ERKEKLERİN KABUSU: ERKEN BOŞALMA
Cinsellik evli çiftlerin birbirleriyle uyumlu olarak yaşadıkları bir süreçtir. Evliliğin her aşamasında cinsellik çiftler için önemli bir noktadır. Eğer evlilikte cinsellik önemli bir noktada yer almıyorsa çiftin uyumsal problemleri olduğu düşünülebilir.
Cinsellikte çiftlerin uyumu, her iki cinsinde cinsellikten aldığı hazzın kalitesiyle doğru orantılıdır. Bazı çiftlerde bu uyumu bozacak rahatsızlıklar ortaya çıkabilmektedir. Erkeklerde en sık karşılaşılan cinsel uyumu bozan rahatsızlık erken boşalmadır.
Erken boşalma daha çok erkeğin boşalma üzerinde kontrol kuramamasından kaynaklanmaktadır. Bazı erkekler ilişki başlamadan, bazıları ise ilişki başlar başlamaz boşalma eğilimindedirler.
Erken boşalma; erkeğin ilişki öncesi ya da ilişki başladıktan 1 – 4 arasında boşalması erken boşalma olarak tanımlanmaktadır. Süre ne kadar bir anlam ifade etmese de erken boşalma tanısı için kriter olarak kullanılmaktadır.
Erken boşalmanın tanısında boşalmanın gerçekten erken mi meydana geldiğine yoksa bayan partnerin yavaş reaksiyonuna bağlı olarak erkenmiş gibi mi algılandığına dikkat edilmelidir. Erken boşalma tanısı, yalnızca boşalma süreci erkek tarafından yeterli derecede kontrol edilemez bulunduğunda veya erkeğin boşalma sürecini yeterince kontrol edemediği için partnerde orgazm yaşanmadığında konulmalıdır. Cinsel terapist erken boşalma tanısını koymadan önce yaş, cinsel birleşme sıklığı, partner özellikleri, ön sevişme süresi ve ortamın uyarıcılığı gibi etkenleri göz önüne almalıdır. Çünkü ilk kez cinsel ilişkiye giren genç erkeklerde erken boşalma sık görülür. Çoğu genç erkek daha sonraları boşalma süresi üzerinde bir kontrol geliştirebilir. Normal koşullarda kadınların %75'i vajinal orgazm olmazlar. Çiftler genellikle vajinal orgazma odaklandıkları ve olmayacak zor bir işin peşinden koştukları için endişe, korku ve kaygıları artar. Erkek kendini giderek daha başarısız ve yetersiz hisseder. Başarısızlık duygusu daha da erken boşalma sonucunu doğurur. (Vajinal orgazm takıntısı) Erkek 1 dakika değil 10 dakika da gidip gelse klitorisi uyarmazsa genellikle eşini tatmin etmede zorlanacaktır. (Klitorisin dayanılmaz ağırlığı) Erken boşalan erkeklerin eşleri de genellikle orgazm taklidi yaparlar. (Cinsel birleşmenin dayanılmaz ağırlığı) Erken boşalma sorunu yaşayan erkeklerin partnerlerinde ikincil bir sorun olarak cinsel ilgi ve istek azalması ya da orgazm bozukluklarının ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Bunun nedeni erken boşalırım düşüncesi ile erkeklerin ön sevişmeden kaçınması ve vajinal orgazmı takıntı haline getirmeleridir.
Erken boşalma evreleri:
Evre 1 Erken Boşalma - Penis vajinada iken 5-7 dakika arasında boşalma olur. Erkek ya da partnerine göre sorun yoktur. Cinsel doyum sorunları yaşanmaz. Boşalma refleksi üzerinde istemli bir denetim yoktur.
Evre 2 Erken Boşalma - Penis vajinada iken 5-7 dakika arasında boşalma olur. Erkek ya da partnerine göre sorun vardır. Cinsel doyum sorunları yaşanır. Boşalma refleksi üzerinde istemli bir denetim yoktur.
Evre 3 Erken Boşalma - Penis vajinada iken 3-4 dakika arasında boşalma olur. İyi derecede erken boşalma vardır.
Evre 4 Erken Boşalma - Penis vajinadayken 1-2 dakika arasında boşalma olur. Orta derecede erken boşalma vardır.
Evre 5 Erken Boşalma - Penis vajinaya girmeden önce boşalma olur. İleri derecede erken boşalma vardır.
Durumsal Erken Boşalma - Bazı durumlarda veya bazı partnerlerle erken boşalma yaşanır.
Erken Boşalma Belirtileri
Boşalmanın küçük cinsel uyarılarla ve neredeyse kontrolsüz bir şekilde meydana gelmesi, cinsel tatminde azalma, suçluluk, utanç ve hayal kırıklığı hissi erken boşalmanın en temel belirtileridir. Bu belirtileri gösteren erkeğin yalnız olmadığını bilmesinde fayda vardır. Suçluluk, utanç ve ayıp gereksizdir ve erken boşalmanın üstesinden gelme konusunda erkeğin motivasyonunu bozabilir ve çiftin cinsellikten zevk almasını engeller. Kısaca erken boşalmanın temel belirtilerini özetleyecek olursak;
• Kontrolsüz bir şekilde boşalma,
• Cinsel tatminde azalma,
• Suçluluk,
• Cinsel ilişkiye aşırı önem verme,
• Cinsel ilişki öncesi, ilişki sırasında ve sonrasında gerginlik yaşanması,
• Performansın çok önemli olarak algılanması,
• Utanç duyma,
• Hayal kırıklığı hissi,
• Şimdiye yoğunlaşmama,
• Cinsel birleşmenin ansızın son bulacağı kaygısı,
• Zamanla meydana gelen cinsel isteksizlik,
• İlk boşalmadan sonra ikinci cinsel birleşme için ısrarcı olma vb. erken boşalmanın temel belirtileridir.
Erken Boşalmanın Nedenleri
Erken boşalmanın nedenini ya da nedenlerini açıklamak için birçok girişim olmuştur. Çoğu erkek soluk soluğa bir telaşla cinsel zevkin peşinden koşarken boşalmanın kontrol edilmesi, durdurulması veya sabitlenmesini başaramaz. Bedenini partneriyle uyum içinde hareket ettiremeyen erkekte şimdiye yoğunlaşmak, o anı duyumsamak olanaksızlaşır ve cinsel birleşmenin ansızın son bulacağı kaygısı olur. Bu nedenle her cinsel sorun gibi erken boşalmada bu kaygıdan ya da bir rahatsızlıktan kaynaklanır. Ama asıl sorun erkeğin cinsel işlevlerinde değil, cinsel işlevlerini nasıl yerine getirmesi gerektiği konusundaki düşüncelerindedir. Çünkü aklını düşüncelerden arındıramayan, özgür ve doğal bir şekilde cinselliği yaşayamayan erkek, tedirginlik duygusundan uzaklaşamaz ve boşalma konusunda sorun yaşar. Kısaca erken boşalmanın başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
• Gençlik çağlarında uygunsuz ortamlarda yakalanma korkusuyla, ayıp, yasak ve günah düşünceleriyle yapılan mastürbasyonlar,
• "Mastürbasyon körlük yapar", "kişi sağır olur" gibi cinsel mitler yani hurafeler,
• Cinsel ilişki konusunda tecrübesizlik,
• Cinsel fizyoloji hakkında yanlış anlamalar ve gerçek olmayan beklentiler,
• Zayıf cinsel beceriler ve tecrübesizlik,
• Anksiyete ve depresyon,
• Stres, sıkıntı ve gerginlik,
• Yorgunluk, sıkkınlık, kızgınlık ve tedirginlik,
• Cinsellikle ilgili gerçekçi olmayan beklentiler,
• Cinsel uyarım eksikliği,
• Gerekli koşulların sağlanamaması,
• Sertleşmiş penise verilen orantısız önem,
• Cinsel açıdan baskı altında yetişme,
• Aşırı cinsel isteğin verdiği gerginlik,
• Günah işleme veya suçluluk duygusu,
• Hastalık kapma korkusu,
• Partnerin anlaşılamayan korkusu veya reddetmesi,
• Gebe bırakma korkusu,
• Hadım edilme korkusu,
• Partnerin hayal kırıklığı korkusu,
• Vajinanın aşılamama korkusu,
• Kadına karşı isteksizlik,
• Partnerle çatışma,
• Başkaları tarafından mahrem yerlerinin keşfedilme korkusu,
• Partnere aşırı ilgi, bağlılık ve sevgi,
• Para karşılığı kurulan ilişkiler veya genelev alışkanlığı,
• Cinsel uyumsuzluk,
• Bilinçaltında yatan cinsel ilişki ile ilgili olumsuz düşünceler,
• Prostatit, üretrit vb. hastalıklar,
• Penis başının aşırı hassasiyeti (penil hipersensitivite),
• T12-L1 düzeyindeki nörolojik yaralanmalar,
• Narkotik veya antipsikotik tedavinin aniden kesilmesi vb.
Erken boşalmanın oluşmasında ve devam etmesinde aşağıdaki nedenler oldukça etkilidir:
1-Tahrik olma sürecinin yetersiz algılanması
Cinsel Terapist H.S. Kaplan'a göre erken boşalan erkeklerin boşalma sürecinin kontrolünü elinde tutmayı öğrenememelerinin nedeni boşalmadan doğan duyguların bilincinde olmamalarıdır. Yani bu erkekler tahrik olma hissini yeterli düzeyde algılayamamaktadırlar ve yalancı hazzın peşinden koşmaktadırlar. Oysa gerçek hazzı yaşayan erkek bilinçdışının "hazza koş, elemden kaç" mantığına göre istese de istemese de boşalma süresini uzatacaktır. Çünkü her insan haz aldığı eylemi daha fazla yapma, elem duyduğu eylemi ise daha az yapma eğilimindedir, bu doğal ve normal bir durumdur. Bu nedenle erken boşalma normal ve doğal bir durum değildir, insanın tabiatına aykırıdır.
2-Kontrolü sağlamak için yeterli olanakların olmaması
Hartmann'a göre erken boşalan erkekler tahrik olma hissini yeterli düzeyde ve tam olarak algılasalar bile; tahrik olma hissini değiştirme ve böylelikle onu kontrol edebilme olanağına sahip değildirler.
3-Korku
Korku, sempatik sinir sistemini aktifleştirir. Sempatik sinir sistemi; vücuda daha fazla yakıt sağlamak için metabolizmayı ve stres hormonlarının salınışını arttırır, kalpte çarpıntı yapar, mide-bağırsak ve idrar yollarındaki sfinkterleri (vücuttaki bir deliği çevreleyen halka şeklindeki kas) kasarak düz kaslarını gevşetir ve bu organların fonksiyonlarını azaltır, nefes alıp vermeyi arttırır ve boşalma refleksinin daha hızlı yaşanmasına yol açar. Bu nedenle erken boşalma sorunu yaşayan erkeklerin cinsel birleşme sırasında baskı altında olmaları anlaşılabilir bir durumdur. Konu sadece sık yaşanan bezdirici cinsel başarısızlık durumlarına bağlı olarak gelişen bir başaramama (performans) korkusu değildir, ayrıca hızlı boşalmayı ne pahasına olursa olsun önlemeyi hedefleyen bir tür kısır döngüdür. Yani kendini doğrulayan bir kehanet durumu vardır. Erkek ne kadar çok erken boşalacağından korkarsa, o kadar çok strese girecek ve o kadar da hızlı boşalacaktır.
4-Heyecan ve gerginlik
Kaslarda bir gerginlik boşalma sürecini hızlandırır. Eğer bir kişi zaten gerginse boşalma yaşamak için daha az uyarılmaya ihtiyacı vardır. Özellikle genç veya nadiren cinsel temaslarda bulunan erkeklerde, cinsel aktiviteler sırasında, gerginlik ve korkuya neden olan, belirli bir oranda heyecan vardır. Ancak bu zorlayıcı koşullar olmadan da erken boşalma yaşayan pek çok erkek kaslarında yoğun bir gerginlik yaşamaktadır. Kimileri hayatın neredeyse tüm alanlarında gergindir, kimileri ise yalnızca cinsellik sırasında. Pek çok hastamda, gördüğüm bu duruma "gerginlik kısır döngüsü" adını vermekteyiz. Yani erken boşalmanın yaşanması, cinsel tahrikten korkma, düşünce ve davranışlarda dikkati dağıtıcı stratejilerin uygulanması, yoğun gerginlik boşalma refleksinin daha hızlı yaşanması, şeklinde kısır döngü devam etmektedir.
KADINLARDA CİNSEL PROBLEMLER
Cinsel işlev çiftlerin cinsellikten aldıkları doyumu belirleyen faktördür. Kadın veya erkek cinsiyet ne olursa olsun bireyin cinsellikten aldığı zevk, cinsellik işlevindeki aksamalarla doğru orantıda gitmektedir.
Kadınların cinselliği erkeklere göre daha farklıdır. Kadınların cinsellikten beklentileri sadece cinsel ilişki değildir. Bunun yanında sarılmak, konuşmak, hissetmek, dokunmaktır. Kadınlar cinsellikte değer görmek, beğenilmek ve psikolojik olarak destek görmek ister.
Ülkemizde yetiştirilme tarzlarına ve kadınların cinsellikle ilgili yanlış inançlarına bağlı olarak evlendikten sonra çiftlerin cinsel yaşamlarında sorunlar çıkmaktadır. Cinsellikle ilgili yanlış mitler, inançlar kadınların cinsellikten korkmalarına, soğumalarına ve kendilerini kasmalarına neden olabilmektedir. Ayrıca eşlerinin cinsellik konusunda ısrarcı olması, kadını düşünmemesi ve zorlaması kadının cinsellğe bakışını olumsuz yönde etkilemektedir.
"Evlilikte Cinsel Yaşam" makalemizde de değindiğimiz gibi cinsellik önce beyinde başlar. Düşünceler duyguları yönetir ve olumsuz inançlar cinsel işlev bozukluklarına sebep olabilir. Çiftler arasında cinsel işlev bozukluklarından her hangi birisi varsa önce fizyolojik olarak tetkiklerin yapılması gerekmektedir. Fizyolojik bir rahatsızlık yok ise psikolojik desteğe bir an önce başlanılmalıdır.
Kadınlarda Görülen Cinsel İşlev Bozuklukları:
1. Vajinusmus : Vajinismus; ilişki sırasında ön sevişmede hiç bir sorun yaşamayan, hatta zevk dahi alan kadınlarda cinsel birleşme anı geldiğinde yaşadıkları istemsiz kasılmalar sonucunda penisin vajina içine girememesi veya son derece ağrılı, zor şekilde girmesi ile karakterize bir cinsel sorundur.
İstemsiz vajinal kasılmalar sonucunda cinsel birleşme (penetrasyon) ya hiç olamamakta veya son derece ağrılı ve acılı bir şekilde gerçekleşebilmektedir. Bazen de vajinaya penisin yalnızca uç kısmı girebilmektedir. Hatta bu şekilde çok nadir de olsa gebe kalan hastalar da olabilir.
Cinsel ilişkide özellikle vajinanın alt 1/3 kısmındaki kaslar kontrolsüz bir şekilde kasılmakla birlikte bu kasılmaya bacaklar, kalça, bel, sırt ve hatta vajinismus probleminin derecesine de bağlı olarak çene, ayak parmaklarındaki kaslar bile katılabilmektedir. Kasılmaların şiddeti vajinismusun da derecesini göstermektedir.
Vajinusmusta, kadınlar cinsel ilişkinin düşüncesine bile tahammül edemez duruma gelebilirler. Gerginlikler had safhaya çıkabilir. Vajinusmusta eşlerin birbirine desteği çok önemlidir. Çiftler cinselel terapi destekleriyle sorunlarını çok kolay bir şekilde çözüme kavuşturabilirler.
2. Disparoni ( Ağrılı Cinsel İlişki): Disparoni, cinsel ilişki sırasında kadının acı ve ağrı duyması olarak tanımlanabilir. Vajina girişinde yada daha derinlerde acı, yanma, ağrı, batma gibi belirtiler gösterebilir.
Disparonide özellikle vajinal muayenenin yapılması şarttır. Vajinal, rahim ve idrar yolları enfeksiyonları disparoniye neden olabilmektedir. Fiziksel muayenede bir soruna rastlanmamışsa psikolojik destek almak şarttır. Ayrıca vajinal kuruluk da disparoniye sebep olabilmektedir.
3. Orgazm Bozukluğu: Orgazm cinsel ilişkinin 3. aşamasıdır. Orgazm alınan zevksin son noktasında vücudun kasılarak boşalması ve rahatlamasıdır. Kadınlarda orgazm eşlerinden veya kendi olumsuz düşüncelerinden kaynaklanarak gerçekleşemediği zamanlar olabilmektedir.
Her kadın orgazm olabilir yeterki düşünce sistemini olumluya çevirsin. Kendi bedenini, uyarılma noktalarını bilen ve keşfeden kadınlar orgazmı daha kolay sağlamaktadır.
Kadınlarda orgazm ikiye ayrılır. Vajinal orgazm ve klitoral orgazm. Vajinal orgazm cinsel ilişki sırasında kadının orgazma ulaşamasıdır. Klitoral orgazm kadının masturbasyon yaparak yada cinsel ilişki sırasında klitorisini uyararak orgazma ulaşmasıdır.
Vajinal orgazmın gerçekleşmeme sebepleri; erkeğin erken boşalması, erkeğin sertleşme sorunu olması, kadının cinsellikle ilgili olumsuz düşünce sistemi, kadının cinsel istek azlığı, vajinusmus, fiziksel rahatsızlıklar gibi sebepler olabilir.
4. Cinsel İstek Azlığı: Kadınlarda cinsel istek azlığı "Başım Ağrıyor" repliğiyle ülkemizde çok fazla gündeme gelmektedir. Kadınların yeterli cinsel uyarı olmasına rağmen cinsel ilşiki yada masturbasyon yapmaya karşı isteksiz ve ilgisiz olmalarıdır. Cinsel isteksizliğin sebepleri; yaşanan bir travma, depresyon, anksiyete, kullanılan psikiyatrik ilaçlar veya fiziksel rahatsızlıklar olabilir.
Tüm bu cinsel işlev bozuklukları evlilik yaşamında olumsuzluklara neden olabilmektedir. Eşlerin birlikte hareket etmeleri, bu sorunları çözme konusunda kararlar almaları önemli bir adım olacaktır. Cinsel terapilerle birlikte kolaylıkla çözülebilecek olan bu sorunlar evliliğinizde problemlere neden olmasın.
SAĞLIKLI EVLİLİK- SAĞLIKSIZ AİLE
Evliliğe adım atan herkes iyi bir evliliği, anlaşabileceği bir eşi, mutlu ve huzurlu bir yuvası olması temennisiyle yola çıkar. Hiç kimse evliliğe ileride boşanmak veya zor süreçlerden geçmek için başlamaz. Herkesin hayali sevgi, saygı ve mutluluk dolu bir evlilik ve ailedir.
Tüm bunlar ancak sağlıklı bir evliliğin kurulmasıyla oluşur. Sağlıklı bir evlilik sağlık bir çift ilişkisiyle kurulur. Sağlıklı bir ailenin temelinde çiftlerin anlaştığı, huzur ve mutluluğun olduğu evlilikler vardır.
Stres yüklü bir çift ilişkisi evliliği yıpratır aynı zamanda aile hayatı olumsuz etkilenir. Stresin arttığı, öfkenin, huzursuzluğun olduğu evliliklerde psikolojik baskı ve çocukların ruhsal gelişiminin sekteye uğraması olumsuz sonuçlar doğurur. Eşlerin birbirlerini dinlememesi, suçlaması, öfkelerini kontrol edememeleri sağlıksız bir evliliğe neden olur.
Aile içi iletişimin güçlü olması, çiftlerin birbirlerine değer vermeleri, evlilikte güven duygusunu yükseltir. Birbirlerine güvenen çiftlerin iletişimleri kuvvetlidir, evlilikleri huzurlu ve rahat bir şekilde devam eder.
Sağlıklı bir evlilikte eşler birbirlerinin arkadaşıdırlar, birbirlerine sadıktırlar, sevgi ve saygı duyarlar, birbirlerini oldukları gibi kabul ederler, geleceğe dair ortak hayalleri vardır, iletişimleri güçlüdür, birbirlerine bağlılık ve güven duyarlar, birbirlerinin kişisel amaçlarını destekler, aile içerisinde sosyal destek vardır, birbirleriyle yeterince zaman geçirirler, çocukların yetiştirilmesi konusunda ortak fikirlere sahiptirler, düzenli ve kaliteli cinsel yaşamları vardır.
Sağlıklı bir evlilik kurmak için her gün en az on dakikanızı eşinizle baş başa geçirmeye çalışın. Bu dakikalarda eşler birbirlerine odaklanmalı, günün nasıl geçtiğinden, neler yaptığından veya özel konulardan konuşmalı birbirlerini dinlemelidirler. Birlikte müzik dinlenebilir, çay veya kahve içilip baş başa olmanın keyfi çıkarılmalıdır.
Ayrıca her gün farklı ve güzel cümleler kurmak evliliği güçlendirmektedir. Bir iltifat, başarısını takdir etme, yaptıklarını beğenme çiftlerin arasındaki sıcaklığı ve yakınlığı artıracaktır. Burada iltifatları sürekli tekrarlamamak, samimiyetin olmadığı cümleler kurmak, söylemiş olmak için söylememek önemlidir.
Eşler sağlıklı bir evlilik için aralarındaki aşk ve sevgiye yatırım yapmalıdır. İleride kullanmak için kumbaranız var ve siz bu kumbaraya güzel düşünceler, duygular, kelimeler, gülümseme, sarılma, sevgi dolu bakış, minnetlik duyguları, güven, bağlılık gibi durumları yükleyin. Zamanı geldiğinde kullanın. Kullandığınız olumlu duyguların yerine en kısa zamanda kumbaranızı tekrar doldurun. Aranızdaki aşk ve sevgiye dokunarak, sarılarak, yakınlık ve sıcaklık kurun. Kaliteli ve düzenli cinsel yaşamla birbirinize daha yakın olun.
Sağlıklı evlilikler sağlıklı aileleri, sağlıklı aileler de sağlıklı toplumları oluşturur. Bu yüzden aile toplumun temelidir ve ailede yetişen çocukların psikolojik sağlığı tam olmalıdır. Sağlıklı aileler, sorun çözme biçimleri ve iletişim tarzlarıyla çocuklarına örnek olur. Sağlıklı aileler; birbirlerine ilgi ve sevgiyle yaklaşır, birlikte zaman geçirirler, sorunlarını birlikte çözerler, iletişimleri güçlüdür.
Sağlıksız ailelerde ise; aile üyeleri birbirlerine kırgınlık ve öfke duyar, sorunları çözmekte zorlanırlar, küs kalma süreleri uzar, empati kuramazlar, anlayışsızlık vardır, iletişimlerinde hakaret ve küfür vardır, çocuklarda davranış problemleri vardır, güvensizlik duyarlar, aile içi şiddet durumları vardır.
CİNSEL YAŞAM EVRELERİ
Cinsel birleşme cinselliğin sadece bir kısmını oluşturmaktadır. Cinsel birleşme belirli evrelerden oluşan bir süreçtir ve bu süreçte kadın ve erkekte fizyolojik ve ruhsal birçok değişim olmaktadır. Evlilikte cinsel yaşamın doyumu bu evrelerin kalitesine ve ruhsal süreçlerin tatmin edilmesine bağlıdır. Cinsel birleşme cinsel arzulamayla başlar, cinsel uyarılma ve plato ile devam eder, çözülme ile son bulur2.
Ülkemizde yetişkin bireyler olmalarına rağmen kadın ve erkeklerde tek amaç cinsel birleşme olarak görülmektedir. Bu durumda çiftlerin cinsel yaşamdan aldıkları hazzı olumsuz etkilemekte ve kaliteli cinsel yaşamları olmasını engellemektedir. Birçok erkek ve kadın cinselliğin amacını sadece boşalma olarak tanımlamaktadır. Cinselliği beraber vakit geçirmenin, kaliteli yaşamanın, iki tarafından zevk alarak ortaya koydukları performans olarak görmemek cinselliğin yıllar yılıdır ayıp ve günah bir şeymiş gibi öğretilmesinden kaynaklanmaktadır. Zihinlerdeki bu düşünce çiftlerin evlendikten sonra zevk alarak ve kaliteli cinsellik yaşamalarını engellemektedir bunun sonucunda cinselliğin evreleri atlanarak direk orgazm aşamasına odaklanan bireyler ortaya çıkmaktadır.
Cinsel ilişki evreleri şu kısımlardan oluşur;
Cinsel Arzulama: Cinsel istek her kadın ve erkekte potansiyel olarak var olan bir durumdur. Gerekli şartlarda ve durumlarda her insan cinsel istek duyabilecek güçtedir. Cinsel istek beyinde başlar ve biter. İnsanın en önemli cinsel organı beyindir. Düşünceler istek duygusunu harekete geçirir ve kadında östrojen, erkekte testesteron hormonları cinsel istek üzerinde etkide bulunur. Cinsel istek erkek ve kadını cinsel davranışlara yöneltir ve birleşmede önemli rol oynar. Eşlerin cinsel ilişkiden önce bakışları, kendilerini ifade edişleri, hareketleri birbirleri üzerinde cinse arzunun artışını sağlayacaktır. Kadınlarda genel yargı olarak cinsel arzusunu belli etmeme davranışı vardır. Oysa kadınlarda erkekler kadar arzulu olabilmektedir. Kadınlar arzulu olduklarını gösterdiklerinde utanmaktadırlar. Bunun nedeni de kadının cinsel duygularını ifade etmesinin yasak olmasıdır.
Cinsel Uyarılma: Beş duyu ile algılanan, cinsel yönden uyarıcı ve hoşa giden duyumlar cinsel uyarılmayı sağlar. Cinsel uyarılma kişide fizyolojik değişimlere neden olur. Bu değişimler kişiyi cinsel birleşmeye hazırlayıcı etkenlerdir. Cinsel uyarılma, kişilik, kültür, toplumsal değer, yaş, sağlık durumu gibi faktörlerden etkilenebilmektedir.
Erkeklerde cinsel uyarılma genellikle penis çevresinde olmaktadır. Erkeklerin uyarılması kadınlara göre daha kolaydır. Erkekler eşinin görüntüsünden, kıyafetinden, sesinin tonundan uyarılabilmektedir. Erkekler cinsel uyarılma ile birlikte ilk birkaç dakika içerisinde sertleşmeyi sağlayabilmektedir. Erkeklerde sertleşmenin sağlanması ve zevk suyunun gelmesi cinsel birleşme için yeterlidir.
Kadınlarda ise cinsel uyarılma biraz daha karmaşıktır. Kadınların cinsel yönden tahrik olabilmesi için ortalama 5 ila 10 dakika gibi bir süre geçmesi gerekir. Bu süre zarfında kadınların eşleriyle bulunduğu ön sevişmede aktif olmaları aldıkları hazzı daha yüksek düzeyde hissetmelerini sağlayacaktır. Özellikle vajina bölgesinin uyarılması, klitorisin uyarılması kadınlarda vajinal ıslaklığı artıracaktır. Göğüs bölgelerinin uyarılması kadında isteği artıracaktır. Ayrıca ön sevişme süresinde öpüşme, sarılma, okşama gibi davranışların yanı sıra güzel sözler ifade edilmesi, duyguların paylaşılması kadının cinsel ilişki hazır olmasını sağlayan etmenlerdir.
Plato: Cinsel uyarılmanın devam etmesi ile birlikte cinsel haz artarak devam eder. Bu evrede haz duygusu ve cinsel gerilim artarak devam eder. Fizyolojik değişimler artar, nabız yükselir, nefes alıp verme hızlanır, cinsel organlar birleşme için hazırdır, göğüsler hassaslaşır, hormonal salgılar artar.
Plato evresinde penis ile vajina birleşmiştir. Bu evrede alınan zevk eşlerin birbirlerine yaptıkları duygusal yatırım oranında artmaktadır. Eşlerin bu evrede sevdikleri ve haz aldıkları pozisyonları kullanmaları, bunları birbirlerine ifade etmeleri onları orgazma daha da yakınlaştıracaktır.
Erkeklerde haz alma devam ettikçe penisin sertliği kan dolaşımına bağlı olarak artar. Haz alma düzeyi arttıkça erkeklerde boşalma kontrolünü sağlamada sorunlar olabilmektedir. Erkekler haz almaya devam ederken kesinlikle arada küçük molalar verip devam etmelidir aksi takdirde yoğun hazza paralel olarak erken boşalma gerçekleşecektir.
Kadınlarda ise haz alma arttıkça vajinal ıslaklık artmaktadır. Nefes alışverişleri hızlanmakta, kalp atım hızı yükselmekte, göğüs uçları sertleşmekte, klitoris hassaslaşmaktadır. Kadınlar uyarılmaya devam ettikçe orgazma yaklaşacaklardır. Kadınların orgazma ulaşması için çiftlerin pozisyonlarını çok iyi keşfetmesi gerekmektedir. Kadının orgazm olduğu pozisyonu kullanmalı ve her iki tarafta rahatlamalıdır. Maalesef ülkemizde erkeklerin çoğu erken boşaldığı için çoğu kadın orgazm aşamasına gelmeden yarım kalmaktadır.
Orgazm: Cinsel tepki evreleri içerisinde en kısa süren fakat hazzın en yoğun yaşandığı evredir. Uyarılma ve plato evresinde biriken gerginlik boşalır, fizyolojik değişimler en doruk noktasına ulaşır. Haz yoğunlaştıkça alınan zevke paralel olarak orgazm düzeyi de yükselmektedir.
Erkeklerde orgazm süreci kadınlara göre basit düzeyde ilerler. Erkekler aldıkları haz ile birlikte boşalma kontrolü üzerinde etkiyi yavaş yavaş kaybeder. Haz yoğunlaştıkça boşalma isteği artar. Erkeklerde spermin penis içerisinden dışarı atılması orgazm sürecinin sonunu oluşturur.
Kadınlarda ise süreç biraz daha karmaşıktır. Kadınlar aldıkları zevk ile orgazma yaklaşabilmektedir. Eğer eşleri erken boşalmaz ise kadın aldığı zevki devam ettirebilmekte, haz yoğunlaştıkça orgazm hissi artmaktadır. Kadında erkek gibi dışarı atılan bir madde yoktur. Kadınların orgazmı vajina sıvısının artışından, vajinanın orgazm aşamasında kasılmasından, titremesinden, nefes alışın artmasından, dilin damağın kurumasından ve en son aşamada sanki bulutların üzerinden yere düşme hissi gibi bir rahatlık hissedilerek anlaşılır. Çoğu kadın maalesef vajinal orgazmı yaşayamamaktadır. Bu yüzden kadınların %95’i klitoral orgazmı tercih etmektedir.
Çözülme: Cinsel birleşme sırasında vücutta meydana gelen değişikliklerin tekrardan eski durumuna dönmeye başladığı evredir. Fizyolojik değişimler yavaş yavaş eski haline döner. Bu durum erkekte hızlı bir şekilde yaşanırken, kadın da daha yavaş devam eder. Bu yüzden kadınlar cinsel uyarılmaya devam edildiği takdirde cinsel evreleri tekrar başlayabilir.
Erkeklerin çözülme aşamasında penis sertliğini yavaş yavaş kaybeder ve küçülür. Erkeklerin tekrar sertleşebilmesi için yaşına bağlı olarak belirli süre geçmesi gerekir. Kimi erkekte yirmi dakika yeterken kimi erkekte kırk beş dakika yetmektedir sertleşmenin tekrarlanması için.
Kadınlarda çözülme daha yavaş olmaktadır. Kadın çözülme aşamasında iken tekrar uyarıldığında kaldığı yerden zevk almaya yeniden başlayabilir. Aldığı zevk arttıkça orgazma tekrar ulaşabilir.
İLETİŞİM ENGELLERİ VE HATALARI
İletişim hataları genellikle konuşurken dikkat etmeden, karşıdaki kişiyi umursamadan bazen farkında olmadan onun kişiliğine yönelik yapılan kırıcı davranışlardır. Bu davranışlar belirli bir süre sonra kişide kendisinin anlaşılmadığı, umursanmadığı, konuşsam ne olacak yine aynı tepkiyi verecek düşüncesine neden olur.
Aile içi iletişimde sıklıkla bu tür hatalar yapılmaktadır. Çiftlerin birbirlerine söyledikleri, çocuklarıyla kurdukları yanlış iletişim ilerleyen zamanlarda kendisini iletişim kurma isteksizliğine dönüştürür. Aile içerisinde kopan iletişim çiftler arasındaki yakınlığı ve sıcaklığı azaltırken, çocukların aileden kopmasına ve riskli davranışlara açık hale gelmesine neden olabilir.
Sıklıkla yapılan iletişim hataları şunlardır:
- Emir Vermek, Yönlendirmek: Kişide zorla bir şeyi yaptırmaya yönelik cümlelerdir. Kişi diğer kişinin istediğini yapma zorunluluğu hisseder. Bazı ailelerde emir vermek askeri kamplar gibi sıkıdır. Bu durum kişinin duygusunun önemsiz olduğu mesajı verir.
- Sürekli Uyarmak, Göz Dağı Vermek: Sürekli bir konu hakkında uyarmak o kişide isteksizlik ve umursamazlık yaratacaktır. Sürekli aynı şeylerin tekrar edilmesi kişinin o şeyleri kulak ardı etmesine neden olur. Sürekli bir konuda uyarmak kişinin isteklerine saygı duyulmadığı mesajını verir ve kişide öfke ve kızgınlık duygularını ortaya çıkarır. Gözdağı vermede de kişi istediğini yaptırmak için davranışı belirli koşullara bağlar. Özellikle çocuklarda kullanılan bu yöntem ilk başlarda işe yarasa da sonrasında çocuğun aileyi kullanma biçimine dönüşecektir.
- Sürekli Öğüt Vermek ve Çözüm Önerileri Getirmek:Bu mesajlar kişide kendisinin hiçbir işi halledemeyeceği mesajını verir. Aileye bağımlı çocuklar ve eşler oluşturur. Kendi işlerini kendileri yapamazlar, birisinin önerisine, nasihatine ihtiyaç duyarlar.
- Yargılamak, Eleştirmek: Bu mesajlar kişide diğer hatalara göre daha fazla etki bırakır. Yargılama ve eleştirme kişilik üzerinde olumsuz etkilere sahiptir. Özellikle çocukların sürekli eleştirilmesi çocukların kendilerini değersiz ve önemsiz hissetmesine neden olmaktadır. Ayrıca sürekli yargılama ve eleştirme çocukta inkarcılık ve yalancılık davranışlarını geliştirir.
- Sürekli Övgü: Övgü ilk başta olumlu bir hava verir ancak aile sürekli bir şekilde çocuğu övdüğünde çocuk olduğundan daha fazlasını görür kendinde. Bir balon gibi sürekli şiştikçe patlaması da şiddetli olacaktır. Balon patladığında çocuğun uğradığı yıkım onu olumsuz etkileyecektir. Çocukların yaptıklarına odaklanılıp yaptıklarını övmek onlar açısından daha sağlıklıdır.
- Ad Takmak, Alay Etmek: Bu tür mesajlar kendilik algısı üzerinde olumsuz etkiler yaparlar. Evli çiftlerin birbirlerine taktıkları adlar, lakap kişinin kendisini önemsiz hissetmesine neden olmaktadır. Çocuklara sevgi göstermek adına onun vücuduyla veya başka bir şeyle ad takmak onun kişiliğini olumsuz yönde etkileyecektir.
- Sürekli Sorgulamak: Bu tür mesajlar kişilerin sorgu odasında olduğu izlenimi verir. Kişi kendisine güvenilmediğini hisseder. Sürekli neden, niçin gibi sorular insanda bıkkınlık yaratır. Sürekli sorgulamak, sorular sormak özellikle çocukları yalana teşvik eder.
Tüm bu engeller bazen aile içi ilişkileri çok olumsuz etkileyebilmektedir. Aileler bu olumsuzlukları aşmak ve aile içi iletişimi güçlendirmek için bunlara dikkat etmelidir2.
- Aile üyelerinize karşı ilgili olun. Onların hatırlarını sorun, onlarla dertleşin, ortak paylaşımlarda bulunun.
- Aile üyelerinizin anlattıklarını can kulağıyla dinlemeyi öğrenin.
- Aile üyelerinizin duygularına karşı hassas olun.
- Sabırlı ve sakin olun. Hemen hükme varmaya çalışıp acele kararlar vermeyin.
- Sürekli eleştiren, ters cevap veren, suçlayan, kalp kıran birisi olmaktan kaçının. Anlayışlı ve olgun olmaya özen gösterin.
Aile içi ilişkileri güçlendirecek öneriler2:
- Her akşam evde bir araya geldiğinizde aile üyelerinize günlerinin nasıl geçtiğini sorun
- Ailenizin her bir üyesine haftada en az dolu dolu bir saat ayırdığınızdan emin olun.
- Canınızı sıkan bir konu olduğunda ailenizden tavsiyeler isteyin
- Her hafta belirli gün ve saatte aile üyeleri bir araya gelmeye, birlikte bir şeyler yapmaya özen gösterin.
- Her hafta ailecek yapabileceğiniz bir etkinliğiniz olsun
- Ailenizdeki her bireyin düşünce, duygu, ilgi ve isteklerini ciddiye alın ve saygı gösterin.
- Ailenizden hiç kimseye asla kötü söz söylemeyin ve kötü davranışta bulunmayın.
- Davranış ve tutumlarınızla aile üyelerinize örnek olun.
- Aile üyelerinizin bireyselliklerine saygı gösterin.
AİLE İÇİ İLETİŞİM
Aile İçi İletişim
İletişim, en az iki kişi arasında sözel ve sözel olmayan mesajların iletilip alınmasıdır. İletişim günlük yaşantımızda, evde, okulda, işte, sokakta, hayatın her alanında sahip olduğumuz bir güçtür. Kimi zaman bu iletişim gücü o kadar güçlüdür ki insanlar bakışlarıyla çok rahat anlaşabilirler. Kimi zamanda iletişimin gücü o kadar zayıflar ki insanlar aynı şeyi söyleseler de anlaşamazlar, ses tonu yükselir, kızgınlıklar artar ve kalp kırıklıkları çoğalır. İletişim öyle bir şeydir ki bazen gül bahçesinin içerisinde gülün kokusundan kendinizden geçersiniz bazen de gül bahçesinde her tarafınıza dikenler batar.
Evlilik hayatında da iletişim çok önemlidir. Birbirleriyle iletişim kuramayan çiftlerin evlilik doyumlarında düşüş gözlenmektedir. İletişim eksikliğinin var olduğu evliliklerde problem çözme becerileri de düşüktür. İletişimsiz ailelerde yetişen çocukların sorun çözme ve kendine güven düzeyleri sorunlu olabilmektedir.
İletişim sözlü ve sözsüz iletişim olarak ikiye ayrılır. Sözlü iletişim; karşıdaki kişiye ağzımızdan çıkan her kelimeyle gönderdiğimiz mesajlardır. Sözsüz iletişim ise ağzımızdan çıkan her kelimenin yanında kullandığımız el kol hareketleri, yüz ifadeleri, beden duruşumuz, ses tonumuz kısacası jest ve mimiklerimizdir. İletişimde karşıdaki kişi ağızdan çıkan kelimeden ziyade onun nasıl söylendiği, hangi tarzda ifade edildiğine odaklanmaktadır. Örneğin; akşam yemeğinde masadan kalkan erkek eşine sıradan tek düze bir şekilde “eline sağlık” dese, bir başka akşamda sıcak ve samimi bir ses tonuyla “ellerine sağlık canım çok güzel olmuş yemeklerin” dese aradaki farkı çok rahat bir şekilde ayırt edebiliriz. Araştırmalar verilmek istenen mesajın %65’nin sözel olmayan yollarla (beden dili, jest ve mimiklerle) %35’nin sözel ifadeyle iletildiğini göstermektedir.
Aile içi iletişim ailede yaşayan bireyler için hayati önem taşımaktadır. Ailede yetişen çocukların kişilik gelişimlerinde ailenin kullandığı dilin önemi büyüktür. Ailenin çocuğun gelişim dönemlerini bilmeleri, çocuklarına anne baba gibi davranmaları, onların kişiliklerine saygı duyarak konuşmaları, sorunları çözme tarzında iletişimi kullanmaları o çocukları ileride yetişkin yaşamında etkili iletişimi kullanan bireyler yapacaktır.
Etkili iletişim için ailenin yaşamında dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardır:
- Saygı Duymak: Karşımızdaki kişilere saygı duymak onların varlığını kabul etmek anlamına gelir. Saygı duymak karşımızdaki kişiye değer verdiğimizi, onu önemsediğimizi gösterir. Evlilik hayatında çiftlerin birbirlerine saygı duymaları birbirlerini benimsemelerini kolaylaştıracaktır. Çiftlerin birbirleriyle iletişimlerini kuvvetlendirecektir. Çocuklarla kurulan iletişimi güçlendirecek, çocuklar kendilerinin değerli olduklarını hissedeceklerdir.
- Doğal Davranabilmek: Karşımızdaki kişiye abartıdan uzak, duygularımızı doğal bir şekilde yansıtabilmek iletişimi güçlendirir. Abartılı ifadeler kişinin kendisinin umursanmadığı, abartılı tepki verenin de dinlemek istemediği mesajını verir. Evlilikte çiftler birbirlerini doğal şekilde dinlediklerinde eşler arası iletişim ve anlaşılırlık hissi daha kuvvetlenecektir. Çocuklarla iletişimde çocuğun duygularını anlamaya çalışmak, hissettiklerini normal şekilde paylaşmak çocuğun ailesine duyduğu güveni artıracaktır.
- Empati: Empati, kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koyup onun duygu ve düşüncelerini hissetmeye çalışmaktır. Empati karşıdaki kişinin duygularının düşüncelerinin ötesine geçmez. Karşımızdaki kişinin penceresinden olaylara bakmamızı sağlar. Bazen çevremizdeki kişilerin tüm duygusallıklarıyla empati düzeyini aşıp sempati düzeyine ulaştığını görürüz. İletişimde sempati kurmak karşımızdaki kişiyi anlamamızı engeller.
- Dinleme: Karşımızdaki kişiyi etkili bir şekilde dinlediğimizde onun hem söylediklerine, hem söyleyiş tarzına ve jest-mimiklerine odaklandığımızda kişinin ne söylemek istediğini çok daha rahat bir şekilde anlayabiliriz. Bu durum anlatan kişinin dinlenildiği hissini kuvvetlendirir ve anlatmak istediklerini rahatça anlatmasını sağlar. Evlilikte dinleme becerisi çok önemlidir. Genellikle çiftlerden birisi eşim beni dinlemiyor, dinliyormuş gibi yapıyor der. Dinlenilmediğini hisseden çiftler iletişime belirli süre sonra kendisini kapatır. Araya mesafe girdikçe iletişim kopuklukları hızlanır. Çocuklar içinde aynı düzen geçerlidir. Çocuklar ailelerini çok iyi filtre ederler. Her davranışlarını, söylediklerini kaydederler. Çocuklar iletişim kurmak istediklerinde anne babasının tavırları çocuğun büyüdükçe anne babasına bir şey söylememe davranışına dönüşebilir.
ERKEK VE KADINDA CİNSEL FARKLILIKLAR
Erkek ve kadının cinsel anatomileri birbirlerinden farklıdır. Erkeklerin cinsellikten algıladıkları ile kadınların algıladıkları birbirlerinden farklılık göstermektedir. Erkekler düşünce olarak sonuç odaklı iken kadınlar daha duygusal ve ayrıntıcıdır. Erkekler cinsel ilişki sırasında sadece orgazma odaklanabilirken kadınlar sarılma, hissetme, öpüşme ve güzel sözlere odaklanabilmektedir. Bu kadar ayrı hissedilen duygular varken bencilce davranan bir taraf varsa evlilikte cinsel sorunlar kaçınılmazdır.
Cinsel ilişki evrelerinde erkek ve kadın cinsel performanslarında uyarılmadan tatmin olmaya kadar farklılıklar olabilmektedir. Erkek kadının sesinden, görüntüsünden kolayca etkilenebilmekte ve uyarılabilmektedir. Erkekte dokunulmakla uyarılan bölgelerin başında cinsel organlar gelmektedir ve erkeğin cinsel ilişkiye hazır olması için ortalama üç dk kadar süre yeterli olmaktadır. Oysa kadında bu süre daha uzundur. Kadınlarda uyarılan bölgelerin başında dudaklar, göğüsler, klitoris gelmektedir. Erkek kadın cinsel ilişki için hazır olmadan ilişkiye başlamamalı ve ön sevişme süresini uzun tutmalıdır. Karşılıklı olarak cinsel ilişkiye hazır hissedildiğinde ilişkiye başlanmalıdır. İlişki sırasında erkek boşaldıktan sonra çözülme süreci hemen başlar. Erkeğin tekrar ilişkiye hazır hale gelebilmesi için, yaşına ve psikolojik durumuna bağlı olarak, ortalama yirmi ila kırk beş dakika kadar süre geçmesi gerekmektedir.
Kadınlar da erkekler gibi cinsel istek ve arzu duyarlar. Bu istek ve arzuları karşılıklı istekle daha da perçinleşir. Kadınların anatomileri erkeklere göre daha farklıdır. Kadınların fizyolojik olarak uyarılma noktaları erkeklere göre daha fazladır. Her kadında farklı vücut noktaları uyarılmayı kolaylaştırabilmektedir. Kadınlar cinsel uyarılma evresinde, eşinin davranışlarından, ortamdan, eşinin dokunmasından, öpmesinden çok daha kolay etkilenirler. Kadınlar cinsel ilişki sırasında ruhsal olarak etkilenebilmekte ve bu yüzden erkeğin eşine kendisinin önemli ve değerli olduğunu hissettirmesi gerekmektedir. Kadınlar cinsel ilişkiye sadece orgazm açısından bakmamaktadır. Kadınlar için cinsellik birlikte olma, biz olabilme, paylaşım, destek, güven, iletişim gibi birçok faktörü barındırmaktadır. Kadınlar cinsel ilişkide orgazma ulaştıktan sonra erkekler gibi beklemelerine gerek yoktur çünkü fizyolojik olarak kadınların uyarılma düzeyleri orgazmdan sonra da devam edebilmektedir. Kadınlar uyarılmaya devam ettikleri sürece art arda orgazm yaşayabilmektedir.
CİNSELLİKLE İLGİLİ YANLIŞ İNANÇLAR - CİNSEL MİTLER
Cinsel yaşamla ilgili sorunların geneline baktığımızda geçmişten günümüze kadar kişilerin cinsellikle ilgili edindiği yanlış inançlar ve mitler olduğunu görmekteyiz. Toplumun genel yapısının cinselliği yok sayması, yanlış, ayıp ve günah olarak betimlemesi, çocukluk çağından itibaren cinsel merak içerisinde olan kişilerde suçluluk ve utanç duygularını oluşturmaktadır. Cinsel kimliğini oluşturmaya çalışan dört yaşındaki bir çocuğun cinsellikle ilgili anne babasına sorduğu soru sert ve abartılı şekilde bastırılırsa çocuk bunun yanlış bir şey olduğunu algılayacaktır. Düşünsel şemasında cinsellik hep yanlış olarak kalacak evlilik yaşamında da cinsel yaşamda cinsel sorunların olması muhtemeldir. Özellikle ülkemizde kız çocuklarının cinsellikle ilgili namus ve bekaret adı altında baskılanması, kız çocuklarına cinsellik hakkında çevredekilerin yalan ve yanlış bilgiler vermesi, korkutucu hikayelerin anlatılması ileri yaşamda kadınların cinsel yaşamlarını olumsuz etkilemektedir.
Cinsellikle ilgili yanlış inanışlar sadece çevreden kaynaklanmamakta, günlük yaşamda televizyon dizileri, filmler, gazeteler, internet gibi alanlarda da cinsellik abartılı şekilde takdim edilmektedir. Teknolojik gelişmelerin artması cinsel içerikli yayınlara ulaşmayı kolaylaştırmakta ancak ülkemiz insanı bu içerikleri yanlış kullanmaktadır. Cinsellikle ilgili bilgi edinebilecekken pornografik yayınlarla kendilerini zehirlemektedirler. Tv, gazete ve internet ortamındaki cinsel içeriklerin çoğu kadını aşağılayan, metalaştıran bir yön izlemektedir. Bu durum cinsellikle ilgili yanlış inanışları artırmaktadır. Bu tür yayınlara göre cinsel istek ve haz sadece erkeğin yaşayabileceği bir durum olarak lanse edilmektedir.
Belli başlı yanlış cinsel inanışları şöyle özetleyebiliriz:
- Erkekler duygularını belli etmemelidir. Bu tamamen yanlış durumdur. Duygu kadın veya erkek her insanın hissettiği durumdur. Çiftler cinsellikle ilgili yaşadıkları duyguları net bir şekilde birbirlerini kırmadan ifade edebilmelidirler.
- Cinsellikte başarıya ulaşmak önemlidir. Cinsellik belirli aşamaları olan bir süreçtir. Her cinsel ilişki bir öncekiyle aynı düzeyde olmayabilir. Tatmin ve orgazm düzeyi farklı olabilir. Bazen kişisel nedenlerden dolayı bir taraf doyum sağlarken diğer taraf hiç bir şey hissetmeyebilir.
- Cinsel ilişki isteğini erkek belirtmelidir. Cinsel istek belirli bir anda ortaya çıkan duygulardır. Önceden planlanmış gün ve saatte robotik düzeyde gerçekleşen bir performans değildir. Cinsel istek kimi zaman erkek kimi zaman kadın tarafından dile getirilebilir. Kadınların da erkekler gibi cinsel istekleri olabilir ve bunu dile getirmesi çok normal bir durumdur.
- Erkekler cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna her zaman hazırdır. Erkek cinsel anatomisi sürekli cinsel ilişkiye müsait bir durumda değildir. Her an cinsel ilişkiye hazır bir durumda hiçbir erkek yoktur. Cinsel istek karşılıklı istek ve arzuların olduğu ortamlarda oluşabilir.
- Kadınların cinsel isteği azdır. Cinsel istek kadın ve erkekte var olan bir duygudur. Kadın veya erkeğin bu istek düzeyinde birbirlerine üstünlüğü yoktur. Her kadın belirli dönemlerde cinsel isteği artabilir belirli dönemlerde azalabilir. Ancak bu kadının cinsel isteğinin olmadığı anlamına gelmemektedir
.
- Cinsel ilişkiyi erkek başlatmalı ve sürdürmelidir. Cinsel ilişki için karşılıklı isteğin olması şarttır. Karşılıklı istekle birlikte her iki çiftte cinsel performansta aktif rol üstlenmelidir. Cinsel ilişki tekniklerini sadece erkeğin uygulaması, kadının pasifize olması ilişkinin doyumunu azaltır.
- Erkek cinsel organında sertleşmenin kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir. Sertleşme sorunu fizyolojik olabildiği gibi psikolojik de olabilir. Bu yüzden sertleşme sorunu uzun süredir devam ediyorsa tetkiklerin yapılması, fiziksel rahatsızlıklara bakılması gerekmektedir. Eğer fiziksel rahatsızlık yok ise ve tetkiklerde sorun çıkmamışsa psikolojik destek alınmalıdır.
- Güçlü erkekler üst üste birkaç kez cinsel ilişkiye girebilirler. Erkek cinsel anatomisi bu duruma müsaade etmemektedir. Erkek cinsel ilişkide boşaldıktan sonra kişinin yaşına ve psikolojik durumuna bağlı olarak ortalama yirmi ila kırk beş dk arasında tekrardan sertleşme sağlayabilir.
İlk cinsel ilişki kadın için acı vericidir. Cinsel ilişki her iki çift içinde acı verici bir durum değildir. İlk cinsel ilişkisini yaşayan çiftlerde cinsel uyarılma düzeylerine bağlı olarak vajinal ıslaklığın yeterli düzeyde olup olmamasına göre acı duyumsama olabilmektedir. Çiftlerin ilk ilişkilerinde direk ilişkiye odaklanmaktansa, ön sevişmeye odaklanıp birbirlerini tanımaya çalışmaları kadını rahatlatıcı bir etkiye sahip olacaktır.
EŞLER ARASI BAĞLANMA
Bağlanma kavramı Bowlby tarafından bebeklerin anneleriyle ilişkileri incelendikten sonra ortaya atılmış bir kavramdır. Bebeklerin psikolojik gelişimi açısından anne ile bebek arasındaki bağlanma hayati önemdedir. Bowlby’e göre bağlanma figürü çocuğa yakın ve ulaşılabilir olursa, çocuk hissedilen ilişkiyi anlayarak güvenli davranabilir ve çevresini keşfetmeye odaklanabilir ya da kendisi veya bağlanma figürü ile olan ilişkisini tehdit eden bir durumla karşılaştığında kaygılanmasına neden olur. Sıcak ve sevgi dolu annelere sahip çocuklar kendilerini de sevgiye layık görürler ve diğer insanları da güvenilir insanlar olarak algılarlar. Güven duygusundan yoksun çocuklar endişeli, yalnız ve ilişkilerinde başkalarına bağımlı bireyler olarak yetişme eğilimindedirler. Anne ile bebek arasındaki bu bağlanma tarzı bebeğin ilerideki yaşantısında diğer duygusal yakınlık kuracağı kişilerle ilişkisini de etkilemektedir. Ainswort bağlanma ve temel güven duygusuna odaklanıp Bowlby’nin bağlanma kuramını biraz daha ileri götürerek, bebeklikten yetişkinliğe etkisi olan üç çeşit bağlanma stili ortaya koymuştur. Bu bağlanma tarzları evlilik ilişkisi içinde geçerlidir.
Güvenli bağlanmada, anne çocuk ilişkisinde anneler çocuklarına karşı ilgili ve duyarlıdırlar. Bu çocuklar anneleri yanında olmasa bile ulaşabileceklerini bilirler. Evlilikte de çiftler arasında karşılıklı doyum sağlama, tatmin olma, duygusal açıdan güvenli bir ilişki oluşturma, evliliğin sorumluluklarını yerine getirme gibi görevler zamanında uygulanır. Evlilikte güvenli bağlanan çiftlerin özellikleri; olumlu kendilik algısı, stresli dönemlerde sağlıklı kalma, stresi ifade edebilme, çözüm bulmaya çalışma, sorumluluğunu bilme, iyimserliktir.
Kaygılı-kararsız bağlanma ilişkisinde anne çocuğun gereksinimlerine karşı ilgili ve duyarlı değildir. Bu çocuklar ise annelerinden ayrıldıkları zaman yoğun kaygı ve kızgınlık duygusu yaşamaktadırlar. Evliliklerde ise kaygı üst düzeydedir. Evlilikte, en küçük tehdit hızla fark edilir, olumsuz sonuçlar abartılır, olumsuz duygusal tepkilere yoğunlaşılır, eşine karşı artmış şüpheci ve kaygılı ilgi, reddedilmeye karşı uyaranları hızlı fark etme gibi davranışlar görülür. Evlilikte kaygılı-kararsız bağlanan çiftlerin özellikleri; olumsuz kendilik algısı, yüksek tehdit algısı, strese aşırı tepki, endişe, acı veren olayları sürekli hatırlama, karamsarlık, şüpheciliktir.
Kaçınan bağlanma stilinde ise anneler çocuklarına karşı duyarlı değildir. Çocuk bu tavra anneye karşı uzaklık ve duygusal kopukluk geliştirerek tepki gösterir. Annelerinin gidişinden rahatsızlık duymazlar, anne geri döndüğünde yakınlık göstermezler. Evlilikte, çiftler arasında duygusal soğukluk göze çarpar, ilişkileri yüzeyseldir, iletişimleri sınırlıdır. Çiftlerden birisi kendisini sürekli çeker. Cinsel yaşam monoton, olması gerektiği için robotik düzeydedir. Kaçınan kişide evlilik doyum düzeyi düşüktür.
Eşler arasında bağlanma duygusunu etkileyen etmenler şöyledir3:
- Güven: Güven duygusu bebeklikten çocukluğa, ergenlikten yetişkinliğe, evlilikten yaşlılık sürecine kadar her bireyin yakınındaki kişilerle yaşayabileceği bir duygudur. Evlilikte güven duygusu, evliliğin sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Eşlerin birbirlerine karşı duyduğu güven, iletişimlerini, samimiyetlerini, hoşgörülerini, anlayışlarını, saygılarını, problem çözme becerilerini de olumlu etkilemektedir. Güven duygusunun olduğu evlilikte sorunlar daha yapıcı şekilde çözüme kavuşturulur.
- Bir Arada Olma: İnsan yalnız başına yaşamakta sıkıntılar çekmektedir. Her birey yanında birisinin olmasını ister. Bir arada olmak insana destek verir. Evlilikte de çiftlerin bir arada olması onlara sosyal destek sağlar, kendilerini güvende hisseder, sıcaklık ve yakınlık sağlar.
- Yakınlık ve Cinsellik: Her insan kendisine yakın bir insanla zaman geçirmekten hoşlanır. Evlilikte de kişi partnerini kendine ne kadar yakın hissederse evlilikten alınan doyum artar. Yakınlık ve sıcaklık eşler arasındaki duygusal yoğunluğu artırır. Cinsel yaşamın kalitesi eşlerin birbirlerine yakınlığını artırır.
- Doyum: Evlilikten alınan doyum düzeyi ne kadar yüksekse kişilerin psikolojik sağlamlığı da o kadar yüksek olacaktır. Evlilikten alınan doyum kişilerin kendilerine güvenini, evliliğin sürdürülmesini, eşler arası iletişimin güçlü olmasını, sevgi ve saygının yüksek düzeyde yaşanmasını sağlar.