Subscribe:

Ads 468x60px

futbolun psikolojisi,takım tutmak?

Sabahları futbola uyanan bir coğrafyada yaşamak bu olsa gerek.Tuttuğu takımın galibiyetini gazetelerin sporsayfalarında en ince ayrıntısana kadar okumak tüm haftayı hatta gelecek haftayı hatta tüm sezonu iş yerinde, evinde ,sokakta ,otobüste arabasında yaşamak....Sanırım zaman geçirmek için üretilmiş bir hobi değil, olsa olsa varoluşa sinmiş içselleştirilmiş bir sosyal kimlik görüntüsüdür.

Fütbol sadece ülkemizde değil  Dünyanın önemli bir kısmında oynanan ve sevilen bir spor dalı.Ancak Ülkemizde oynabiçimi dahil olmak üzere yaşama biçimide dünyanın gerikalan kısmından biraz farklı ,diğer her alanda olduğu gibi ,sanatta müzikte, edebiyatta hatta yeme içme biçimimizde de olduğu gibi kendimizden bişiler katarak, hatta öyle şeyler katıyoruzki tüm dinamiklerini değiştirecek kadar farklılıştırıyoruz.

Dünyada ve Türkiyede futbolun  saha dışı aktörlerine baktığımızda diğer hiç bir spor dalında karşımıza çıkmayan ilginç benzerlikler içeren  anlaşılması zor fakat bir okadarda kolay bir manzarayla karşılaşıyoruz.Saha dışı aktörlere kısaca göz atacak olursak oligarkların  paralı şeyhlerin,mafia liderlerinin,birşekilde yasa dışı ticari alanlarda oluşturulmuş sermayelerin ,medya patronlarının,politikacaların  diye uzayan listenin bu basit sokak oyunlarına ilgisini anlamak ve bu aktörlerin ortak paydasının futbola olan ilgisini tanımlamak sanırım beni aşan farklı bir sosyo ekonomik tartışma konusunudur.Ancak henüz şeyhlerin oligarkların ve saydığımız diğer aktörlerin başka hangi spor dallarına bu denli ilgi duyacaklarını göre bileceğis sanırım kitleşelleştirilen her spor dalı mutlaka ve mutlaka endüstirileşecek ve oyun ve spor olmaktan çıkacaktır diyerek biz kendi sınırlarımıza futbolun ve takım tutmanın psikolojisine geri dönelim.

Ülkemizde yapılan araştırmalara baktığımızda 75 milyonluk nüfüsun 65 milyon kadarı futbol taraftarı .Ve bildirilen taraftar olma başlangıç yaşı doğuştan fanatik şeklinde 0yaş yani evlatlarının renklere verdiği tepkiyi taraftarlık olarak kaydeden bir kültüre doğuyo çocuklarımız.Belki ironik ama şöyle düşünün çocuk doğar sarılaciver sarı kırmızı siyahbeyaz bordo mavi renkleri gösterilir çocuk hangisine tepki verirse otakımın taraftarı olarak kimlik lendirilir .patikler önlüklr pijamalar örtüler ayakkabılar hep o renk seçilir.İşte size taraftar işte size şampiyon...

Her nekadar ironikte görülse durum bundan çok farklı değildir İlk çocukluk yıllarının temel stigmalarına baktığımızda ,yaramaz olmak,çalışkan olmak,tembel olmak ,fenerli olmak cimbomlu olmak beşiktaşlı olamak  gibi sonderece sınırlı tarifi mümkün etiketlerimiz vardır.

Çocukluğumuzun ilk sosyalleşme hamlesi ve çocuğun kendisi dışındaki dünya ile kurduğu ilk sempatik ve sempatik olduğu kadarda rekabetçi köprü Top tur.Zira çocuk çıngırakla vs ile sosyal bir köprü oluşturamaz burada önemli olan sosyalleşmenin vazgeçilmez atamu olan rekabetin sembolü olarak top denen oyuncağın çocuğun hayatına girmiş olmasıdır.

Evde  Babayla ,Anne ile Abi ile Hatta tek başınay ken bile hırsla ve coşkuyla oynanan oyun hep top ile olandır.Hatta bu bir kısım hayvanlarda bile öyledir.Kaçan bir şey ve yakalanması gerekiyor.
Hemen sonra sokak, okul  gibi sosyal arenalada top hep bir numaralı aktördür.Topu olan çocuğun arkadaşı daha çok olduğu gibi çocuk topla birlikte eşitleri arasındada sosyal iktidarında sahibi olur.

Yaş ilerler  durm değişmez her şey değişir ama bu durum değişmez ...

Ülkemiz deki futbol gelişimi ve insanlar tarafından uygulanışı yükselişi avrupa veya asya yönelmli olmaktan çok daha ziyade latin kültürüyle benzerlik gösterir.Fakir sokak aralarında gelişir ,keşf edilir tüketilir ve sonlanır fakat bu döngü hep devam eder.Avrupada ise biraz farklıdır futbol tercihtir ve okulda öğrenilir müzik sanat resim yada başka bir branş gibi.Bu yüzden Avrupada kurumsallaşması kolay Ülkemizde zordur kişseldir ve öyle kalır gerek latin gerek bizim halkımız kahraman yaratmayı ve öldürmeyi çok sever çünkü çalışmaktan ve sistamatik olmaktan çok hoşlanmaz elindede değildir içine doğduğu kültürün temel belirliyici özelliğinden sıyrılmak gerçektende kolay değildir.

Ülkemiz insanının özellikle erkek nüfusun sürdürülebilir ilgilerine hobilerine göz atacak olusak futbolun ne denli büyük bir boşluğu doldurduğunu ve nasıl bir psikolojik gereksinime karşılık geldiğini görmek hiçde zor olmayacaktır.Erkekler diyorum çünkü bu konuda kadınlarımız daha zengin bir yelpaze ve daha renkli sürdürülebir uğraşılara sahiptir.

Tüm çocukluğunu misket,topaç,top  gibi yuvarlak nesnelerin peşinde koşarak geçirmiş bir  bireyin 40 yaşına geldiğinde futbol dışında  sıkı sıkıya bağlı oldu başka bir yaşam alanın olmaması pektabiki doğaldır.Hele eşitleri ile rekabetin tek sembolü hala futbol ise bu durum neredeyse kaçınılmaz olur.Çünkü rekabet edeceği sosyalleşmenin temal atomu olan rekabetini sürdüreceği başka bir alan yoktur.Düşünün üzeleceği ,sevineceği,kızacağı kızdıracağı,ağlayacağı ,öleceği öldüreceği başka hangi alan vardır.Futbolu popüler kılan eşitler arası rekabeti sürdürülebilir kılmasıdır,

Bu durum birazda bireyin yetiştiği sosyo kültürel iklimde başkaca zihinsel olarak rekabet edeceği eşitlerinin olmamasındandır.Yani başka bir deyişle sanatta bilimde rekabet iklimi  oluşmamıştır.
Futbol çocukluğumuzda cebimize konulan ve hiç bitmeyen kendini her maç yenileyen temel sürdürülebilir yaşamsal bir uğraşı alanıdır.Başarı olsakta olmasakta tuttuğumuz takım yensede yenilsede asla bitmez sürekli harcarız.
Sloganlara baktığımızda bunu açıkça görmek mümkündür,yensende yenilsende taraftarın hepseninle,beşiktaş senbizim herşeyimizsin fenerbahçem benim biricik sevgilim,cimbombomum benim biricik sevgilim,yada çayırda buldumseni,ellere vermemseni,,,
aşkın bitmediği tek aşk futbol.................














0 yorum:

Yorum Gönder

 
Blogger Templates