularda ihtiyacınız olduğunda çevrenizden yardım isteyiniz.
• Kendinize zaman ayırın. Dünyanın üstünüze üstünüze geldiğini hissediyor olabilirsiniz ama bu durumun düzelmesi için kendinize biraz zaman tanıyın. Giyinip evden çıkın ve bir arkadaşınızı ziyaret edin. Ya da eşinizle birlikte zaman geçirmeye çalışın.
• Olumlu yanıtlar verin. Olumsuz bir durum ile karşı karşıya kaldığınız zaman, düşüncelerinizi pozitif tutmaya çalışınız. İstenmeyen durum nasıl olsa değişmeyecekse, en azından bu duruma karşı düşüncenizi ve hareket şeklinizi değiştirebilirsiniz. Kısa bir bilişsel kursa ya da seminere katılarak hareket şeklinizi olumlu yönde nasıl değiştirebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
• İçinize kapanmaktan kaçının. Nasıl hissettiğiniz hakkında eşiniz, aileniz ve arkadaşlarınızla konuşunuz. Daha önce anne olmuş kadınların deneyimlerinden yararlanmaya çalışın.
Unutmayın ki, bebeğinizle ilgilenmenin en iyi yolu kendinize dikkat etmenizdir.
BAŞA ÇIKMA İÇİN İPUÇLARI VE DESTEK
Postpartum depresyon bebeğin yakınındaki herkeste görülebilir ve duygusal gerginlik durumu dalgalanma şeklinde yayılabilir. Anne depresyona girdiğinde baba da dolaylı olarak depresyona girebilir. Yeni baba olacak kişiler eşlerinin depresyona girmesi konusunda daha endişeli olmaktadırlar.
Bebeğin doğmasıyla beraber başlayan stresli ve yorucu olan süreç depresyonun baş göstermesiyle birlikte daha da zor hale gelmektedir. Ama unutmayın ki: Depresyon kimsenin suçu değildir ve sadece olumlu bir tutum ile düzelmez. Depresyon tedavi gerektiren bir tıbbi bir hastalıktır.
Eğer ailenizde Postpartum depresyonu ile başa çıkmada sorun yaşıyorsanız, bir terapistten destek alınız. Depresyon tedavi edilebilir bir durumdur. Eninde sonunda yardım alacaksınız. Önemli olan gecikmeden alınacak bir tedavi ile eşinizin ve bebeğinizle zevkli bir yaşama devam etmeniz olacaktır.

Greyfurt Maskesi


Bu tarifi Ebru Şallı bir TV Kanalında anlattı. Maskenin yapılışı çok basit...

Malzemeler:
1/2 greyfurt
1 yemek kaşığı bal
1 çay kaşığı Avakado yağı

Yapılışı:
Greyfurtu posası ile birlikte rondalıyoruz. Bal ve avakado yağını üzerine döküp, hepsini karıştırıyoruz. Yüzümüze sürüp 20 dk. bekliyoruz ve ılık su ile yüzümüzü yıkıyoruz. Greyfurt cildimizi beslerken, bal nemlendiriyor, avakado yağı ise kırışıkları açıyor. Bu maskenin özellikle yüz temizken yapılması gerekiyormuş. Bu sebeple bu maske öncesi yüzünüze evde hazırladığınız malzemelerle pieling yaparsanız sonuç daha da mükemmel oluyor. O zaman evde hazırlayacağınız bir pieling tarifini de vereyim. Esmer şeker ve yarım yumurta akını karıştırıp yüzümüze sürüp, biraz bekletip yüzümüzü ovalayarak temizliyoruz. Işıl ışıl günlerde ışıl ışıl yüzler...

Greyfurt maskesi demişken greyfurtun faydalarına da değinmek isterim. Diyet yapanlar için yağ yakımını kolaylaştırıcı etkisi bulunuyor. Özellikle kahvaltıdan yarım saat önce veya yürüyüşlerden hemen sonra içebilirsiniz. Diğer faydaları:

* Soğuk algınlığına iyi gelir.
* Sindirim sistemini uyarır.
* Diş eti kanamalarını azaltır.
* Kılcal damarlardaki kan dolaşımını hızlandırır.
* Mide ve pankreas kanserlerine yakalanma riskini azaltır.
* Tansiyonu dengeler.
* İdrar sökücü özelliği vardır.
* Yağlı yemeklerin ardından içilen bir bardak greyfurt suyu, yediklerinizin ağırlığını giderir.

Ayran Çorbası


Malzemeleri:
* 2 su bardağı (aşurelik) buğday
* 1 litre ayran
* 3 yemek kaşığı sıvı yağ
* 1 tatlı kaşığı nane
* 1 tatlı kaşığı pul biber
* 1 çay kaşığı tuz
Yapılışı:
Buğdaylarımızı akşamdan üzerini az geçecek kadar su ile ıslatıyoruz. Ertesi gün yine üzerini iki parmak geçecek kadar su ile ateşe koyuyoruz. Buğdaylar iyice yumuşayıncaya kadar pişiriyoruz. Sonra ateşten alıp soğumaya bırakıyoruz.Soğuyunca buğdaylarımızı tekrar ateşe alıp üzerine yavaş yavaş ayran döküyoruz ve kısık ateşte 10 - 15 dk. kadar pişiriyoruz. Üzerine sıvı yağda kızdırdığımız nane ve pul biberini gezdiriyoruz. Tuzunu katıp isteğe göre sıcak veya soğuk servis yapıyoruz.Afiyet olsun....

Sac Kavurma


Malzemeler:
-1/2 kg kuşbaşı kuzu eti
-3-4 adet domates
-2-3 adet sivri biber
-1 adet soğantuz,kekik,kimyon,pul biber
-1/2 çorba kaşığı tereyağ
Yapılışı:
Soğanımızı ve sivri biberlerimizi ince ince, domateslerimizi küp küp, doğruyoruz. Saç'ımızı ocağa koyuyoruz. Tereyağımızı eritiyoruz. Soğanları kavuruyoruz. Hafif ölünce biberlerimizi de içine alıyoruz ve kavurmaya devam ediyoruz. Sıra etlerimize geldi. Onları da rengi dönünceye kadar kavurup en son domatesleri alıyoruz. Saç'taki et ve domates suyu kendini çektiğinde tuzunu ve baharatları ekliyoruz. Üzerinde dumanı tüterken soframıza alıyoruz.
Afiyet olsun...

Kısır Tarifi


Malzemeleri:
1/2 demet maydanoz
2 su bardağı ince bulgur
1 demet taze soğan
2 çorba kaşığı domates salçası
1/2 demet dereotu
2 tatlı kaşığı kuru nane
1 çay kaşığı karabiber
Salata yaprakları
2 çorba kaşığı biber salça
1 tatlı kaşığı tuz
1 çay kaşığı kırmızıbiber
1 çay kaşığı pulbiber
1/2 çay bardağı zeytinyağı
1 limonun suyu

Yapılışı:
Önclelikle bulguru ayıklayıp, bir tencereye koyun. Üstüne bulgurun seviyesinden biraz az olacak şekilde sıcak su dökün. Daha sonra tencerenin kapağını kapatıp, bulgur un suyu çekmesi için bekleyin. Bulgur soğuduktan sonra ince kıyılmış taze soğan, maydanoz, dereotu, nane, domates, biber salçası, tuz , karabiber, kırmızı biber, pulbiber, zeytinyağı ve limon suyunu ekleyip karıştırın. Hazırladığınız kısırı salata yaprak ları ile birlikte servis yapabilirsiniz.

Afiyet olsun.

Havuç Topları


Malzemeleri:
-3-4 adet havuç
-yarım paket pötibör bisküvi
-yarım su bardağı kırılmış ceviz(isteğe göre)
-yarım su bardağı su
-1 su bardağı şeker
-1 paket vanilya
-hindistan cevizi

Yapılışı:
Havuçları rendeliyoruz. Üzerine su ve şekeri koyup, kısık ateşte havuçlar iyice yumuşayıncaya kadar karıştırıp, eziyoruz. Yumuşadığında ocağı kapatıp soğumaya bırakıyoruz. Bu arada bisküvileri kırıyoruz, üzerine cevizi içini de koyup robotta toz haline getiriyoruz. Derin bir kaba alıp içine vanilyayı da döküyoruz. Havuçlar elimizin dayandığı kadar soğuduğunda bisküvi kabının içine alıyoruz. Elimizde küçük toplar haline getirip hindistan cevizine buluyoruz ve servis tabağımıza alıyoruz. Tatlı günlerde tatlı tatlı yiyin.

Afiyet olsun...

Basit Kalori Yakma Yöntemleri

Basit Kalori Yakma Yöntemleri

Diyet yapmadan, sıkıcı kurallar denizinde boğulmadan kilo kaybetmek ister misiniz? Bu soruya cevabınız evetse bu yazıyı mutlak suretle okumanız gerekir­­. Basit önerilerle diyet yapmadan 500 kalori harcayarak kısa zaman­da ne olduğunu bile anlamadan fit bir bedene sahip olmanız olanak­lı­. Yapmanız gerekli olan tek şey; kendinize yeni bir program oluşturmak ve bu programı uygulamak­.

Kahvaltı alışkanlığınızı değiştirerek 500 kaloriden kurtuluk

Kahvaltıda beyaz ekmek, poğaça, simit tüketmek gibi alışkanlıklarınız var ­ise hemen  bırakın­. Saymış olduğumuz bu kalorili ve sağlıksız besinleri tüksetmek yerine yulaf ezme­si + süt + taze meyve tercih ederseniz kahvaltıda alacak olduğunuz boş 500 kaloriden  kurtulmuş olursunuz. Üstelik sağlıklı bir tercih de yapmış olursunuz­. Yulaf ayrıca sizi uzun süre tok tutacaktır­­.

Hareket etmekten kaçınmayın

15 dakikalık tempolu yürüyüşün, tam 100 kalori yaktırdığını biliyor musunuz? Günlük düzenli yürüyüş yapın ve daha fazla hareket etmeyi yaşam felsefeniz haline geti­rin. Bu şekilde 500 kalori yakmanız çok ama çok kolay­. Asansör kullanmayı unutun, birkaç durak önce inip yürümeyi tercih edin­.

Yemekleri yerken iyice çiğneyin

Yiyeceklerinizi daha çok çiğnemek si­zin daha çabuk doymanıza ve ötürüyle daha az kalori almanıza yardımcı olacaktı­. Yapılan incelemeler yiyeceği 40 defa çiğneyenlerin, 15 defa çiğneyenlerden  %12 oranın­da daha az kalori aldığını kanıtlamıştır­­. O hal­de yiyecekleri tüketirken  mutlak suretle fazla çiğnemeye özen  gösterin­.

İçeceklerinize dikkat edin

Şekerli içecekler, alkol ve kremalı kahvelerin kalori deposu olduğunu unutmayın­. Şekerli içecekler yerine evde taze meyve sularınızı kendiniz hazırlarsanız en  az 500 kaloriden  kaçınmış olursunuz­. Elbette meyve suyunuza şeker ilave etmeyerek­.

Tabağınızdakileri illa bitireceğim diye uğraşmayın

Tabağınıza aldığınız yemeğin hepsi­ni bitirmeye uğraşmayın­. Her öğünde tabağını­zın mutlak suretle çeyreği kadarını yemeden  bırakın ­. Böylelikle gün içerisinde 500 kaloriden  kurtulmuş olursunuz­.

İlgili aramalar: basit kalori yakma yöntemleri, spor yapmadan kalori yakma, diyet yapmadan kalori yakma

Açlık Duygusu Nasıl Bastırılır?

Açlık Duygusu Nasıl Bastırılır?

Forma girmek ve kilo vermek yalnız­ca yaz yaklaştığı zaman yapılmakta olan hazırlıklar gibi düşünülüyor olsa bile, esasın­da kilo vermek için en  ba­sit ve keyifli zaman kış ayları­. Hem acele etmeden  ve yeteri ka­dar zamana sahipken  kilo verebilir, hem de sporla, bedeninizi rahatça şekle sokabilirsiniz­.

Çevremizde sürekli hızlı ve şok diyetler yardımıy­la verilen  kiloların kolaylık­la geri alındığını dinliyoruz­. Hızlı ve şok diyetler, genel olarak yalnız­ca 1 ila 2 gün sürer, ve ba­riz bir kiloyu verdikten  sonra, bedenin kilo vermesi­nin durma­sı neticesin­de bedeni birazcık şaşırtmak amacıyla yapılmakta olan ara geçiş dönemleri için hazırlanmıştır­­. Fakat 20 kilo kaybetmek isteyen  de 10 kilo kaybetmek isteyen  de 1 ila 2 günlük şok diyetlerden  medet umunca, metabolizma­sı bozulmuş insanlarla karşılaşmaya başladık­. Hızlı kilo vermek si­zin için sorunu ortadan kaldırmış gibi görünse de esasın­da önemli olan devamlılığı­nı sağlamak­. Yani verdiğiniz kiloları, kalıcı hale getirip, yemek istediklerinizden  vazgeçmeden, yalnız­ca yiyecek denetimi ve bir kaç değişiklikle hayat tarzınızı yeniden  şekillendirmek­. Kilo vermek her kadı­nın aklın­da olan, belki de günlük olarak başla­mak amacıyla adım attığımız ama devamını getiremediğimiz bir şey­. Kilo vermek, önce gerçekten  karar vermekle olmakta­dır­­.  Yaşam kalitenizi yükseltmeyi hedeflemeli ve sağlıklı olmanız gerekir­­. Hiçbir zaman kendinizi bir başkası­nın bedeni ve zayıflığıyla kıyaslamayın­. Herkesin vücut yapısı değişiktir­­.Eğer basenleriniz geniş ise, zayıfladığınızda basenleriniz birazcık incelecek ama şekli­ni aynen  koruyacaktır­­.

Gelelim, kilo vermenin ilk adımların­dan bir tanesi ­ olan iştahı kontrol etmemizin 3 yoluna­. İştahı kontrol etmek oldukça zor bir iştir aslında­. İlk olarak iştahlı olduğunuzu ve neleri yanlış yaptığınızı bulmanız gerekiyor ve bu konu ile ilgi­li kendinize de dürüst olmanız gerekir­­. Bir dilim kekten  bir şey olmaz yakarım diye düşünüyorsanız bu konuda yanılıyorsunuz­. Hem şeker, hem yağ, hem de unu yakabilmeniz için epey uzun bir süre spor yapmanız gerekir­­. Hem de yalnız­ca 1 dilim kek için­. Eğer aşağıdaki maddeleri uygularsanız, emin olun iştahınız bir nebze de olsa kesilecektir­­. İlk olarak kilo vermeyi gerçekten isteyeceksiniz ve aşağıdaki maddeleri kendinize devamlı hatırlatacaksınız­.

Sabah Kahvaltınızı Atlamayın!

Sabahları 7:00 ila 9:00 saatleri arasın­da mutlak suretle kahvaltı yapın­. Kahvaltıda, poğaçalar, aşırı yağlı şeyler yerine, klasik türk kahvaltılarını tercih edin­. Ve mutlak suretle bu saatlere uymanız gerekir­­.

Acıkma ile susuzluğu ayırt edin! Aç değilsiniz, su için!

Evet yanlış okumadınız­. Canınız bir şeyler istediğinde, mesela bisküvi, atıştırmalık şeyler, farklı yemekler… Çoğu zaman, yakın saatler­de yemek yediğinizde de canınız bir şeyler atıştırmak isteyebilmektedir­­. Böyle zamanlar­da esasın­da acıkmıyorsunuz da bedeniniz susuz kaldığı için beyninize giden  sinyaller karışıyor­. Sabah, öğle, akşam devamlı su içmeniz gerekir­­. Büyük bardaklar­da içemiyorsanız suları, küçük bardaklar­da içmeye çalışın­. Canınız atıştırmalık bir şeyler istediği her an su için ve en  az yarım saat bekleyin­. Eğer hala canınız bir şeyler istiyorsa, belki birazcık kuruyemişle geçiştirebilirsiniz­.

Hareketlenin, Yürüyün, Hantal olmayın, Üşenmeyin!

Hareket etmek, iştahınızı kapatacaktır! Bedeniniz hareketsiz kaldığı zaman daha da ağırlaşır ve o his katiy­yen  peşinizi bırakmaz­. Kendinizi daha halsiz, daha yorgun hissedersiniz. Her gün hareket edip, yürüyüş yapmayı alışkanlık haline getirin­. Her gün spor temposun­da olmasa bile mutlak suretle yarım saat yürüyüş yapın­. İştahını­zın azaldığını hissedeceksiniz!

İlgili aramalar: açlık duygusu nasıl bastırılır, açlık nasıl bastırılır, iştah nasıl kapatılır, iştahı nasıl kapatırız, karnımızın acıkmasını nasıl engelleriz, açlık hissini önleme

Vajinal Enfeksiyon

VAJİNAL ENFEKSİYON NEDİR?

Vajinanın akıntı; koku, tahriş ve kaşıntı ile oluşan  iltihaplanma halidir­­. Kadınların kadın doğum doktorlarına en  çok gitme sebeplerinin başında gelir vajina enfeksiyonu şikayeti­­. Kadınlar­da vajinal enfeksiyonlar genellikle duştan, spreylerden, prezervatif gibi kimyevi maddeler içeren  ürünlerin kullanılmasın­dan olmakta­dır­­.  Bununla birlik­te ve östrojen  noksanlığı gibi huzursuz­luk da yaşana­bilir­­. Östrojen, cinsel karakterin belirlenmesinde tesirli olan ve bayanlara kadınlık karakteri­ni kazandıran bir hormon­. Erkekler­de de görülmekte olan bu hormon, kadınların göğüsleri­nin büyük olması, kalçaları­nın geniş olma­sı ve vücutları­nın yağlı olma­sı gibi tipik nitelikleri tayin eder­. Akıntı­nın normal hali vajina ortamı­nın rutubetli kalmasına imkan veren  berrak ve yumurta akını benzeyen  bir sıvıdır­­.  Bu sıvı bir anlam ifade etmez­. Cinsel hisler­de ve yumurtlama gibi zamanlar­da vajina sıvı fazla ola­bilir­­. Fakat bu akıntı bir hastalık belirtisi olmaz­. Eğer ki Vajina akıntısı­nın miktarı­nın artması, rengi­nin ve kıvamı­nın değişik­liği ile beraber kaşıntı, yanma ve pis kok da hissediliyorsa, bu belirtiler bilhassa 2 ila 3 gün­den  fazla sürüyorsa doktor muayenesi yapılışı gerekir­­.

Lahana Çorbası Diyeti

1 HAFTADA 5 KİLO ZAYIFLATAN LAHANA ÇORBASI DİYETİ

Lahana çorbası ile zayıflama metodu uzun yıllardır var olan ve etki­yi görülmekte olan bir diyet metodudur­. 1 haftada doğal yöntemlerle 5 kilo kadar vermenizi sağlayacak olan lahana çorbası yardımıy­la hızlı kilo vermeniz olanaklı olacaktır­­. Aç kalmadan insanı tok tutan lahana çorbasıyla zayıflaya­bilirsiniz­. Lahana diyeti­ni uygularken  gün ­içinde en  az 8 bardak su içmeniz gerekir­­. 7 gün­den  fazla diyeti uygulamamalı ve iki hafta ara vererek isterseniz tekrar uygulamaya başlaya­bilirsiniz­.

Malzemelerimiz
* Yarım lahana
* 1 kase kereviz
* 1 kase yeşil biber
* 1 kase dilimlenmiş soğan
* 1 kase dilimlenmiş havuç
* 2 ya da 3 diş rendelenmiş sarımsak
* 4 kase tavuk suyu
* 400 gram domates
* 1 çay kaşığı kadar fesleğen
* Yarım çay kaşığı kadar tuz
* Yarım çay kaşığı kadar pul biber
* Karabiber
* 2 çorba kaşığı zeytinyağı

1 Hafta İçinde 5 Kilo Zayıflatan Lahana Çorbasının Hazırlanışı

* Zeytinyağı tencereye konur. Isındıktan sonra yeşil biber, kereviz, soğan ve havuç eklenir.
* Bu malzemeler biraz yağda kızardıktan sonra tavuk suyu tencereye koyulur.
* Doğranmış domateslerimiz ve lahana da tencereye eklenir.
* Kaynayana kadar karıştırılır ve kaynadıktan sonra da lahanalar pişinceye dek ocakta bekletilir.
* En son çorbamızın içerisine fesleğen, karabiber, pul biber ve tuz eklenmektedir­­.

1 Haftalık Lahana Diyeti Listesi­nin Örneği

Diyetin İlk günü
İlk gün istediğiniz kadar lahana çorbasıyla bir­likte meyve yiyebilirsiniz­.

Diyetin 2. Günü
Lahana çorbasına ilaveten  mısır ve nişastalı sebzeler olmayacak şekil­de sebze yiyebilirsiniz­. Lahana çorbasına ilaveten  diyet salatalar da yiyebilirsiniz­.

Diyetin 3. Günü
Lahana çorbası­nın yanı sıra diyet programın­da sebze ve meyve tüketebilmektesiniz­.

Diyetin 4. Günü
Lahana çorbasıyla yaptığınız diyetin 4­. gününde muz, süt ve yoğurt tüketmeniz gerekir­­. Ekstra sebze ve meyve olmayışı doymayacağınızı düşünmenize neden  ola­bilir fakat zayıflama yöntemleri içerisinde tesirli olan lahana diyetine uymanız gerekir­­.

Diyetin 5. Günü
Bu gün çorbayla bir­likte sınırsız olarak domates yiyebilirsiniz­. Aynı zaman­da balık, tavuk veya hindi eti de tercih edebilirsiniz­.

Diyetin 6. Günü
Diyetin son günleri geldikçe  lahana çorbasıyla bir­likte protein ağırlıklı veya sebze yiyebilirsiniz­. Protein ağırlıklı gıdaların yağlı olmamasına özen  göstermeniz gerekir­­. Sebzeleriyse diyet salata olarak tercih edebilirsiniz­.

Diyetin 7. Günü
Meyve, sebze ve taze sıkılmış meyve suyu tüketebildiğiniz diyetin 7­. gününde son günün keyfi­ni yaşayacaksınız­. Bu arada yaklaşık olarak 4 kilo verdiğinizi de fark edeceksiniz­.

Diyetin 8. Günü
Lahana diyeti­ni sona erdirdiğiniz ve artık tartılmanın zamanı­nın geldiği gün­. Diyet listesine bütünüy­le uyduğunuzda 1 haftada 5 kilo zayıflatan lahana çorbası­nın etkisi­ni göreceksiniz­.

Ayak Topuğu Çatlakları Nasıl Geçer?

Ayak Topuğu Çatlakları Nasıl Geçer?

Çoğu bayanın ortak sorunudur ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar­. Ayak topukların­da meydana gelen  çatlakların belli başlı sebep­leri olsa da, en  çok bilineni uzun süre ayakta durmak ve uzun süre yürümektir­­. Fazla ayakta durma netice­si topuklar­da mevcut olan yağ bezleri ezilerek basınca uğrar ­. Bunun neticesin­de ayak topukları nemsiz kalarak doku kaybı yaşamakta­dır­­.  Meydana gelen  bu nem kaybını gidere­bilmek amacı ile her gece yatmadan evvel ayak topuklarına nemlendiricili bakım kremleri ile masaj yapılması gerekir­­. Ayak topuklarınızda çatlaklar var ve bu sorun ile nasıl baş edeceğinizi bilmiyorsanız eğer, ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar için hazırladığımız dogal ve epey tesirli ipuçlarından ve tariflerden yararlana­bilirsiniz­.

Ayak Topukların­da Oluşan Çatlaklar İçin Doğal Yöntemler

Bir kutu vazelin yagı­nın içine iki tane gripin tozu dökülür, iyice yedirilerek ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklara iyice sürülür ve bekletilir­­. Çatlaklara sürülen  bu karışım, streç film ile sarılarak hava almama­sı için kapatılır ve sabaha kadar bu şekil­de uykuya geçilir­­. Sabah ılık suy­la topuklar­da mevcut olan karışım temizlenerek arındırılır­­. Kısa süre içerisinde uygulanmakta olan bu dogal karışım yardımıy­la ayak topukların­da mevcut olan çatlaklar­dan kurtula­bilirsiniz­.

Ayak Topukların Oluşan Çatlaklar İçin Maske
1 fincan vazelin
Yarım limon suyu
5 adet aspirin
Deniz tuzu

Yukarıda belirtilen  malzemeleri geniş bir kap içeirisnde harmanlayarak karıştıralım. Bir sonraki işlem için bekletelim­. Geniş bir kap içine ilave edilen  suyun içine deniz tuzu katılıp karıştırılır ve ayaklar bu kabın içerisinde 30 dakika kadar bekletilir­­. Ayaklar sudan çıkartılıp durulandıktan sonra hazırlamış olduğumuz ilk karışım, ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklara sürülerek sabaha kadar bekletilir­­. Sabah ilk işimiz ayak topuklarımızı ılık su ile durulayıp temizlemek olmalıdır­­.  Yaklaşık 10 günlük bir zaman dilimi içeirisinde ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar giderilecektir­­.

Elma Sirkesi İle Çatlakları Giderin
Geniş bir kap içine ilave edilen  soguk suya bir su bardagı elma sirkesi karıştırılır­­. Hazırlanan elma sirkeli su içine ayaklar sokularak yaklaşık 30 dakika kadar bekletilir­­. Sudan çıkartılan ayaklara zeytinyağı ile masaj yapılarak,yaklaşık 2 saat süresin­ce ayakları yıkamadan bekletmek gerekiyor­.­. Ayak topukların­da meydana gelen  çatlakların giderilmesi için en  tesirli yöntemlerden  bir tanesidir­­.

Ayak Topukları İçin Alternatif Yağlar
Bilhassa kakao ve acıbadem yağı ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar için tesirli yağ çeşitleridir­­. Sıcak suda kısa bir müddet bekletilen  ayaklar, kakao ve acıbadem yağı ile masaj yapılarak 1 ila 2 saat süre ile dinlendirilir­­. Özellikle, sonra­sı gül losyonu ile ayaklara yapılmakta olan ekstra masaj, hem ayakları nemlendirir hem de tırnak sağlığı için tesirlidir­­.

Ayak Topukların­da Oluşan Çatlaklar İçin Ev Yapımı Krem
1 yemek kaşığı limon suyu ve 1 yemek kaşığı gliseri­nin harmanlanma­sı netice­si meydana gelen  bu krem, ayak topukların­da meydana gelen  çatlaklar için epey tesirli bir yöntemdir­­. Bilhassa hazırlanan bu kremin ayak topuklarına gece sürülüp yatılması en  tesirli sonuç olacaktır­­. Kısa sürede krem yardımıyla topuklar­da meydana gelen  çatlaklar giderilecektir­­. Ayak topukları nem açısın­dan zayıf olduğu için,tekrar­dan çatlakların oluşması­nın önüne geçebilmek amacı ile her gece yatmadan evvel nemlendiriciler ile bakım yapılması gerekir­­.

İlgili aramalar: ayak topuğu çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağına ne sürülür, topuk çatlağına ne iyi gelir

Varikosel Nasıl Bir Hastalıktır?

Varikosel Nasıl Bir Hastalıktır?

Toplardamarların iç yüzeyinde kanın vücut­ta dolaşımını uyumluyan kapakçıklar işlev­leri­ni kaybetmiş ve kanı boşaltamamaktadır­­.  Testisten  çıkan toplardamarların fazla ve ilkeye ters olarak esnemiş olması, testiste ısı etki­yi ve beslenme deformitesi (bozukluğu) netice­si sperm üreten  hücreleri toksik bir­takım maddelerle yüz yüze kalır­­. Bu şekil­de maddeler testis içinde tesir yaptığın­dan sperm oluşmasını kötü etkilemektedir­­. Testislerin sonografik muayenesi ve damarsal araştırılması gerekir­­. Böyle bir durum cerrahi girişimle normale döner­. Erişkinliği geçişdan sonra erkeklerin yaklaşık % 10* 20 sinde görülmekte­dir­­. Kısırlık (infertilite) hastalığı olan erkeklerin ise yaklaşık %40 ın­da varikosel bulunur­. Sekonder infertilite şikayeti olan erkekler­de ( öncesin­den  en  az bir çocuğu olan fakat şimdi kısırlık şikayeti çeken) ise bu oran %80 lerin üzerine çıkar­. Varikosel her iki testiste de ola­bilir­­. Fakat anatomik dayanışmalar ötürüyle sol testiste rastlanma sıklığı %85, sağ testiste rastlanma sıklığı ise %15 dolayındadır­­.  Bir yandaki varikosel özellikle diğer testise de yansımakta­dır­­.

İlgili aramalar: varikosel nedir, varikosel nasıl bir hastalıktır, varikosel neden olur

Bebeklerde Sarılık Neden Oluyor?

Bebeklerde Sarılık Neden Oluyor?

Yeni doğan bebeklerde sarılığın erken öğrenilmesi ve izlenmesi oldukça önemlidir. Çünkü sarılık emzirme ile kendiliğinden geçse de, bazı zamanlarda bilirubin yüksek düzeylere çıkıp beyin hasarına neden olabilir. Bu yüzden sarılığı olan yeni doğanların özellikle ilk bir hafta-on gün içindeki doktor kontrolleri son derece önemlidir.

Yenidoğanda sarılık yapacak başka sebeplerde de vardır.

1-Bunlardan en sık görülen ikisi kan grubu uyuşmazlığına (ABO veya Rh uyuşmazlığı) bağlı oluşan sarılıktır. Bu durumlarda alyuvarlar cok hızlı bir biçimde parçalanır ve fazla miktarda bilirubin oluşur.

2-Bebeğin gerektiği kadar anne sütü ya da biberonla besleniyorsa formüla (mama) alamaması,

* Diabetli annelerin bebeklerinde sarılık fazla olabilir.
* Bazı zor doğumlarda, bebeğin kafa derisi altında kan toplanması sebep olabilir.
* İdrar yolu enfeksiyonundan olabilir.
* Anne sütünde sarılık varsa olabilir.


İlgili aramalar: bebeklerde sarılık neden oluyor, sarılığın nedenleri

Zatürre Tehlikeli Bir Hastalık Mıdır?

Zatürre Tehlikeli Bir Hastalık Mıdır?

Zatürre bakteriler sebebiyle ortaya çıkan yüksek ateş, öksürük ve koyu balgamla kendini gösteren bir hastalıktır. Zatürre, akciğerlerde iltihaplanma yapar. bu hastalık; virüs, bakteri ve parazitlerin akciğere sabitleşmesi sonucunda ilerler. Bu bakterilerin sebep olduğu her 100 zatürreden 5’i ölümle neticeleniyor. Başka türlü olarak da bakterilerin kanda görülmesi ve bütün vücuda dağılması önemli rahatsızlıklara neden olur. Bu hastalıkların ilk başında menenjit gelir. Belirtileri ansızın ortaya çıkabileceği gibi, kronik ve uzun zamanlı bir ilerleyiş de gösterebilir. Küçük çocuklarda ve yaşlılarda zorlu bir süreç olarak ilerler ve ölüme sebep olabilir.

A.B.D’de 200 bin kişi civarın da pnömokok bakterilerin sebep olduğu zatürreye tutulmaktadırlar. Bu bakteriler vücudun her yerinde enfeksiyon yapabilir.

Dünya Sağlık Örgütünün desteği ile yapılan araştırmalara göre dünyada her sene 100 kişiden 1-2’si zatürre olmaktadır. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın düzenli çalışmalarına göre her yıl yaklaşık 90 bin zatürre olayı görülmektedir. Bu hastalardan 2-3 bini yaşamını yitirmektedir. Zatürre mikrobunun antibiyotiklere karşı koyma gücüde bu hastalığın önemini belirtmektedir.

İlgili aramalar: zatürre tehlikeli bir hastalık mıdır, zatüre ölümcül bir hastalık mı, zatüre öldürür mü

Bebeğin Sarılık Olduğunu Nasıl Anlarız?

Bebeğin Sarılık Olduğunu Nasıl Anlarız?

Sarılık ilk olarak yüzde belirir, kandaki bilirubin düzeyi arttıkça sırayla göğse, karna, kol ve bacaklara doğru yayılır bebeğin göz akı da sararır. Ciltteki sarı renk en iyi gün ışığında ya da florasan lamba ışığında belli olur. Parmakla hafifçe burun ya da karın cildine bastırılıp kaldırıldığında sarı renk daha belirgin bir şekilde saptanır. Bebeğinizin sarılık olduğunu anlar anlamaz beklemeden bilirubin seviyesinin ölçümü için bir sağlık kuruluşuna başvurmanız çok önemlidir. Doktor yapacağı muayene ile kandaki bilirubin düzeyine bakıp bakmayacağına karar verir. Sonrasında takipler gerekliyse bilgi verir.

Bazı bebeklerde sarılık daha takipi ciddi olarak önem taşır. Bunları aşağıda sıraladık.

- Erken doğmuş bebeklerde
- Doğum sırasında kafa derisi altında kanama meydana gelmiş olanlarda
- İlk 24 saatte sarılığı belirlenen bebeklerde
- Emme problemi olan az beslenen bebeklerde
- Sarılığı iki haftadan uzun süren bebeklerde
- Büyük kardeşlerinin bebeklik zamanında ışık tedavisi gerektirecek kadar sarılık yüksek olanlarda mutlaka bakılmalı ve geçene kadar takip edilmelidir.

İlgili aramalar: bebeğin sarılık olduğunu nasıl anlarız, bebekte sarılık nasıl anlaşılır

Zayıflatıcı ve Yağ Yakıcı Çay Tarifi

Yaz geliyor. Herkesi bir zayıflama ve incelme telaşı aldı gidiyor. Evde ben dahil herkes yediklerine dikkat eder oldu. Hafiften spor hareketlerine de başladık. Kuzenlerimden biri "abla ,bildiğin yağ yakıcı çay yada içecek gibi bir şey var mı?" deyince, aklıma benim de yakında başlamayı düşündüğüm Angelina Jolie zayıflama çayı geldi. Birde geçen gün Derya Baykal'ın programına konuk olan Ebru Şallı'nın Yağ Yakıcı Çayı var. Her ikisini de buradan paylaşayım sizinle. Aslında her iki Çayın da benzer özellikleri var. Angelina 3 haftada 11 kilo vermiş. Darısı bizim başımıza inşallah. Ama dengeli beslenmeyi ve spor yapmayı da unutmayalım e mi!......

Angelina Jolie'nin Zayıflama Çayı

Küçük bir taze zencefili soyun ve iki fincan su ile kaynatın. 6 dk. kaynadıktan sonra içine 2 diş ezilmiş sarımsak , 2 çay kaşığı bal ve 2 çay kaşığı limon suyu ekleyip iyice karıştırın. Soğuyunca için.

Ebru Şallı'nın Yağ Yakıcı Çayı

1 bardak suya,1 yemek kaşığı elma sirkesi , 1 çay kaşığı bal , biraz limon suyu karıştırıp kahvaltıdan yarım saat önce içiyoruz
Hadi bakalım afiyet olsun hepimize...

Saç Bakımı için Tavsiyeler

Arkadaşlar yazın gelmesi ile güneş saçlarımızı yakmaya başladı. Ama bizler bakımlı ve parlak saçlara sahip olmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz değil mi. Bugün size evimizde hazırlayabileceğimiz birçok parlatıcı, canlandırıcı ve onarıcı saç bakımı tavsiyeleri vereceğim.

Uzmanlar, güzel, parlak, canlı ve kolay şekil alan saçlara sahip olmak için şu önerilerde bulundu.Kurumuş, yıpranmış saçlara sahip olanlara sıcak yağ tedavisi, fazla ince, çabuk kırılan saçlar için hint yağı tedavisi öneriliyor.

- Sıcak Yağ Tedavisi

Kurumuş ve yıpranmış saçları en iyi canlandırma yöntemi zeytinyağı tedavisidir. Saçlarınıza parlaklık vermek ve beslemek için 2 çorba kaşığı zeytinyağını ısıtın. Bunu yavaş yavaş tüm saç derinize yedirin. Sıcak suda ıslattığınız bir havluyu sıktıktan sonra bir türban gibi başınıza sarın. Havlu soğurken bu işlemi iki veya üç defa tekrarlayarak, başın yağı iyice emmesini sağlayın. Sonra saçlarınızı yıkayarak, iyice durulayın.

- Hintyağı Tedavisi

Yarım çay fincanı hintyağını ısıttıktan sonra baş derinizi ovarak saçınızın yağı emmesini sağlayın. Yavaş yavaş tarayacağınız saçlarınızı kaynar suya bastırıp sıktığınız havluyla sarın. Bu işlemi yaptıktan sonra yarım saat kadar bekleyip şampuanla yıkayın. Bu tedavi, fazla ince, çabuk kırılan, kuru saçlara iyi gelir.

- Zeytinyağı ve Bal Tedavisi

Yarım çay fincanı yeşil zeytinyağıyla bir çay fincanı süzme balı karıştırın. Bu sıvıyı iyice sallayıp çalkalayın ve bir kaç gün dinlenmeye bırakın. Daha sonra bu karışımı baş derinize ovarak ve tarayarak yedirin. Ancak bu işlemi yaparken tarağın dişlerinin baş derinize batmamasına özen gösterin. Başınıza bir naylon torba geçirerek, başın sıcaklığını muhafaza etmeyi sağlayın. Karışımı başınızda yarım saat beklettikten sonra, saçlarınızı bol suyla durulayın. Bu işlem, koyu renk saçların ışıltılı bir hal alıp parlamasını sağlar.

- Protein Tedavisi

Yumurta ile yapılacak protein tedavisi hemen hemen her tür saç için uygundur. İki yumurtayı çırpın ve içine yavaş yavaş bir çorba kaşığı zeytinyağı, bir çorba kaşığı gliserin, bir çorba kaşığı sirke, mümkünse elma sirkesi ilave edin. Saçınızı bir kez şampuanladıktan sonra saçlarınıza bu karışımı sürüp 15-20 dakika bekleyin. Saçlarınızı iyice duruladıktan sonra saçlarınızın çok kısa sürede canlandığını fark edeceksiniz.

- Kakao Yağı Tedavisi

Koyu renk saçlı kişilerin uygulayabileceği bir başka bakım yöntemi ise aşağıda anlatılan bu karışımdır. İçinde su kaynayan genişçe bir tencerenin içine daha küçük bir kabı oturtun. Yarım çay fincanı ayçiçeği yağını, 1 çorba kaşığı kakao yağını, 1 çorba kaşığı susuz lanolini bu ikinci kabın içinde eritin. Bütün bu yağlar eriyince, kabı kaynar suyun içinden alın ve karışımı iyice çırpın. Bu karışımdan 1 çorba kaşığı kadarını alarak buna 1 çorba kaşığı su katın, iyice karıştırın. Bu sıvıyı ovarak başınıza sürün ve bu durumda 15 dakika ile yarım saat arasında bekleyin. Ardından saçınızı yıkayıp durulayın. Bu tedavi koyu renk saçlara yeni bir canlılık ve parlaklık verir.

- Mayonez Tedavisi

Kuru saçların en büyük ihtiyacı saç derisinin tıkanmış olmasından dolayı kaynaklanan yağ eksikliğidir. Bu açığı gidermek için mayonez tedavisi uzmanlar tarafından önerilen bir bakım türüdür. Bir yumurtayı, 1 çorba kaşığı sirkeyi, 2 çorba kaşığı bitkisel yağı, işe koyulmadan hemen önce karıştırarak çırpın. Bu karışımı baş derinize ovarak iyice içirin. Ardından saçlarınızı tarayarak bütün karışımın saçlarınıza eşit yayılmasını sağlayın. 15 dakika böyle bekledikten sonra saçlarınızı yıkayarak durulayın. Bu tedavi baş derisine nem kazandırılmasına yardım eder, kuru saçın yağla beslenmesini sağlar.
 
Blogger Templates