Subscribe:

Ads 468x60px

Soğuk Günler İçin Beslenme Tüyoları

Kış aylarında tatlı krizlerimizle başa çıkmak, kilomuzu korumak ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmek sanıldığı kadar zor değil! İşte kış ayları için içinizi ısıtacak şifalı tarifler...

'İştahımı kontrol edemiyorum', 'Sürekli yemek yemek istiyorum' 'Canım hep tatlı istiyor'… Neden? Soğuk kış günlerinde, cevaplarını bulmak için kendi kendimize savaş verdiğimiz sorulardır bunlar hep…

Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gizem Keservuran'ın verdiği bilgilere göre, hava sıcaklığının düşmesiyle birlikte vücudumuz değişen iklim koşullarına uyum sağlamak adına kendi önlemlerini alır ve yağ yakımı odaklı değil yağ depoları vücudunuzu korumak adına harekete geçer. Aynı zamanda soğuk havayla birlikte vücudumuzun enerji ihtiyacı artar. Bunun yanında bağışıklık sistemimiz (vücut savunma mekanizması) de vücudumuzu hastalıklardan ve enfeksiyonlardan korumak adına daha fazla enerjiye ihtiyaç duyar.

Tatlı Krizini Bitterle Bitirin

Tüm bu değişimlerle birlikte temel enerji kaynağımız olan karbonhidrat ihtiyacımız daha da artar, canımız sürekli tatlı yemek ister. Bu gibi durumlarda aklımıza ilk gelen basit şeker (yani sofra şekeri) içeren şerbetli tatlılar, çikolata ve baklava gibi enerji içeriği yüksek tatlı çeşitleri olur. Oysa İşlenmiş şeker yani sofra şekeri içeriği yüksek besin tüketimi; tat eşiğimizin yükselmesine, sık aralıklı acıkmamıza neden olur ve kan şekeri kontrolümüz zorlaşır. Kakao oranı yüksek bitter çikolata – kakao; aynı zamanda antioksidan aktiviteye sahiptir ve tatlı krizlerinde sağlıklı bir seçim olabilir.
Kış aylarında mantı, pirinç pilavı ve pizza gibi yiyeceklere olan eğilimimiz de artar. Vücudumuzun temel enerji kaynağı karbonhidrattır; ancak önemli olan doğru karbonhidrat kaynaklarını seçebilmektir!

Mantı Yerine Aldante Makarna

Baktığımızda tüm bu tahıl grubu besinler temel karbonhidrat kaynaklarımızı oluşturmaktadır. Ancak püf noktası; pirinç pilavındaki nişastanın yüzde 80'i vücudumuzda emilirken, bulgur pilavı ve az pişmiş makarnadaki nişastanın yüzde 40'ı emilmektedir. Bu nedenle ana yemeklerde pirinç pilavı yerine bulgur pilavı, mantı yerine aldante (dişe dokunur anlamına gelmektedir) – az pişmiş makarna doğru seçimler olacaktır.

Doğa, mevsime uygun olarak ihtiyacımız olan tüm sebze ve meyveyi bize sunmaktadır; örneğin balkabağı… Kış aylarının vazgeçilmez tatlısıdır. Kabak tatlısı sevmiyorsanız eğer, mevsim meyvelerinden ayva, ayva tatlısı da tercihlerimiz arasında yer alabilir.

Çorbanıza Un Kavurmayın

Kış aylarının bir diğer vazgeçilmezi ise çorbalarımız. Neredeyse her ana öğünde, yemekte içimizi ısıtan sıcak bir kase çorba içmek isteriz. Çorbaları hazırlarken yağda unu kavurmak, bir diğer deyişle terbiye hazırlamak mutfaklarda çok yaygın bir uygulamadır. Oysa yüksek ısıda kavurma işlemi, kanserojen öğelerin açığa çıkmasına sebep olacak, kullandığımız beyaz un besin değeri düşük bir karbonhidrat kaynağı olacaktır. Beyaz un yerine tam buğday unu, yağda unu kavurma yerine yumurta ile tam buğday ununu karıştırarak kıvam vermek mümkün.

Doğanın bize sunduğu sebzelerden soğangiller ailesinden kuru soğan ve pırasa, "quarcetin-antioksidan öge" içerikleriyle bağışıklık sistemimizin savunma kalkanlarıdır. Yeşil mercimek- kırmızı mercimek ise yüksek besin değerleri ve posa içerikleri ile bağışıklık sistemini güçlendirici özelliklerini göstermektedir. Baharatlar ise adeta orkestra şefi gibi yemeklerimizin lezzetine yön vermektedir. Kış aylarında hastalıklardan korunmak adına zerdeçallı – tarçınlı mercimek çorbanıza her akşam yemeğinde yer verebilirsiniz.

Kestaneyi Soğutup Sütlü Kahve ile Yiyin

Kestane kebap yine kış aylarında tercih edilen keyifle tüketilen yiyecekler arasındadır. Ancak kestaneyi de patates gibi düşünebiliriz; çok sıcakken tükettiğinize kan şekeriniz hızlı yükselip akabinde düşme eğilimi gösterecektir ve kısa sürede tekrar açlık hissi oluşacaktır. Kestaneyi hafif soğuduktan sonra ister közlenmiş ister haşlanmış fark etmez yanında 1 bardak süt veya sütlü kahve ile tükettiğinizde ise sizi uzun süre tok tutan ve besin değeri yüksek bir öğün olacaktır.

İçinizi Isıtacak Şifalı Tarifler

Zerdeçallı-Tarçınlı Mercimek Çorbası

Malzemeler (4 kişilik)
• 1 su bardağı kırmızı mercimek
• 2 baş kuru soğan
• 1 adet ince küçük havuç – beta karoten içeriğiyle yüksek antioksidan özellik göstermektedir.
• 1 yemek kaşığı zeytinyağı
• 1 çay kaşığı toz zerdeçal- kolesterol düşürücü, bağışıklık sistemini güçlendirici özellik göstermekte
• 1/2 çay kaşığı toz tarçın-kan şekeri dengesini sağlamakta
• 1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber-metabolizma hızını arttırmakta
• 1 tatlı kaşığı kuru nane
Yapılışı:
Kuru soğan ve havucu doğradıktan sonra tencereye koyun, mercimeği ekleyin. Tüm malzemenin üzerini 4 parmak geçecek kadar su ekleyin ve kısık ateşte haşlanmaya bırakın. Tüm malzemeyi blenderize ettikten sonra baharatları ekleyin. Kısık ateşte 2-3 dk daha pişirdikten sonra 2 yemek kaşığı zeytinyağını ekleyin ve tekrar karıştırın. ¼ dilim limon ile çorbanız servise hazır.

Ekinezya Çayı
İnülin içeriğiyle ekinezya çayı yine vücudun savunma mekanizması bağışıklık sistemimizi desteklemektedir. Şubat-Mart aylarında 5'er günlük ekinezya çayı kürünüzü hazırlayın.
Malzemeler
• 1 poşet ekinezya çayı
• 1 poşet ıhlamur çayı
• 2 dilim portakal kabuğu
• 1 küçük parça kabuk zencefil
5 gün ardı ardına 500 ml sıcak suda tüm malzemeleri 8-10 dk demledikten sonra 2 fincan tüketin. Her yeni gün taze malzemelerle çayınız taze demleyin. 12 gün ara verin, takip eden zamanda çayınızı hazırlamayı ihmal etmeyin. Bu çayı çocuklarınıza da güvenli bir şekilde içirebilirsiniz. Gebelik döneminde ise zencefil hariç diğer malzemelerle hazırlayarak tüketilebilir.

Sofranızın Tuzunu Baharatlarla Hazırlayın
Sofranın vazgeçilmez elemanı tuz! Siz hayatınıza bir yenilik getirin ve baharatlarınız "tuzunuz" olsun:
• 2 yemek kaşığı fesleğen
• 2 yemek kaşığı karabiber
• 1 yemek kaşığı kekik
• 1 çay kaşığı toz zencefil
• 1 tatlı kaşığı kimyon
Tüm baharatları toz halinde boş bir tuzlukta harmanlayın, sofranızda tuz yerine baharat karışımınız ile yemeklerinizi lezzetlendirin.

Ayva Tatlısı
Malzemeler (6 kişilik)
• 3 orta boy ayva (ikiye böldükten sonra çekirdeklerini çıkarın)
• 6 yemek kaşığı pekmez
• 4 orta boy elma
• 1 yemek kaşığı silme toz tarçın
• ½ çay bardağı taze sıkılmış limon suyu
• 4 tane karanfil
• 200 gr sade light dondurma
Ayvaların kabuklarını soyup ortadan ikiye bölün, çekirdeklerini çıkarttıktan sonra tencereye yerleştirin, bir miktar su ekledikten sonra kısık ateşte 10 dk pişirin. 10 dk sonra 6 yemek kaşığı pekmezi ayvaların üzerine gezdirin, ½ çay bardağı limon suyunu ayvaların üzerine gezdirin 4 tane karanfili tencereye ekledikten sonra kapağını kapatın kısık ateşte pişmeye bırakın. Ayrı tencerede elma rendesini 1 parmak su + 1 yemek kaşığı toz tarçın ekleyerek pişirin, hafif jölemsi kıvama geldiğinde altını kapatın. Ayvaların da hafif piştiğinden emin olduktan sonra altını kapatın. Soğumaya bırakın.

1 adet ayvayı servis tabağınıza yerleştirin, 2 yemek kaşığı pişmiş elma püresini ayvanın orta kısmına koyun, 2 top sade dondurma ile ayva tatlınız servise hazır.

Düşünce gücüyle göğsünüzü büyütebilirsiniz

Göğsünüzün büyüklüğünüzden memnun musunuz? Değilseniz, ameliyatsız göğüs büyütme yöntemlerinden faydalanmayı düşünüyor musunuz? 

Cevabınız evetse, doğal yolla göğüslerinizin büyümesini sağlayacak birçok yöntem mevcut ve hipnoz da bu yöntemlerden biri.

Küçük göğüslü kadınlar için iyi haber

Her ne kadar kulağa biraz tuhaf gelse de, zihniniz gerçekten size göğüslerinizi doğal ve güvenli şekilde büyütmenizde yardımcı olabilir. Hipnozla göğüs büyütme yönteminin sizin için en uygun yöntem olduğunu düşünüyorsanız, bu yöntem göğüs büyütmede nasıl işe yarar bunu öğrenmeniz gerekiyor. Ameliyatla göğüs büyütme yönteminin aksine, hipnozla göğüs büyütmede hiçbir şekilde ağrı hissedilmez çünkü bu kişiye hiçbir müdahalenin yapılmadığı (noninvazif) bir yöntemdir.

BÜYÜK DÜŞÜNÜN!
Hipnozla göğüs büyütme yöntemini ilk duyduğunuzda, belki de aklınıza gelen ilk soru böyle bir şeyin mümkün olup olamayacağı sorusudur.

Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, bu şaşırtıcı yöntem hakkında şu bilgileri verdi:

"Şunu unutmayın ki, zihniniz düşünce, duygu ve inançlarınızı işleme yeteneği olan ve sonunda bunları vücut diline çeviren güçlü bir araçtır.

Bununla birlikte, bilinçaltı zihninizde depolanmış bazı şeyler vardır ki, bunlar sizin olumlu düşünceleri işleyebilme becerinizi engellerler. Bazen, göğüslerinizle ilgili olumsuz düşüncelere kapılmanıza sebep olan şey bu zihinsel engellerdir. İşte göğüs büyütmede hipnoz yöntemi bu noktada işe yarar ve siz hipnoz sayesinde bilinçaltı zihninizdeki olumsuz şablonu olumluya çevirirsiniz.

Örneğin, göğüslerinizin küçük olduğunu ya da bundan sonra hiç büyümeyeceğini düşünüyorsunuz, o zaman göğüsleriniz hep küçük kalacak demektir. Aslında, siz farkında bile olmadan, göğüsleriniz küçük kalmaya devam eder.

Bir de bilinçaltı zihninizin tam tersini söylediğini ve sizin göğüsleriniz için daha büyük beden bir iç çamaşırı alacağınıza inandığınızı düşünün. Hipnoz yöntemiyle, düşüncelerinizi arzu ettiğiniz büyük göğüsler hayalinize yoğunlaştırabileceksiniz. Bu sayede, bilinçaltı zihninizde depolanmış olumsuz düşünce ve inançlar değişime uğrayacak."

1960'LARDA KEŞFEDİLDİ
Zihninizin düşüncelerinizi kontrol etmesi yoluyla göğüslerinizin nasıl büyüdüğünü merak ediyor olabilirsiniz. Her ne kadar ilk bakışta bu imkansız gibi görünse de, bu tezi destekleyen sağlam birçok bilimsel araştırma mevcuttur.

Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, hipnozla göğüs büyütmeyle ilgili bilimsel araştırmalar hakkında da şu bilgileri verdi:

"Zihin ve göğüs fizyolojisi arasındaki ilişkiyi ilk inceleyen kişi Dr. Milton Erikson'du. Erikson'un yaptığı araştırma neticesinde elde ettiği sonuçlar 1960'lı yıllarda Amerikan Klinik Hipnoz Dergisi'nde yayımlanmıştı. Yaptığı araştırmada Erikson, basit hipnotik telkin ve imgeleme (zihinde canlandırma) metoduyla göğüs büyüklüğünde artış olan iki kadından bahsediyordu.

GÖĞÜSLERİ 4 - 5.5 CM BÜYÜDÜ
1969 yılında Dr. Leslie Le Cron tarafından benzer bir araştırma yapıldı ve sonuçları Amerikan Psikosomatik Dişçilik ve Tıp Derneği Dergisi'nde yayımlandı. Toplam 20 kadın arasında yapılan bu araştırmada, hipnotik imgeleme yönteminden faydalanıldı ve kadınlardan göğüslerinin büyüdüğünü zihinlerinde canlandırmaları istendi. Bir süre sonra, kadınlar göğüs büyüklüklerinde, yaklaşık 4 cm artış olduğunu bildirdiler.

1974 yılında, James Williams Göğüs Büyümesinin Hipnozla Tetiklenmesi üzerine bir araştırma yaptı ve bu araştırmanın sonuçları Cinsellik Araştırmaları Dergisi'nde yayımlandı. Bu araştırmaya göre, deneklerden 13'ünün göğüs çember büyüklüğünde yaklaşık 5.5 cm ya da 2 beden artış oldu.

Williams, araştırmasında yaş ilerletme ve geriletme tekniğini kullandı ve deneklerden göğüsleri daha büyük olana kadar göğüslerinin ilk büyümeye başladıkları döneme, yani ergenlik dönemlerine dönmelerini istedi.

Bundan birkaç yıl sonra, Staib ve Logan Williams' ın araştırmasını tekrarladılar ve bu araştırmanın sonuçları Amerikan Klinik Hipnoz Dergisi'nde yayımlandı.

GÖĞÜSLER BÜYÜDÜ, BEL ÇEVRESİ KÜÇÜLDÜ
Williams'ın araştırmasını doğrulayan bu araştırmanın sonuçları da, hipnozun, birkaç ay sonra bile, göğüs büyüklüğünü arttırdığını ve aynı zamanda bel çevresi genişliğinde de yaklaşık 4 cm küçülme sağladığını gösterdi.

Williard da zihin ve göğüs büyüklüğü arasındaki ilişkiyi inceledi. Fakat, Williard, bugün de uzmanların üzerinde çalıştığı, kadın vücudundaki hormonal değişikliklerin rolünü ön plana çıkardı.
Bu araştırmada, minimum 12 hafta sonra, kadınlardaki göğüs büyüklüğünde gözle görülür, ortalama 4 cm'ye kadar, artış olduğu sonucuna varıldı."

HİPNOZLA GÖĞÜS BÜYÜTME TÜYOLARI
Göğüs büyütmek için hipnoz yapmak çok kolay, özellikle doğru yapabiliyorsanız. Fakat, hipnozun daha etkin hale gelmesi için çok fazla konsantrasyon ve güçlü bir zihne ihtiyacınız var.

Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, göğüs büyütme hipnozunu nasıl doğru bir şekilde yapacağınızı şöyle tarif ediyor:

"- Bütün düşünce ve enerjinizi göğüsleriniz üzerinde toplayabileceğiniz sakin ve rahat bir yer bulun. Aynı zamanda, bütün endişe, korku ve streslerinizi arkanızda bıraktığınızdan emin olun.

- Ruhen ve fiziken rahatlamış bir hale girmenizi sağlayacak hipnotik indüksiyon ya da yönlendirmeli görsel canlandırma teknikleriyle başlayın.

- Yaş geriletme tekniğiyle, göğüs büyüklüğünü arttıran hormonların aktif olduğu ergenlik döneminize geri dönün.

- Ayrıca, göğüslerinizin büyümesine yardımcı olacak telkinler ve görsel canlandırma tekniğinden faydalanın. Daha büyük göğüslere kavuşmanız için, bir terapist," zihin her şeyi başarabilir" yaklaşımından, direk telkinler veya yönlendirmeli meditasyonlardan faydalanabilir.

- Şimdiki zaman ve gelecekle ilgili olumlu pekiştirici cümleler kurun. Örneğin, "Benim büyük göğüslerim var," "Göğüslerimin büyüklüğünden eminim," ya da "Göğüslerimin gittikçe daha dolgunlaştığın fark ediyorum," gibi cümleler kurun.

- Son olarak, uyandırma tekniğinden faydalanın ya da gerçek dünyaya yani şu anki zamana döneceğiniz aşamaya geçin.

Özetle söylemek gerekirse, her şey beyninizde bitiyor. Göğüslerinizi büyütmek için hipnoz en doğal ve güvenli yöntem olabilir. Bunu denemekte hiçbir zarar yok. Adımları uygulamakta zorlanırsanız alanında uzman bir hipnoterapistten destek alın"

DENEMEK BEDAVA
Bilim insanları bu araştırmaları 1960 ve 1980 yılları arasında yaptığı. Şu ana kadar bu araştırmaları destekleyecek yeni ya da güncel bir araştırma yok. Ancak Başkak, bu yöntemi denemekte hiçbir zararın ve maliyetinin olmadığını sözlerine ekledi.

Su tüketiminizi eğlenceli hale getirin

Yoğun çalışma temposu içinde, zaman zaman su içmeyi ihmal ediyoruz, çay, kahve gibi içecekleri daha fazla tüketerek, suyun yerine geçtiğini düşünüyoruz. 

İş hayatında başarıya giden yolda suyun önemini unutmamalı ve Waternet Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy'un, su tüketimimizi artırmak için verdiği tavsiyeleri dikkate almalıyız.

Yoğun bir tempoda çalışırken, su içmek genellikle unutuluyor. Özellikle masa başında çalışanlar, çay ve kahvenin su yerine geçtiğine inanırken, çayın içindeki tein; kahvenin içindeki kafein maddesinin, vücuttaki suyu kurutarak su ihtiyacınızı artırdığı ifade ediliyor. Waternet Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy, yoğun çalışma temposunda su içmeyi unuttuğumuzu, bu nedenle vücudun ihtiyacı olan su tüketimini desteklemek için suyla hazırlanmış içeceklerin de tercih edilebileceğini belirtiyor.

Mikrobiyolojik yönden içmeye uygun, ağır metallerden arındırılmış taze içme suyunu elde edebilmenin en sağlıklı ve mantıklı yollarından biri, arıtılmış içme suyudur. Masa başında çalışanların, önlerinde bir sürahi su bulundurması; ofis dışında çalışanların ise sularını, sağlıklı olan cam şişelerde taşıması Waternet Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy'un önemli tavsiyeleri arasında yer alıyor. Bununla birlikte Aksoy, suyu daha çekici hale getirmek için çeşitli tüketim alternatifleri de sunuyor.

Su tüketiminizi eğlenceli hale getirin
Suyunuza ferah bir tat vermesi için saplarından ayırdığınız nane yapraklarını yıkayıp, sürahinin içine atın. Ardından, ince halkalar şeklinde doğranmış limon, portakal ve elmayı kabuklarıyla birlikte suya atarak, sürahinize renk katın. Böylece, masanızda duran su hem lezzetli bir tat alacak hem de renkli bir görüntüye kavuşmuş olacaktır.

İş yaşamınızı kolaylaştırın
Yoğun ve stresli iş hayatında, mutlu olabilmek için çok çaba gösteriyor olabilirsiniz. Kariyer basamaklarını adım adım çıkarken, Waternet Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy, hayatınızın her anında uygulayabileceğiniz tavsiyelerde bulunuyor.

Bağışıklığınızı güçlendirin
Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur. Dolayısı ile başarının sırrı, sağlıklı bir bağışıklık sisteminde gizlidir. Gün içerisinde hazırlayacağınız basit bir çay ile bağışıklık sisteminize her zamankinden daha iyi bakmanız mümkün. Ihlamur, ekinezya, karabiber, karanfil ve tarçını demleyin, içine dörde böldüğünüz bir elmayı ve kabuğu soyulmuş limonu ekleyin. Kaynama noktasına gelene kadar karışımı ısıtın. Sıcak ya da soğuk tüketebileceğiniz bu lezzetli çay ile iş hayatınız her zamankinden daha kolay geçecek.

Antioksidanlı ayran
Öğlen aralarında tükettiğiniz içecekler, gün boyunca şişkinliğe sebep olabilir. Evde kolayca hazırlayabileceğiniz antioksidanlı ayranınız ile öğlen aralarınızı ya da ara öğünlerinizi daha sağlıklı geçirebilirsiniz. 4-5 parçaya böldüğünüz salatalığı ve naneyi yıkayıp, yoğurtla beraber blender'dan geçirip, 2 bardak su ilave ettiğinizde, lezzetli ayranınız hazır olacak.

Sakinleştirici çay
Kabul etmeliyiz ki, iş hayatı oldukça stresli. Gün içerisinde pek çok sorunla karşılaşıyoruz ve sakin kalmak her zamankinden daha önemli bir hal alıyor. Dolayısı ile sakinleştirici çayınızı yanınızdan ayırmamanızda fayda var. Papatya, rezene, melisa ve sarı kantaronu, bir bardak sıcak suyun içinde 3-4 dakika bekletip, süzerek içtiğinizde emin olun ki sinirleriniz yatışacak.

Sağlıklı uyku başarı getirir
Evinize gittiğinizde yeteri kadar uyumanız ve ertesi gün işe dinlenmiş bir şekilde gitmeniz çok önemli. Uyku problemi yaşayan, işe sürekli geç kalan ve masa başında uyuklayanlar için ise akşam yemeklerinden sonra tüketilen 'uyku çayı' birebir. Bir büyük su bardağı ya da kupanın içine kantaron ve rezeneyi koyup, üzerine sıcak su ilave edin. 3-4 dakika demlenmesini bekleyip süzün ve üzerine limon sıkın. Bu lezzetli çay, hem hazımsızlık probleminizi çözecek hem de gece rahat bir uyku uyumanızı sağlayacaktır.

Bacak estetiğinde son trend

Bacak estetiği ile bacaklardaki mevcut çarpıklık, yağ dağılımı orantısızlığı gibi sorunlar yağ transferi ile çözümlenebiliyor

"Bacaklar estetik bir duruş için son derece önemli organlar ve eğer bu alanlarda, incelik, kalınlık ve hatta çarpıklık gibi sorunlar varsa, insanlar bu problemleri kıyafet seçimleriyle kamufle etmeye çabalıyorlar. Yaz mevsimi ise tam bir kabusa dönüşebiliyor.

Oysaki uyguladığımız yağ transferi tekniği, bacaklara estetik bir görüntü kazandırmayı sağlayan son derece pratik bir uygulama" diyen Estetik International Sağlık Grubu kurucusu Op. Dr. Bülent Cihantimur, yağ transferi uygulamasının ayrıca bacak estetiğinde en sağlıklı seçim olduğunun da altını çizdi.

Bacak estetiğinde en önemli nokta

"Alt bacak ve üst bacaktaki yağ dağılımı bacak estetiğinde en önemli noktadır. Söz gelimi hastanın bacaklarının alt kısmı ince ise, üst bacaktan makul oranlarda yağ alımı yapıp, alt bacaklara transfer ederiz. Her ikisi arasında bir uyumun yakalanması gerekir. Kullandığımız dolgu malzemesi, hastanın kendi yağı kısaca var olan yerden yağı alıp, ihtiyacı olan alana transfer ediyoruz. Yapay, sentetik bir dolgu kullanmaktansa, hastanın kendi bedeninden alınan, dokusuna uyumlu yağ dolgusu kullanmak, her açıdan hastaya avantaj sağlar.

Şekillendirilmesi kolaydır, uzun ömürlüdür ve herhangi bir risk içermez. Dolayısıyla bu da doğallığı beraberinde getirir, transfer edilen yağ, mevcut alanda yaşamına devam eder, yok olmaz" diyen Op. Dr. Bülent Cihantimur, yağ transferi uygulamasında kendi geliştirdiği ve literatürde soyadıyla anılan Cihantimur Yağ Transferi tekniğini kullandıklarını söyledi.

Çarpık bacaklara en doğal çözüm

"Çarpık bacaklarda ise hastanın bacak yapısına göre hareket edilir. Mevcut yağ fazlalığı neresinde varsa, o bölgeden yağ alınır ve çarpıklığın düzeltilmesi için, bacaklara şekil verilerek enjeksiyon gerçekleştirilir. Minimal, noktasal girişlerle uygulama yapılır. Geniş bir kesi izi söz konusu değildir.

Bacaklarında çarpıklık olanlar, alt bacağında ya da üst bacağındaki yağ dağılımından rahatsız olanlar, ayak bileklerini kalın ya da çok ince bulanlar, bu operasyonu yaptırabilirler" diyen Cihantimur bacak estetiğinde kullanılan Cihantimur Yağ Transferi tekniği ile çekilen yağın kök hücreden zengin bir halde, hücreler yaşayarak transfer edilmesini sağladığından, yapılan işlemin ömrünün de uzadığını söyledi ve ekledi: "Bu şekilde ömür boyu konforlu bir deneyim yaşanabilir".

Yorucu spor rutininden sonra en iyi arkadaş

Spor öncesi ve sırasında tüketilmesi gereken yiyecekler kadar, spor sonrası tüketilmesi gereken besinler kasları tamir etme, depoları yerine koyma ve tekrar enerji kazanma konusunda bir o kadar önem taşıyor.

Spor yapılarak kaybedilen enerjinin, antrenman sonrasındaki ilk 30 dakika ile 2 saat arasında yerine konması gerektiğini vurgulayan Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayla Gülden Pekcan, yorucu spor rutininin ardından en iyi arkadaşın yüksek protein değerleriyle 'ızgara tavuk göğsü' olduğunu belirtti.

Spor öncesi ve sırasında tüketilmesi gereken yiyecekler kadar, spor sonrası tüketilmesi gereken besinler kasları tamir etme, depoları yerine koyma ve tekrar enerji kazanma konusunda bir o kadar önem taşıyor. Sporcuda optimal beslenme için proteinin oldukça önemli olduğunu belirten Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Prof. Dr. Ayla Gülden Pekcan, "Kas dokusunun onarılması ve geliştirilmesi için gerekli olan protein, çocuk ve genç sporcularda büyüme ve gelişme için elzemdir.

Kasların güçlenmesini ve hacim kazanmasını sağlayan sağlıklı protein, spordan sonraki ilk 30 dakika ile 2 saat arasında yenildiği takdirde hızlı pompalanmaya devam eden kanın yardımıyla elektrolitleri hızlıca yenileyerek kaslar için gerekli enerjiyi yerine koyar ve kasları tamir eder. 1 porsiyonunda yaklaşık 26 gram protein barındıran ızgara tavuk göğsü spor sonrasında mutlaka yenilmelidir" dedi.

Bol vitaminli, düşük kalorili protein deposu

Sporcunun performansını arttıracak doğru besinlerin seçilerek tüketilmesi ve yeterli miktarda sıvı alımı büyük önem taşıyor. Tavuk ve hindi etinin harika bir yağsız protein kaynağı olmasının yanı sıra niasin ve B vitamini gibi diğer gerekli besin elemanlarını da içerdiğini belirten Pekcan, "Izgara tavuk göğsü yanında sotelenmiş ya da ızgaralanmış sebzelerden oluşan bir tabak, vitamin, protein açısından yüksek, yağ ve kalori oranlarıyla da ideal bir spor sonrası seçeneğidir.

Kas gelişiminde, kişilere en çok yardımcı olan haşlanmış ya da ızgara yapılmış tavuk eti, protein, potasyum, fosfor, demir, çinko açısından zengin, düşük yağ ve kolesterol içeriğiyle 1 porsiyon (100 gr) tavuk eti yaklaşık 26 gram protein içeriyor. Kolesterol için de tehdit oluşturmayan, ekonomik protein kaynağı ızgara tavuk göğsünün bir porsiyonu ise 109 kkal" dedi.

Hangi Yaştan Sonra Alınan Kilolar Kanser Riskini Arttırıyor

Çağın vebası olarak adlandırılan obezite; yanlış beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam ve bilgi eksiklikleri nedeniyle gün geçtikçe artıyor. Obezite vücuttaki dengeleri altüst ederek pek çok ciddi hastalığa ve kansere neden oluyor.

Obezitenin zararlı etkileri ve alınması gereken önlemlere dikkat çekmek amacıyla Kumluca Belediyesi ve Memorial Antalya Hastanesi işbirliğiyle "Obezite ve kalıcı kilo kontrolü" başlıklı seminer düzenlendi. Seminere Memorial Sağlık Grubu Antalya Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan ve Memorial Antalya Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Berna Ertuğ konuşmacı olarak katıldı.

Seminerde Prof. Dr. Alihan Gürkan obezite ve obezitenin neden olduğu kronik hastalıklar, obezitenin cerrahi tedavisi ve sağlıklı kilo kontrolünün sağlanması konularında bilgi verdi. Dyt. Berna Ertuğ ise sağlıksız beslenme, obezite ile sağlıksız kilo alımlarının günlük hayata ve sağlığa etkilerini anlattı.

1 kilo vermek yılda 100 bin vakayı engelleyebilir
Kanserlerin %7'sininin oluşumunda obezitenin doğrudan etkisi olduğunu belirten Prof. Dr. Alihan Gürkan, "Pek çok kronik hastalığın en önemli nedeni olan aşırı kiloların kontrol altına alınması, yalnızca estetik değil sağlık açısından da büyük önem taşıyor. Eğer bir kişi vücut kitle indeksini %1 azaltırsa ya da yaklaşık olarak 1 kilo kaybederse, dünyadaki yıllık 100 bin kanser vakası engellenebilir" dedi.

Obezitenin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çok ciddi bir sağlık problemi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gürkan, " Obezite bir estetik veya duruş problemi değil hastalıktır. Yapılan araştırmalar 2030 yılında obezitenin yılda 500 bin kanser vakasına neden olacağını göstermektedir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'nin de bu tablodan payını alması kaçınılmazdır. O nedenle hem kişisel hem de toplumsal olarak gerekli tedbirlerin vakit kaybedilmeden alınması gerekmektedir" diye konuştu.

Yaşla birlikte kilo alımına dikkat!
Prof. Dr. Gürkan, obezitenin özellikle bazı kanser türleri ile yakından ilişkili olduğunu şu sözlerle ifade etti: "Östrojen yağ hücrelerinde üretilen bir hormondur. Yağ dokusunda oluşan ekstra miktardaki östrojenin, özellikle meme ve rahim kanserlerinde etkisi büyüktür. Şişman insanların kanlarındaki insülin ve insülin benzeri büyüme faktörleri, kanserlerin artmasında etkili olmaktadır. 18 yaşından 50 yaşa kadar olan erişkin yaşamda, sürekli olarak kilo almak menopozdan sonra meme kanseri riskini arttırmaktadır. 18 yaşından sonra bir kadının yağ hücreleri ne kadar artarsa, östrojen seviyesi de o derece artar. ABD'de yapılan çalışmalar, 18 yaşından menopoz dönemine kadar olan süreçte 9-10 kilo alan bir hasta grubunun meme kanseri riskinin %15 arttığını göstermiştir. Aynı hasta grubu, 22 kilo alanlar ile kıyaslandığı zaman, riskin %45'e çıktığı görülmüştür. Menopozdan sonra kilo vermek de meme kanseri riskini düşürmektedir. Menopozdan sonra 2- 5 kilo veren kadınların meme kanseri riski kilo vermeyenlere göre %20 daha azalmaktadır"

Cerrahi tedavi hayat kurtarıyor
Prof. Dr. Gürkan obezite cerrahisinin kişinin sadece estetik görünümünü iyileştirmekle kalmayıp yaşam kalitesini arttırdığına dikkat çekerek, "İnsanların yaşamları boyunca kilo almaları, kanser konusunda her zaman risk oluşturmaktadır. Her 3 kişiden birinin yaşamını aşırı kilolu olarak sürdürdüğü ABD'de mide ve bağırsak kanserine yakalanan hastaların önemli bir bölümü obez bireylerdir. Kanser nasıl ciddiyetle ele alınan ve tedavi edilen bir hastalıksa, obezite de aynı şekilde tedavi edilmelidir. Tedavide en etkili ve kalıcı yöntem cerrahidir. Diyet ve egzersizle daha düşük oranda başarı sağlanırken, cerrahide bu oran çok daha yükseliyor. Dolayısıyla obez hastalarımızın kalp damar sistemi hastalıklarına yakalanmaması, psikolojik bozukluklar ve uyku apnesi gibi rahatsızlıklar oluşmaması için vakit kaybetmeden tedavi olması çok önemlidir. Sağlık Bakanlığı'nın 2010 yılında yaptığı Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması'na göre erkeklerde yüzde 20,5 olan obezite sıklığı kadınlarda yüzde 41'lere ulaştığı görüldü" dedi.

Her sıvı gıda masum değil!
Tüp mide ameliyatı sonrasında önerilen beslenme programına uyulmadığı takdirde beslenme yetersizliği ile karşılaşılabilme riski bulunduğunu dile getiren Memorial Antalya Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Berna Ertuğ, "Tüp mide ameliyatı ile hastaların tüketeceği katı gıdaların hacmi kısıtlanmaktadır. Beslenme programına sıvı besinler ile başlanır ancak bu hastanın her sıvıyı tüketebileceği anlamına gelmez. Hastalar tüp mide ameliyatı geçirmiş olsalar da, besinlerin vücut tarafından emilimi değişmemektedir. Bu yüzden kalorisi yüksek, yağlı ve kremalı içecekler gibi sıvı gıdaların tüketilmesi, hastanın kilo vermesini engeller. Sıvı alımında kalori aşımı yapılırsa, hastanın kilo vermesi durarak kilo alma riski doğabilir. Sıvı gıdalardan sonra diyet programına püre gıdalar eklenerek devam edilir. Beslenme ve diyet uzmanının uyguladığı, hastanın kalori ve protein ihtiyacına göre az az ve sık sık beslenebileceği bir devam programı hazırlanarak, hastada kalıcı kilo kontrolü sağlanır" diye konuştu.

Sorun sizde mi yoksa çocuğunuz da mı?

Ebeveynler, çocuklarının yeme problemleri kendi davranışlarını düzelterek aşabilirler.

Çocuk Gelişimcisi Deniz Temur, okul öncesi dönem çocuklarında görülen yeme bozuklukları hakkında ailelerin işini kolaylaştırak öneriler sundu.

SAKİN OLMAYI ÖĞRENİN!
Anne ve babaların yeme problemlerine karşı gösterdikleri ilk tepkinin 'sinirlenme' ve 'çocuğu zorlama' şeklinde olduğunu hatırlatan Temur, "Yeme problemi yaşayan çocuklar sert tepki gördüklerinde sorun kronik bir hal almaya başlayabilir. Öncelikle aileler çocuğa karşı zorlama alışkanlıklarından vazgeçmelidir. Çocukla inatlaşmak, ödül ve ceza tehditleriyle sorunu aşmaya çalışmak durumu sadece kötüleştirir" dedi.

KONTROLLÜ SERBESTLİK UYGULAYIN!
Özellikle annelerin 'çocuğum aç kaldı' endişe yaşadıklarının hatırlatan Temur, şöyle devam etti:
"Aileler, özellikle de anneler haklı olarak yeme bozukluklarının çocukların gelişimini olumsuz etkileyeceği endişesi içinde olurlar. Uzun süreli yeme bozukluklarında bu bir risk oluşturmakla birlikte, aileler kısa süreli 'kontrollü serbestlik' uygulayabilirler. Çocukları yemek yemek istemediğinde onların tercihlerine saygı göstererek çocukla yemek arasında oluşan olumsuz bağı ortadan kaldırabilirler. Aile içinde kriz olmaktan çıkan yemek saatleri bir süre sonra çocuğu yemek yemeğe yaklaştıracaktır.

YEMEK VARKEN KİMSE AÇLIKTAN ÖLMEZ
'Yiyecek bir şeyler varken kimse açlıktan ölmez' bunu ailelerin sıklıkla hatırlaması gerekir. Örneğin, bir öğünde yemek yemeyi reddeden çocuk, diğer öğünde açlık hissiyle kendiliğinden yeme eğilimi gösterebilir."

ATIŞTIRMALIKLARA DİKKAT!
Atıştırmalıkların hem lezzetli hem de cezbedici olduklarını ve iştah kontrolünü zorlaştırdığını hatırlatan Temur, "Gün içinde kontrolsüzce tüketilen atıştırmalıklar çocukların ana öğünlerde iştahsızlaşmasına neden olmaktadır. Çocukların atıştırmalıklara her istediklerinde ulaşmaları engellenmediği sürece yeme problemlerini aşmak mümkün değildir. Çocukların ara öğünleri onların iştahlarını kesmeyecek nitelikte ve zamanlamada olmalıdır. Ailelerin öğün aralarını çocuklarının açlık hissini yakalabilecekleri uzunlukta ayarlamaları gerekir. Diğer yandan, aileler açıkma sürelerini bozucu davranışlar sergilememeli ve çocuklara sürekli bir şeyler yeme teklifinde bulunmamalıdır" önerisinde bulundu.

PEŞİNDEN KOŞARAK YEDİRMEYİN!
Temur'a göre, yeme bozukluklarının aşılmasında sofra düzeni önemli bir araç. Ailece birlikte yenilen öğünler, çocukların kendi yemeklerini yemelerine izin verilmesi de kolaylaştırı nitelikteki adımlar. Annelerin çocuklarının peşinde dolaşarak onlara yemek yedirmeleri ise sakıncalı.
"Gezerek yada oyun oynayarak yemek yiyen çocuklarda lezzet alma, tokluk hissi oluşmaz. Çocuklar böyle beslendiklerinde yedikleri yemeğe değil, yaptıkları diğer aktivitelere odaklanırlar. Yemek ise motor bir alışkanlığa dönüşür."

UZUN SÜRE AÇ KALMAYA ALIŞAN ÇOCUKLAR YEMEK YEMEYİ REDDEDER!
Yeme sorunlarında yaygın şekilde görülen bir diğer nedenin de 'çocukların açlık hissini bastırmayı öğrenmesi' olduğunu söyleyen Temur, "yeme ihtiyaçları gerekli zamanlarda karşılanmayan çocuk açlıkla baş etmeyi öğrenir" dedi ve ekledi:

"Açlık hissiyle baş etmeyi öğrenen çocuklarda yeme sorununu aşmak diğerlerine oranla biraz daha zor olabilir. Açıkma hissiyle midede meydana gelen acı beyni yemek yemek konusunda uyarır. Ancak uzun süre açlık çeken ve bunu bastırmayı öğrenen çocuklarda mide-beyin koordinasyonunda bozukluklar oluşabilir. Bu durumda vücut açlık çekse bile çocukta iştah artışı görülmeyebilir. Açıkma hissini yakalayamayan çocuklar yemek yemekten de uzaklaşır. Bu durumda ailelerin uzman desteği almaları faydalı olabilir."

Bilinçsiz egzersizin faydadan çok zararı var

Türk Kardiyoloji Derneği Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Sinan Aydoğdu, bilinçsizce yapılan egzersizin kalp hastalarına faydadan çok zarar verebileceğini, kalp damar hastalarında başlangıçta yürüme, bisiklete binme, yüzme gibi egzersizler uygun olduğunu açıkladı. 

Kalp hastalarının tedavisinde sporun en az medikal tedavi kadar önemli olduğunu belirten Aydoğdu, hastaların spor yapmadan önce hekime danışarak yarar-zarar oranı değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı

Prof. Dr. Sinan Aydoğdu, kalp ve damar rahatsızlıkları olanları, spor konusunda uyardı. Bilinçsizce yapılan egzersizlerin faydadan çok zarara yol açacağını vurgulayan Aydoğdu, "Egzersiz süresi hastanın fiziksel ve kardiyak durumuna göre değişmekle beraber başlangıçta günde 10 dk'dan az olması koşuluyla haftada en az 3 gün olarak planlanmalıdır" dedi.

Kalp damar hastalığının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en önde gelen ölüm nedeni olduğunu anlatan Türk Kardiyoloji Derneği Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Sinan Aydoğdu, Kalp damar hastalıklarının önlenmesinde sigaranın bırakılması, egzersiz yapılması, kolesterolün ve kan basıncının kontrolünün önemli olduğunu belirtti.

Yürüme, bisiklet, yüzme
"Günümüzde sağlıklı yaşamın anahtarı olarak görülen egzersiz, kalp debisini artırır, kalbin oksijen ihtiyacını azaltır dolayısıyla kalbin daha verimli çalışmasına yardımcı olur. Egzersiz sağlıklı yaşam için önemlidir ancak bilinçsizce yapılan egzersizin kalp hastalarına faydadan çok zarar verebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle kalp hastalığı olan bireyler nasıl spor yapmaları konusunda bilgilendirilmelidir. Kalp hastaları için sporla ilgili öneriler sağlıklı insanlardakine benzer olmakla beraber hastanın kardiyovasküler ve genel medikal durumuna göre modifiye edilmelidir" diyen Prof. Dr. Sinan Aydoğdu sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hastanın kalp fonksiyonları, kalp hastalığında son dönemde kötüleşme olup olmaması önemlidir. Egzersize yeni başlayacak kalp hastalarında ve kalp hastalığı tanısını yakın zamanda almış hastalarda (örn. miyokard enfarktüsü sonrası) izometrik egzersiz olarak nitelenen kasların diğer kaslara veya hareket etmeyen bir cisme karşı gerginleştirilmesi olarak tanımlanan ağırlık kaldırma, kürek çekme, mekik gibi egzersizlerden uzak durulmalıdır. Kalp damar hastalarında başlangıçta yürüme, bisiklete binme, yüzme gibi izotonik egzersizler uygundur. Bu aktiviteleri sorun yaşamadan en az 6 ay devam ettirebilen hastalarda aşamalı olarak izometrik egzersizler planlanabilir.

Egzersiz esnasında ani kardiyak arrest veya ölüm gelişme riski oldukça düşüktür (kardiyak arrest için 1/112000 hasta, ölüm için 1/784000 hasta). Ancak bu ciddi komplikasyonlar özellikle yüksek kardiyak risk taşıyan hastalarda görülmektedir. Bu nedenle stabil olmayan anginapektoris, ciddi aort darlığı, kontrol altına alınamayan ritim bozukluğu ve dekompanse kalp yetmezliği olan hastaların tedavileri tamamlanana kadar sportif faaliyetlerden uzak durmaları önerilmelidir.

Hipertansiyon hastalarının spor yapması kan basıncı kontrolüne yardımcı olması bakımından önerilir. Ancak sistolik kan basıncı>160 mmhg ve diastolik kan basıncı >105 mmhg olan hastalarda kan basıncı kontrolü sağlandıktan sonra egzersize başlanması veya devam edilmesi uygundur."

"Sabah erken saatte spor uygun değil"
Egzersiz sırasında ulaşılması hedeflenen kalp hızının kişiye göre belirlenmesi gerektiğini vurgulayan Aydoğdu "220-yaş şeklinde hesaplanan hedef kalp hızının %40-85'i egzersiz esnasında ulaşılacak kalp hızı olmalıdır. Özellikle kalp fonksiyonları zayıflamış, yakın zamanda miyokard enfarktüsü geçiren hastalarda hedef kalp hızının %40'ı ile egzersize başlanmalı ve aşamalı olarak hedef kalp hızının %85'i hedeflenmelidir. Kalp damar hastalarında egzersize başlarken yaklaşık 10 dk süresince ısınma peryodu olmalıdır. Hastaların çok sıcak veya çok soğuk havalarda spor yapması sakıncalıdır. Bunun nedeni hem aşırı sıcak hem de aşırı soğuğun kalbin iş yükünü artırmasıdır. Spor için sabah erken saatler dışında günün herhangi bir saati seçilebilir. Adrenerjik hormonların salınımı özellikle sabah erken saatlerde olmaktadır. Bu nedenle kalp ile ilişkili komplikasyonların arttığı erken saatlerde spordan kaçınmak uygun olacaktır" şeklinde konuştu.

"Haftada en az 150 dakika egzersiz yapılmalı"
Egzersiz süresinin hastanın fiziksel ve kardiyak durumuna göre değişmekle beraber başlangıçta günde 10 dk'dan az olması koşuluyla haftada en az 3 gün olarak planlanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Sinan Aydoğdu "egzersiz süresi tolere edilebildiğince artırılarak haftada en az 150 dk egzersiz yapılmalıdır. Egzersiz esnasında göğüs ağrısı, bayılır gibi olmak, çarpıntı, baş dönmesi gibi belirtiler ciddiye alınmalı, egzersize devam edilmemeli ve klinik durum doktor tarafından yeniden değerlendirilerek spora devam edilip edilmeyeceği kararı verilmelidir" dedi.

"Kalp hastalarının tedavisinde spor en az medikal tedavi kadar önemli"
Prof. Dr. Aydoğdu "hastaların kullandığı ilaçlar da spor önerilerinde göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin antikoagülan tedavi alan kalp hastalarının temas gerektiren veya travma riski yüksek yarışmalı sporlardan kaçınması gereklidir. Antihipertansif tedavide diüretik kullanan hastaların spor esnasında sıvı alımlarının iyi olmasına dikkat edilmelidir. Kalp hastalarının tedavisinde sporun en az medikal tedavi kadar önemli yer tuttuğu unutulmamalıdır. Ancak spor yapmadan önce hekime danışarak yarar-zarar oranı değerlendirilmeli ve ona göre egzersiz planlaması yapılmalıdır" şeklinde konuştu.

İdrar kaçırma sorununun tedavisi var, Ertelemeyin!

Genital Güzelleştirme tekniği ile "İdrar Kaçırma" sorununa da pratik bir çözüm sağlanabiliyor

Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bülent Cihantimur geliştirdiği ve geçtiğimiz sene uluslararası Altın Bisturi ödülüne layık görülen Genital Güzelleştirme tekniği içerisinde idrar kaçırma sorununu da çözümleyebildiğini anlattı:" İdrar kaçırma sorunu, her 40 yaş üstü kadının %30'ında görülen bir vakadır

Üstelik bu durumdan son derece de rahatsızlar. İdrar kaçırma problemi tam manasıyla hayatlarını alt üst ediyor ama çekindikleri için idare etmeye çabalıyorlar. Hava aldırmayan sürekli ped kullanımı, yanlarında yedek iç çamaşırı taşıma gibi konforsuz bir hayat tecrübe ediyorlar. Aslında idare etmelerine gerçekten gerek yok, sorunu yağ enjeksiyonu kullanarak çözümleyebiliyoruz ve son derece basit bir uygulama".

İdrar kaçırma nasıl olur?

"Mesanemiz, böbrekler vasıtasıyla gelen idrarla dolar. Dolum gerçekleştiğinde beynimize sinirler aracılığıyla sinyal ulaşır ve kısaca aslında kaslara "kasıl ve idrarı tut" emrini verir. Tuvalete gideriz, beyin tekrar sinyal gönderir "gevşe ve bırak" emrini verir bu sefer. Mesanenin tam altında idrarı tutmamıza yardımcı olan kaslar, bizim idrar kaçırmamamızı ve idrarı boşaltmamızı sağlayan bir fonksiyona sahiptir. Fakat ilerleyen yaş, bu bölgedeki kas dokusunun da zayıflamasına neden olur.

Üzerine eğer bir de geçmişinizde kontrolsüz vajinal doğum, yüksek kilolu bebek gibi öyküler mevcutsa, ayrıca bu bölgedeki kaslarınızda ve yağ dokusunda deformasyonun olması da muhtemeldir. Kısaca idrar kaçırma probleminiz varsa, bölgedeki kolajen dokunun sağlam olmadığını, idrar torbasının altındaki destek dokularda da gevşeme olduğunu gözlemleriz. Bugün ülkemizde vajinal doğum yapan kadınların %80'inde vajinal anatominin bozulması ve pelvik taban kaslarının zayıflaması gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Bu sebeple istemsiz hale gelen idrar kaçırmalarını bölgedeki sorunun büyüklüğüne göre iki farklı şekilde yapmaktayız" ifadesinde bulunan Cihantimur, idrar tutma ve yapma işlevinin nasıl olduğunu, neden idrar kaçırma sorununun ortaya çıktığını anlattı.

İdrar Kaçırma Sorununa Cihantimur Yağ Enjeksiyonu

İdrar kaçırma sorununun çözümü için ilk olarak yağ enjeksiyonunu anlatan Cihantimur: "Oldukça basit, hastaya iyileşme sürecinde sıkıntıya sokmayan yağ enjeksiyonu uygulaması çok fazla deformitesi olmayan hastalarımıza uygulanıyor. Hastanın kendi yağından hazırladığımız kök hücreden zengin hale getirilen yağ enjeksiyonunun pek çok avantajı bulunmaktadır. İstemsiz idrar kaçırma problemi çözümlenir, yıpranmış kolajen doku tazelenir, idrar torbasının altındaki destek dokular sağlamlaşır, kök hücrenin verdiği iyileştirme süreciyle, çok çabuk bir toparlanma sağlanır, yabancı bir cisim eklenmeden, hastanın kendi dokusu kullanılır, bölge form kazanır, canlanır" ifadesini kullandı.

İdrar Kaçırma Sorununa Cerrahi Müdahale

"İdrar kaçırma sorunu ilerlemiş ve bölgenin anatomisinde ciddi hasarlar oluşmuş hastalarımıza ise, cerrahi olarak bölgenin form kazandırılması amaçlanır" diyen Cihantimur, sözlerine şöyle devam etti: "Sarkmış, deformasyona uğramış ve idrar yapma eylemini istemsiz hale getiren tüm kas ve dokulara müdahale edilir, düşen idrar kesesi ve baskı yapan tüm dokulara form kazandırılır".

Hangi yaşta hangi check-up?

Pek çok ebeveyn, çocuklarını belirli aralıklarda doktor kontrolüne götürüyor. Bu kontrollerde çocukların gerekli aşıları yapılarak, mental ve fiziksel gelişimleri izleniyor. Ancak sadece çocukluk döneminde değil, erişkin yaşlarda da sağlığın takip edilmesi yaşamsal önem taşıyor. Çünkü düzenli şekilde ve belli aralıklarla check-up yaptırmak, birtakım sağlık sorunlarının henüz baş göstermeden önlenmesini sağlıyor. Bunun yanı sıra bazı hastalıklarda da erken tanı konulması, tedavi sürecini kısaltarak başarılı sonuçlar alınmasında etkili oluyor. 

Ankara Acıbadem Hastanesi Check-up Kliniği'nden Dr. Sertaç Esin, sağlık sorunlarına karşı önlem alınabilmesi ve bunların takip edilebilmesi için hangi yaş aralığında hangi kontrollerin yapılması gerektiği ile ilgili önemli bilgiler verdi.

"Küçük değişimler bile fark ediliyor"

Check-up yapılırken kişiler; cinsiyetine, yaşına, ailesinde olan hastalık öyküsü ile diyetsel alışkanlıkları, düzenli egzersiz yapma durumu, stres düzeyi, sigara alkol kullanımı gibi faktörlere bağlı olan yaşam tarzına göre değerlendiriliyor. Dr. Sertaç Esin, yapılan kontrolleri şu sözlerle anlatıyor: "Check-up programında gerekli kan testleri ve radyolojik görüntülemeler yapılıyor, ilgili bölüm muayeneleri tamamlanarak sonuca göre kişinin hangi kontrolleri, hangi aralıkta yaptırmasının uygun olacağı belirleniyor. Bu sayede kişinin sağlığı tıbben uygun formda takip edilmiş olup, zaman içinde oluşabilecek küçük değişimler bile fark edilebilir hale geliyor."

"Erken tanı uzun ve sağlıklı yaşama yardım ediyor"

Kanser, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp hastalığı gibi birçok sağlık sorununun fark edilebilir belirtileri ortaya çıkmadan önce tanı konulması, kişinin kendisini sağlıklı hissederken de kontrollerini düzenli yaptırması ile mümkün olabiliyor. Herhangi bir kronik sistemik hastalığı olmayan ve ciddi ailevi riskler taşımayan sağlıklı kadınlar ve erkeklerin daha uzun ve sağlıklı yaşamaya yardım eden check-up'ı hangi aralıklarla yaptırması gerektiğini şu sözlerle açıklıyor:

• Kadınların 20 yaşından itibaren 40 yaşına kadar en az 2 yıllık periyotlarda genel doktor muayenesi, temel kan testleri ve idrar analizi, akciğer grafisi, meme kontrolü, jinekolojik kontrol yaptırması,

• Erkeklerin 20 yaşından 40 yaşına kadar en az 2 yıllık periyotlarda genel doktor muayenesi, temel kan testleri, idrar analizi ve akciğer grafisi yaptırması,

• Kadınların 40 yaşından itibaren yılda bir genel doktor muayenesi, temel kan testleri ve idrar analizi, EKG, akciğer grafisi, mamografi, gaitada gizli kan testi, jinekolojik kontrol ve smear testi yaptırması,

• Erkeklerin 40 yaşından itibaren yılda bir genel doktor muayenesi, temel kan testleri ve idrar analizi, EKG, akciğer grafisi, gaitada gizli kan testi, ürolojik kontrol ve PSA testi yaptırması,

• 50 yaş ve sonrasında ise yukarıdakilere ek olarak hem kadınlar hem de erkeklerin herhangi bir şikayeti bulunmasa da kolonoskopi ve endoskopi yaptırması ve sonuca göre periyodik takibini gerçekleştirmesi gerekiyor.

• Bunların yanı sıra, sigara kullanan, aile öyküsü bulunan, şeker veya yüksek tansiyon gibi sağlık sorunları olan kişilerin en geç 40 yaş ve sonrasında maksimum 2 yıllık periyotlarda Eforlu EKG ve kardiyoloji kontrolü yaptırması öneriliyor.

Düzenli check-up hayatı kolaylaştırır!

Düzenli olarak check-up yaptırmak;
• Kişinin sağlık durumu hakkında düzenli bilgi sahibi olmasını,
• Birçok sağlık sorununa erken tanı konmasını,
• Aileden gelen genetik risklerin veya yaşam tarzına bağlı risklerin yönetiminin öğrenilmesini sağlar, erken önlem alınmasına yardımcı olur.

Estetik sonrası böyle mi görünmeyin!

Genellikle dolgu ve botoks uygulaması önerilen hastalardan benzer tepkiler alınıyor: "Tuhaf görünmek istemiyorum!" Çevredeki örneklere bakıldığında, bu endişeye hak vermemek elde değil. Aşırı doldurulmuş yüzler, şişik dudaklar, abartılı elmacık kemikleri, şişirilmiş yanaklar nedeni ile içeri kaçmış gözler, sivrilmiş kaşlarla kötücül bir ifade ile bakan yüzler… 

Prof. Dr. Akın Yücel anlatıyor; "Peki gerçekten estetik uygulamalardan sonra böyle mi görünmek zorundasınız?"

Cerrahi Dışı Estetik Yüz Uygulamaları Neler?
Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel, cerrahi dışı estetik uygulamalarının genellikle botoks (nörotoksin) ve dolgu uygulamaları ile cildi gençleştirmeye yönelik işlemler olduğunu söylüyor. Klinik ortamında, anestezi gerektirmeden kısa sürede uygulanabilen bu işlemlerin etkileri hemen görülüyor, iyileşme süreci gerektirmiyor ve hastaların yaşamı kesintiye uğramıyor. Sonuçların genellikle kalıcı olmaması ve tekrar gerektirmelerine karşın, kolay uygulanabilmeleri, hemen ve etkili sonuç vermeleri gibi pratik nedenlerden ötürü bu tür uygulamalara talep tüm dünyada süratle artıyor. Artan talep, hem üretici firmaların daha etkili ve güvenilir ürünler geliştirmesini, hem de uygulayan hekimlerin deneyim kazanarak daha başarılı sonuçlar elde etmesini sağlıyor.

Botoksun Kullanım Alanları
Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel'e göre botoksun amacı mimik kaslarını geçici bir süre zayıflatıp, bu kasların neden olduğu mimik çizgilerini azaltmak. Botoks özellikle göz çevresinde ve alında kullanılıyor. Prof. Dr. Akın Yücel, hastaları en çok tedirgin edenin, uygulama sonrası kaşların sivrileşip şeytani bir ifadeye yol açması ve mimiklerin tamamen kaybolup ifadesiz bir görünüm oluşturması olduğunu söylüyor. Botoks doğru noktalara, uygun dozlarda uygulandığında bunların hiç biri görülmüyor. Tam aksine yüze genel bir tazelik ve gençlik kazandırıyor, kaş çatmaya bağlı oluşan çizgileri ve göz kenarındaki kaz ayaklarını gideriyor, kaş kenarlarının yükselmesini ve kaşların şekillendirilmesini sağlıyor. Ancak üst göz kapağında deri fazlası olan hastalarda botoksda ısrar etmek, göz kapaklarının daha da düşmesine yol açabiliyor. Bu tür durumlarda önceliği göz kapağı cerrahisine vermenin daha doğru olduğu biliniyor. Prof. Dr. Akın Yücel, botoksun dudak köşelerinin kaldırılmasında, burun ucu düşüklüklerinin giderilmesinde, çene hattının yükseltilmesinde ve boyun bantlarının giderilmesinde de etkili sonuçlar verdiğini ekliyor. Bunların yanı sıra migren ve aşırı terleme için botoks yıllardır başarıyla kullanılıyor. Botoksun etkisi geçici olduğu için ihtiyaca göre 4-6 ay kadar sonra tekrarlanması gerekiyor.

Yüzde Dolgu Uygulamaları
Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel, yüz dolgularının "kalıcı" ve "geçici" dolgular olarak ikiye ayrıldığını anlatıyor. Yücel'e göre "kalıcı dolgu" kulağa hoş gelse de sorun çıkarma potansiyeli yüksek bir uygulama… Kendi hastalarında hyalüronik asit içeren geçici dolguları daha fazla tercih ettiğini belirten Yücel, hyalüronik asitin aynı fayansların derzi gibi hücreler arasındaki boşluğu dolduran temel proteinlerden olduğunu söylüyor. Yaş ilerledikçe, özellikle yüz, boyun, dekolte ve el sırtları gibi güneş gören bölgelerde hyalüronik asit azalıyor. Bu proteinler laboratuvar ortamında üretilerek kullanıma sunuluyor. Kaliteli ürünler kullanıldığında sorun çıkarma olasılıklarının düşük olduğunu anlatan Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel, önemli avantajlarından birisi olarak özel bir ilaç enjekte edilerek eritilebilmelerinin mümkün olmasını gösteriyor. Bu şekilde, beğenilmeyen sonuçlar hemen düzeltilebiliyor. Dolguların büyük bölümü yaklaşık bir yıl içerisinde vücut tarafından ortadan kaldırılıyor. Ancak, vücudun kollajen üretimini artırdığı için yenileyici bir etki oluşturuyor ve etkileri tam olarak sıfırlanmıyor.

Nasıl Yaşlanıyoruz?
Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel dolguların kullanım alanlarını, önce nasıl yaşlandığımızı anlatarak ifade ediyor. Yücel, "Önceleri yaşlanmanın sadece yer çekimi nedeniyle dokuların aşağı sarmasına bağlı olduğu düşünülüyordu" diyor ve ekliyor: "Artık, sarkmadan daha önemli sorunun yumuşak ve kemik dokusu kaybına bağlı olduğu anlaşıldı. Gözü çevreleyen kemik yapının erimesi kaşların düşmesine, elmacık kemiklerinin küçülmesi orta yüzün sarkmasına, burunla ağız arasındaki çizgilerin derinleşmesine; çene kemiğinin küçülmesi ise çene hattının bozulmasına, ağız köşelerinden aşağıya uzanan üzüntü çizgilerinin oluşmasına; orta yüzdeki ve göz çevresindeki yumuşak doku kaybı ise gözlerin derine kaçmasına, gözaltlarının çukurlaşmasına yol açıyor. Orta yüzdeki kemik kayıpları burun ucunun düşmesine, üst dudağın uzayıp incelmesine ve dudaklarda barkod çizgileri dediğimiz dikey kırışıklıkların oluşmasına neden oluyor."

Yaşlanan Yüzde Dolgu Uygulamaları
Dolgu uygulamalarının öncelikli amacı, kaybolan destek dokularının yerine konması ve böylelikle yüzün yükseltilmesi. Derin dolgularla gözün kemik çerçevesi desteklenerek kaşlar, elmacık kemikleri desteklenerek ise orta yüz yükseltilebiliyor. Çene hattı ve ucu desteklenerek alt yüz ve gıdıdaki sarkma azaltılabiliyor. Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel, kemik desteğinin tamamlanmasının ardından ikinci aşamanın, orta kademeli dolgularla yumuşak doku kaybının giderilmesi olduğunu belirtiyor. Böylelikle gözaltları dolduruluyor, yanaklar dolgunlaştırılıyor, burundan ağız köşelerine inen derin çizgiler ve ağız köşelerinden aşağıya inen üzüntü çizgileri gideriliyor. Burun tabanı desteklenerek burun ucu yükseltiliyor ve dudaklar dolgunlaştırılarak dudaklardaki uzamış görüntü gideriliyor. Son olarak da yüzeysel dolgularla ince cilt kırışıklıkları dolduruluyor ve tüm yüz cildinin gerginleşmesi sağlanıyor. Dolgu uygulaması öncesi yüzün doğru analiz edilmesi, öncelikle kemik desteğinin sağlanarak yüzün yükseltilmesi, sonra orta kademe ve yüzeysel dolgulara geçilmesi, doğal sonuçlar alınması için esas sayılıyor. Cilt sarkmasının fazla olduğu durumlarda dolgularda ısrar edilmesi, abartılı ve doğallıktan uzak bir görünüme neden oluyor.

Gençlerde Dolgu Uygulamaları
Yaşlanma dışında, yüzdeki yapısal kusurları düzeltmek için de dolgu uygulamaları yapılabiliyor. Gençlerde en sık elmacık kemiklerinin ve çene hattının belirginleştirilmesi, çenenin uzatılarak yüzün ovalleştirilmesi, orta yüzdeki basıklığın giderilmesi, burundaki ufak kusurların düzeltilmesi ve dudakların dolgunlaştırılması amacıyla dolgular kullanılıyor. Burada yüzün doğru analiz edilmesi ve uygulamanın yüz oranlarını düzeltecek şekilde yapılması önem kazanıyor.
Tüm bunlara dikkat edildiğinde, dolgu ve botoks uygulamaları dışarıdan anlaşılmayan doğal sonuçlar veriyor. Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel botoks ve dolgu uygulamalarında amacın tuhaflaşmış, dolgulu suratlar değil, doğal görünümlü, dengeli, genç ve çekici bir görünüm elde etmek olması gerektiğini söylüyor.

Obezite kısırlık yapıyor

Kısırlığın birçok sebebi olmakla birlikte kadınlar ve erkekler için en yaygın risk faktörlerinden biri obezite. Fazla kilolar, gerek doğal gerekse yapay döllenmede de başarı şansını azaltıyor.

Obezite cerrahisi alanında bin 500'ün üzerinde başarılı ameliyat gerçekleştiren Prof. Dr. Halil Coşkun, aşırı kilo ve kısırlık ilişkisi hakkında önemli bilgiler verdi.

AŞIRI KİLOLU KADINLARDA DÜŞÜK İHTİMALİ DAHA FAZLA

"Bilimsel çalışmalar, fazla kilolu ya da obez olan kadınların, hamile kalmada normal kadınlardan daha fazla güçlük çektiklerini ortaya koyuyor. Hamilelik oluştuktan sonra da obez kadınlarda düşük oranı daha yüksektir. Fazla kilolu olmak, kadınlarda ve erkeklerde üreme sürecini etkileyen anormal hormon bozukluklarına yol açabilir.

ERKEKTE 10 KİLOLUK ARTIŞ, KISIRLIĞI YÜZDE 10'A YÜKSELTEBİLİR

Amerika Ulusal Çevresel Sağlık Bilimleri Enstitüsü (AUCSE) tarafından yürütülen çalışmalar, vücut kitle indeksinde aşırı artış olan erkeklerin, kısırlık olasılıklarının, normal kilodaki erkeklerden önemli ölçüde yüksek olduğunu gösteriyor. AUCSE verileri, bir erkeğin kilosundaki 10 kg'lık artışın, kısırlık olasılığını yüzde 10'a kadar artırabileceğini ileri sürmektedir. Bu çalışma fazla kilolu erkeklerin testosteron düzeylerinin, normal kilodaki erkeklerinkinden yüzde 24 daha düşük olduğunu göstermiştir. Bu oran obez erkeklerde yüzde 26'lara yükselmektedir.

TÜP BEBEKTE BAŞARI ORANI YÜZDE 22

5 bin 800 yapay döllenme girişimi üzerinde yapılan araştırma, başarı oranının obez kadınlarda, fazla kilolu ve normal kilolulardan düşük olduğunu söylüyor. Yapay döllenme sonrası gebe kalma olasılığı, normal kilolu kadınlarda yüzde 30'dan fazla iken aşırı kilolularda yüzde 22 çıkmıştır. Bu alanda yapılan araştırmaların işaret ettiği gibi aşırı kilolu kadın ve erkeklerin, ideal kiloya ulaşmaları anne baba olma hedeflerini desteklemektedir.

OBEZİTE AMELİYATINDAN 18 AY SONRA HAMİLE KALINMALI

Diyet, ilaç tedavisi, egzersiz programları gibi seçenekleri denediği halde fazla kilolarından kurtulamayan kişiler, obezite cerrahisi yöntemleriyle daha sağlıklı bir bedene kavuşabilirler.

Obezite cerrahisini, Vücut Kitle İndeksi 40'ın üzerinde olanlarda ya da Vücut Kitle İndeksi 35-40 arasında olup hipertansiyon, uyku apnesi gibi yan hastalıkları bulunanlarda tercih ediyoruz. Tüp Mide, Gastrik Bypass ve Mide Balonu gibi cerrahi uygulamalarla sevindirici sonuçlar alıyoruz. Kilo kaybıyla birlikte Tip 2 Diyabet, Kolesterol, Karaciğer Yağlanması ve Hipertansiyon gibi kiloya bağlı sağlık sorunlarında da iyileşme sağlanıyor.

Obezite cerrahisinin ardından gebe kalmak isteyen kadınlara 18 ay beklemelerini tavsiye ediyoruz. Beslenmede önemli bir değişik olduğu için verilen kilonun sabitlenmesi vücudunun yeni bir dengeye kavuşması için bu süre gereklidir. Ameliyat sonrasında kadınlarda B12, demir, kalsiyum ve D vitamini eksiklikleri görülebilir. Annenin ve bebeğin yeterli besini alabilmesi çok önemli… Kilo kaybının hızlı olduğu dönemde gebe kalmaktan özellikle kaçınmak gerekir. Gebelik zamanını doktorunuzla birlikte belirlemeniz önerilir."

Meme kanserinin 5 belirtisine dikkat!

Dünyada meme kanserinin görülme sıklığındaki artışa rağmen tanı ve tedavi alanındaki gelişmeler, kanser öncüsü sayılan belirtilerin erken dönemde fark edilmesini ve tam iyileşmeyi sağlayabiliyor. Meme cerrahisinde estetik kaygıları ortadan kaldıran onkoplastik yaklaşımlar ise hastaları psikolojik açıdan da rahatlatıyor. 

Memorial Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü'nden Doç. Dr. Köksal Bilgen, 1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında meme kanseri ve cerrahisi hakkında bilgi verdi.

Yaşınızla birlikte meme kanseri riskiniz de artıyor
Meme kanserinde en önemli risk faktörleri kadın cinsiyetine sahip olmak ve ileri yaştır. Yaş ilerledikçe meme kanseri riski artış göstermektedir. Meme kanseri, 30'lu yaşlarda 2 bin 212 kadında bir görülürken, bu oran 40'lı yaşlarda 233'te bir, 50'li yaşlarda 69'da bir, 60'lı yaşlara geldiğinde ise 38'de bire düşmektedir.

Memede bu belirtileri önemseyin
• Kaybolmayan kitle, şişlik
• Meme başının içeri çökmesi, akıntı
• Meme cildinde çekinti, portakal kabuğu görünümü, kızarıklık
• Memenin şeklinde değişiklik, asimetri varlığı
• Meme başında kabuklanma, soyulma

Adet döneminiz uzun sürüyorsa dikkatli olun
Meme kanserlerinin yüzde 5-10'u anne ve babadan kalıtsal olarak geçen bozuk genlerden kaynaklanmaktadır. Mutasyon adı verilen bu değişiklikler, en sık meme kanseriyle ilişkili BRCA1 ve BRCA2 genlerinde olmaktadır. Bozuk genler dışında aile öyküsü, hiç doğum yapmamış ya da ileri yaşta doğum yapmış olmak, uzun süreli doğum kontrol hapı kullanmak, menopoz sonrası hormon tedavisi almak, fazla kilo ve obezite meme kanseri gelişimine yol açabilen önemli etkenlerdendir. Riski artıran nedenler arasında adet görülen dönemin fazla olması da yer almaktadır. Bu nedenle hamilelik ya da emzirme gibi kadınların adet dönemlerini kesintiye uğratan etmenler risk azaltıcı faktörlerden sayılmaktadır.

Elle muayene ve düzenli taramalar çok önemli
Tarama mamografisi meme kanseri için risk faktörü ve hiçbir şikayeti olmayan kadınlarda 40 yaşından sonra yılda bir önerilmektedir. Mamografide meme kanseri, elle hissedilir hale gelmeden çok daha küçükken saptanabilir. Düzenli tarama mamografisi yapılanlarda meme kanserinden ölüm oranı % 33 azalmaktadır.
40 yaşında mamografi taramaları başlamalı   Çalışmalar, meme kanserinin ağırlıklı olarak 50-60 yaşları arasında ortaya çıktığı gösterse de, Türkiye'de 50 yaş altı genç nüfusta görülme sıklığı giderek fazlalaşmaktadır. Bu nedenle ABD ve Avrupa'da 50 yaş ile başlayan mamografi taramalarına Türkiye'de 40 yaşında başlanmaktadır.
Uygun vakalarda sadece tümör çıkartılıyor
Tümör, meme büyüklüğünün yüzde 20'sinden fazla değilse, yerine bağlı olarak bir şekilsizlik oluşmayacaksa hastanın memesinin tamamı alınmamaktadır. Çünkü yapılan araştırmalar memenin tamamının alınması ile kitlenin alınması arasında tedavi sonuçları açısından bir fark olmadığını göstermektedir. Meme koruyucu cerrahi ile sadece kanser kitlesi çıkarılmakta böylece hasta psikolojik olarak da rahat etmektedir. Hastanın durumu ve tümörün evresine göre cerrahi öncesinde kemoterapi ya da meme cerrahisi sonrasında kemoterapi ve radyoterapi uygulanabilmektedir.

Onkoplastik cerrahi uygulamalarla estetik kaygılar ortadan kalkıyor
Onkoplastik cerrahi, meme kanseri nedeniyle memesinin bir kısmını ya da tamamını kaybeden kadınlara estetik açıdan çözümler sunmaktadır. Silikon ya da kişinin vücudundan alınan dokuların yerleştirilmesiyle memedeki şekil bozuklukları giderilmektedir. Memenin tamamen alındığı vakalarda rekonstrüksiyon yani yeniden meme yapma ya da herhangi bir tümör oluşmamasına rağmen genetik olarak kansere yakalanma riski fazla olan kişilere profilaktik mastektomi; yani meme dokusunun tamamen çıkarılması işlemi uygulanabilmektedir. Onkoplastik cerrahinin, meme cerrahisi sonrasında uygulanması planlanan kemoterapi ya da radyoterapi gibi süreçlere herhangi bir olumsuz etkisi bulunmamaktadır.

Uyku bozuklukları için öneriler

Güneş, sıcak yüzünü iyice gizledi. İnsanın içini ısıtan yaz ayları yerini üşüten serin havalara bıraktı. Bu mevsim değişikliği de insanları psikolojik ve fizyolojik anlamda etkisi altına almaya başladı. Bu olumsuz etkiler arasında ilk sıraya ise uyku sorunları yerleşir oldu. Elde edilen yetersiz ve kalitesiz uyku, başta günlük yaşamı alt üst ederken, yorgunluk, halsizlik ve duygu durum değişikliklerini de beraberinde getirdi. 

Central Hospital'dan Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Gamze Eroğlu Arığ, sonbahara geçişte yaşanabilen uyku problemlerine karşı önerilerde bulunuyor.

Henüz Eylül ayı dahi bitmeden kış soğuk yüzünü gösterdi. Bu duruma bir de gündüzlerin kısalması ve gecelerin uzaması eklediğinde kişilerin vücut biyolojik saati ciddi bir sarsıntı yaşadı. Biyolojik saatinde değişiklikler gözlemleyen kişiler ise birtakım uyku problemleriyle karşılaşmaya başladı. Bunun nedeni de sonbaharda vücut ritmini sağlayan ve uykuya dalma hızını ayarlayan melatonin hormonunun etkisinin azalmasıdır. Azalan melatonin hormonuna bir de seratonin azlığı eşlik ettiğinde vücut bağışıklığı zayıflayabiliyor. Bağışıklık seviyesi düşüş yaşayan kişiler ise uyku bozukluğunun yanı sıra grip, nezle gibi rahatsızlıklarla karşılaşabiliyor. Ayrıca var olan bu gibi hastalıkların seyrini de ağırlaştırabiliyor. İşte bu gibi problemlerle karşı karşıya kalmamak için günlük uyku düzeninin sağlanması büyük önem taşıyor.

Uyku, insan yaşamının üçte birini oluşturur
Kişilerin zihinsel ve fiziksel sağlığı açısından yaşamsal bir zorunluluk olan uyku, insanların yaşamının ortalama üçte birini kapsar. Uyku, insan vücudunun onarım süreci olarak kabul edildiği gibi, onsuz yaşamak da mümkün değildir. Bu nedenle uyku, her gece belli sürelerde gerekli kalitede sağlanmalıdır. Çünkü uykuda insan vücudunun bedensel ve zihinsel verileri depolanır, hafıza ve metabolik süreçleri düzenlenir. Böyle düzenlemelerin yaşandığı uykunun aksaması da kişi yaşamının olumsuz etkilenmesine neden olabilir. Ayrıca kalitesiz uyku, bir sonraki aşamada birtakım sağlık sorunlarının baş göstermesine ve kişilerin yaşamını tehlikeye sokacak iş veya trafik kazalarının yaşanmasına yol açabilir.

Yetişkinler için 4-11 saat, yenidoğanlar için ise 16-18 saat uyku yeterli
Bir kişinin ihtiyaç duyduğu normal uyku süresi, onun yaş grubuna ve gereksinimlerine göre değişebilir. Bunların yanı sıra kişinin genetik özellikleri de önemli bir ayrıntıdır. Uykusuzluk hissetmeden fiziksel ve zihinsel zindelikle uyanılan zaman dilimi kişi için normal uyku süresi olarak belirlenebilir. Fakat belli bir uyku süresi belirtmek gerekirse, yetişkinler için 4-11 saat, yenidoğanlar için ise 16-18 saat yeterli sayılabilir. Bunun nedeni de çocuklukta uyku ihtiyacının daha fazla olmasıdır. Ayrıca çocuklarda uyku sürecinin büyük bir kısmı rüyalı uykudan (REM) oluşur. Bu uykunun süresi çocuk büyüdükçe azalırken, özellikleri de yetişkin uykusuna benzer içerik kazanmaya başlar.

Uyku sorunları, sonbahara geçerken sıklıkla yaşanıyor
Uyku sorunları en fazla yaz aylarından sonbahar mevsimine geçişte ortaya çıkıyor. Uykuya dalma ve uykuyu sürdürme problemleri de bu uyku problemlerinin başında geliyor. Horlama ve gündüz uyku hali olarak görülen uykuda solunum bozuklukları, vücudun biyolojik saatinde ortaya çıkan değişikliklere bağlı oluşan sorunlar, huzursuz bacak sendromu ve uykuda hareket bozuklukları diğer önemli uyku problemleri arasında sayılıyor.

Sonbaharda D vitamini alamayan vücut psikolojik değişim yaşıyor
Sıcak ve bol güneşli yaz aylarından sonbahara geçerken insan vücudu iklim değişikliklerine alışmak için bir hayli çaba gösterir. Çünkü yaz mevsimi süresince bolca güneş ışını alan vücut, kasvetin hakim olduğu kapalı havalarda D vitamininden mahrum kalmaya başlar. Dolayısıyla bu durum da insan psikolojisinde sarsıntıların oluşmasına zemin hazırlayabilir. Bu tabloya bir de kronik uykusuzluk dahil olduğunda vücut direncinde düşüşler yaşanabilir. Sağlam dirence sahip olamayan vücutta ise metabolik hastalıklar artabilir, solunum ritmi ve şeker dengesi bozulabilir. Ayrıca dikkat ve konuşma bozukluklarının yanı sıra, unutkanlık da baş gösterebilir. Tabii stres hormonu salgılanmasında da artış yaşanabilir, buna bağlı gerginlikler veya tahammülsüzlükler oluşabilir.

Uyku bozuklukları için bir uzmana danışılmalı
Sağlıklı bir gündüz yaşantısının tamamlayıcısı yeterli ve kaliteli uykudur. Bu sebeple sadece kronik değil, mevsimsel uyku problemleri de dikkate alınmalıdır. Bu şikayetlerin çözümü için de mutlaka bir uzmana danışılmalı ve uyku kalitesinin arttırılabilmesi için destek alınmalıdır. Çünkü uykuda solunum bozuklukları olarak tanımlanan uyku apnesi, kalp- damar sistemi ve metabolizma üzerindeki etkileri, çeşitli uyku atakları yalnızca doğru tanı ile tedavi edilebilir. Ayrıca trafik ve iş kazalarına sebep olabilen narkolepsi, insomnia (uykusuzluk) ve kişide endişe ve depresif ruh halleri yaratabilecek huzursuz bacak sendromu yine yalnızca doğru tanı ile çözüme kavuşturulabilir.

Tedavi için erken ve doğru tanı çok önemli  Kronik ya da mevsimsel fark etmeksizin tüm uyku bozukları tedavi edilebilir rahatsızlıklardır. Ancak burada erken ve doğru tanının büyük önem taşıdığı bilinmelidir. Uyku problemleriyle karşılaşıldığında gelişigüzel uyku ilaçları kullanımının yanlış olacağı da unutulmamalıdır. Rastgele ilaçlar almak yerine alanında uzman hekimlere başvurulmalıdır. Çünkü kimi zaman uyku şikayetleri yaşayan kişinin uyku alışkanlıklarını gözden geçirmesi ve kaliteli uyku gerekliliklerine uymasının dahi sorunu çözebildiği akıllardan çıkarılmamalıdır.

Sonbaharda kaliteli uyku imkansız değil!
Uyku bozukluğu probleminin altında ister kronik, ister mevsimsel nedenler olsun ilk olarak, uzman hekimlerden kaliteli uyku kazanma yolları hakkında bilgi alınmalıdır. Daha sonraki aşamalarda ise, düzenli yatış ve kalkış saatleri belirlenmeli ve bu saatlere uymaya dikkat edilmelidir. Uykuya geçmeden önce stresi tetikleyecek yoğun fiziksel aktivitelerden uzak durulmalı, ayrıca uykuya dalmayı engelleyecek uyarıcı ilaç ve içecekler alınmamalıdır. Uyku sürecine geçilen odanın ise sessiz ve karanlık olmasına, havalandırmasının ve ısısının ihtiyaç duyulan seviyede ayarlanmasına dikkat edilmelidir. Uyumaya hazırlanırken çok aç ya da çok tok olunmamasına, uyuma sıkıntısı yaşandığında ise aşırı çaba harcamamaya özen gösterilmelidir. Son olarak gün içerisinde bol bol temiz hava alınmalı ve kötü hava şartları yaşansa dahi yürüyüşler aksatılmamalıdır.

Yağ tüketimi kalp sağlığını tehdit etmez

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Güleç,  "Yağ tüketmeyin, katı yağ kullanmayın gibi öneriler dudak tiryakiliği. Değişik yağ türlerini önerilen miktarlarda tüketmekte hiçbir sakınca yok. Hiç yağ yemeyen bir insanın güzel ve sağlıklı olmasını bırakın, yaşaması bile mümkün değil" dedi

Son yıllarda kalp sağlığını sadece yağ kullanımına indirgemenin inandırıcılığını kaybettiğini söyleyen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Güleç, dozunda tüketilen hiçbir yiyeceğin kalbin düşmanı olamayacağına dikkat çekti. Önerilen miktarlarda tüketildiğinde yağların hiçbir sakıncası olmadığını ifade eden Prof. Dr. Sadi Güleç, "Biz doktorlar yıllardır hastalarımıza dudak tiryakiliği şeklinde, yağsız ye, katı yağ kullanma demiş durmuşuz.

Sonuçta; Türk halkı Avrupa'da kalp damar hastalığının en genç yaşta görüldüğü ülke olurken, şişmanlıkta da dünyada iddialı hale geldi. Hiç yağ yemeden beslenen bir insanın güzel ve sağlıklı olmasını bırakın, yaşaması bile mümkün değil" dedi.

Toplam enerjinin yüzde 30'u yağlardan gelmeli
Prof. Dr. Güleç, önerilen miktarlara sadık kalınan yağ tüketiminin kalp sağlığını tehdit etmediğini söyledi. Prof. Dr. Güleç, sağlıklı beslenmede yağlarla ilgili olarak şu bilgileri aktardı:
"Toplam enerjinin yüzde 30'unun yağlardan alınması gerekir. Bunu yaparken tek bir yağ türünü kullanmaktansa doymuş, tekli ve çoklu doymamış yağ asitlerini uygun oranlarda harmanlamak en doğrusu olacaktır.

Açıkçası bir kalp doktoru olarak yeşil taze fasulye, barbunya, pırasa gibi yemekleri zeytinyağlı olarak seven, hafta sonu kahvaltıda yumurtasını tereyağında yapan, pilav ve makarnada margarin kullanan biriyim. Hastalarıma da farklı bir öneride bulunmuyorum."

Spor tutkusu aşkı öldürüyor

Hotels.com'un yeni araştırmasına göre Avrupa genelinde her 5 spor tutkunundan 3'ü, deplasmana eşlerindense arkadaşlarıyla gitmek istiyor. Türkiye'de ise her 4 taraftardan 3'ü, bir final maçını izlemeyi sevdiği kişiyle tatile gitmeye tercih ediyor.

Konaklama uzmanı Hotels.com™'un yayınladığı yeni Sports Travel Scorecard raporuna göre Avrupalı sporseverler tuttukları takıma, eşlerine ya da sevgililerine olduğundan daha fazla tutkuyla bağlı! Avrupa genelinde her altı kişiden biri takımına daha sadık olduğunu belirtirken, Türkiye'de her beş taraftardan biri, bir karşılaşmayı izlemek üzere seyahat etmek için sevdiği kişiden ayrılabileceğini söylüyor. Başka bir deyişle spor tutkusu ve romantizm, pek de bağdaşmıyor!

MAÇ KEYFİ ROMANTİK TATİLE TERCİH EDİLİYOR

Avrupa ortalamasına bakıldığında, fanatik taraftarlarının yüzde 50'sinin büyük bir final karşılaşmasını izlemeyi tercih ettiği ve yalnızca yüzde 44'ün sevdiği kişiyle tatile çıkmayı istediği görülüyor.

EN ROMANTİK NORVEÇLİLER

Romantizme en uzak taraftarlar ise Ruslar. Rapora göre Rusların yüzde 72'si ilgilendikleri spor dalındaki bir final maçı izlemeyi seçerken, yalnızca yüzde 25'i sevdiği kişiyle birlikte romantik bir tatile çıkmak istiyor. Norveç ve Birleşik Krallık 'ta ise durum bunun tam aksi. Norveçli sporseverlerin yalnızca yüzde 30'u, Birleşik Krallık'takilerin yüzde 34'ü bir spor müsabakasını romantik bir tatile tercih ediyor.

ARKADAŞLAR EŞLERDEN ÖNCE GELİYOR

Spor tutkunlarının yüzde 56'sı müsabakaları arkadaşlarıyla izlemeyi tercih ederken, yalnızca yüzde 21 partnerleriyle birlikte olmak istiyor. İki oran arasındaki farkın en yüksek olduğu ülkelerse Finlandiya ve Danimarka. Bu ülkelerdeki taraftarlar, spor karşılaşmalarını arkadaşlarıyla izlemeyi, eşleriyle izlemekten beş kat daha fazla tercih ediyor.

TÜRKİYE'DEKİ ERKEKLERİN YALNIZCA YÜZDE 13'Ü…

Türkiye'deki kadınlar ise spor etkinliklerini sevdikleri kişiyle birlikte seyahat etmek için bir seçenek olarak görüyor. Rapora göre kadınların yüzde 44'ü, spor etkinliklerini izlemek için sevgilileri ile birlikte gezebileceklerini söylüyor. Buna karşın erkeklerin yalnızca yüzde 13'ü, spor etkinlikleri için eşleri ya da sevgilileriyle birlikte seyahat etmek istiyor.

"SPOR TUTKUSU İLİŞKİLERİ RİSKE SOKABİLİYOR"

Simon Matthews, Hotels.com EMEA bölgesi Halkla İlişkiler Müdürü araştırmanın sonuçlarını şu sözlerle değerlendirdi: "Spor tutkusu pek çok kişinin hayatında önemli yer tutuyor ve bu kişileri sevdikleri takım ya da sporcuları izlemek için yıl boyu seyahat ediyor. Yine de araştırmanın sonuçları bizi şaşırttı. Spor sevgisiyle seyahat eden kişilerin ilişkilerini riske atmayı göze alması, bu kişilerdeki spor aşkının her şeyin üzerinde olduğunu gösteriyor. Böylesi tutkulu kişiler için belki de en doğrusu, spora kendileri kadar değer veren ve bu tutkularını paylaşan kişilerle birlikte olmak".

En kötü günlerde muhteşem görünmenin ipuçları

Herkesin dönem dönem enejisini kaybettiği ve aynada kendini istediği şekilde göremediği günler olmuştur. Hiçbir değişiklik olmadığı halde o anki ruh haliyle kendimizi güzel hissetmez ve görmeyiz. Böyle günlerde aynaya bakmak bile moralimizi bozarken kalabalıklar arasına karışmak istemeyiz. 

İşte böyle dönemlerde bile muhteşem görünebileceğimizi vurgulayan Herbalife Global Dış Beslenme Ürün Eğitmeni Jacquie Carter, "kendine güvenmek, gülümsemek, kendini başkaları ile kıyaslamamak, yeni bir görünüm denemek, dik durmak ve kendine iyi davranmak bize kendimizi güzel hissettirir" dedi.

Herbalife Global Dış Beslenme Ürün Eğitmeni ve Dış Beslenme Ürün Pazarlama Direktörü Jacquie Carter en kötü günlerde bile muhteşem görünmek için doğru bakış açısına sahip olmanızı sağlayacak bazı ipuçlarını anlattı.

Güven Olmazsa Olmaz
Klişe olduğunu düşünebilirsiniz fakat her gün mükemmel hissetmenin yolu güvenden geçer. Nasıl görünürlerse görünsünler, bazı insanların ilgi odağı olmayı başarmalarının nedeni kendilerine duydukları güvendir ve bu güven lehinize kullanabileceğiniz bir özelliktir! Güzel görünmek istiyorsanız, olumsuz düşünceleri kafanızdan atın ve kendinizi olumlu yönde güdülemeye başlayın. Kendinizde beğendiğiniz yönlere odaklanın ve aklınızdan geçebilecek olumsuz düşüncelere geçit vermeyin. Saçınızı mı beğeniyorsunuz? O zaman sırtınızı şöyle bir sıvazlatın ve şöyle deyin: Muhteşemim!

Gülümseyin
Anında ruh halinizi değiştirmenin (ve güzel görünmenin!) yolu gülümsemektir. Bana inanmıyor musunuz? Canınız istemiyorsa bile gülümsemeyi deneyin ve bana nasıl hissettiğinizi söyleyin. Ruh halini olumlu etkilemesinin yanı sıra, gülümsemenin güzel görünmeyi ve hissetmeyi sağladığı söylenir. İnsanlar gülümseyen bir kişiyi daha çekici bulurlar ve gülümsemek daha genç görünmenizi sağlar.

Kıyaslamaktan Vazgeçin
Kendimizi başkalarıyla kıyaslamak ve nasıl göründüğümüze başkalarına göre karar verme tuzağına düşmek gerçekten çok kolaydır. Her insan eşsizdir ve başkalarında olmayan olumlu özelliklere sahiptir. Güzel hissetmenin en iyi yolu, kendinizi başkalarıyla kıyaslamak yerine birey olduğunuzu kabul etmektir.

Yeni Bir Görünüm Deneyin
Bazen bir güzellik rutinine takılıp kalırız ve bu kendimizi güzel hissetmememize katkıda bulunabilir. Eğlenceli bir makyajla bir şeyleri değiştirmeye ne dersiniz? Görünümünüzü yeniden keşfetmek, heyecan verici bir deneyim sunmasının yanı sıra, rutinden çıkıp tekrar muhteşem hissetmeniz için ihtiyaç duyduğunuz şey olabilir. Yeni bir saç kesimi, kıyafetler veya ruj rengi denemek ihtiyaç duyduğunuz değişikliği sağlayabilir. Kendinizi rahat hissettiğiniz yepyeni bir stil deneyin. Mükemmel göründüğünüzü bildiğiniz için kendinize olan güveniniz artacak ve dünyaya yepyeni bir enerjiyle bakacaksınız.

Duruşunuza Dikkat Edin
Oturup kalkma biçiminiz, kendinizle ilgili ne düşündüğünüzü ele veren ipuçları içerir. İyi bir duruşu olanlar, dünyaya kendilerine güvendiklerini sözcüklere ihtiyaç duymadan haykırırlar. Kendinizi güzel hissetmeseniz bile, omuzlarınızı geriye doğru atarak dik oturmak veya durmak, özgüveninizi dış dünyaya yansıtır. Kambur durduğunuzu her fark ettiğinizde, birkaç saniyenizi ayırıp duruşunuzu düzeltin. Özgüveninizin arttığını hissedeceksiniz!

Kendinize İyi Davranın
Bazen güzel hissetmek için kendinizi şımartabileceğiniz bir bakıma ihtiyaç duyarsınız. Yorgun, stresli veya endişeli hissettiğinizde, muhtemelen kendinizi muhteşem bulmayacaksınız. Bir saat veya eğer mümkünse tüm gün mola verip kendinizle baş başa kalmayı deneyin. Kafanızı dinleyecek zaman bulduğunuzda, kendinize karşı olumlu hisleriniz artacaktır. Parkta yürüyüş (elbette güneşli bir günde), güzellik salonunu ziyaret etmek veya yeni bir kıyafet satın almak gibi rahatlatıcı bir faaliyette bulunabilirsiniz. Benim favorim mumlardan, yüz maskesinden ve arındırıcı peeling'ten oluşan bir köpük banyosu.

Hepimiz zaman zaman kendimizi pek de çekici hissetmediğimiz günler yaşarız. Kendinizi kötü hissettiğiniz günlerin sayısı iyi hissettiğiniz günlerden fazlaysa, neden böyle hissettiğinizi sorgulamanın vakti gelmiş olabilir. Kendinizi muhteşem hissederek uyandığınız bir gün, durup neyin farklı olduğunu düşünün. Yakın zamanda iyi bir egzersiz yapmış, giyinmek için ekstra zaman harcamış veya iyi hissetmenizi sağlayan bir faaliyete katılmış olabilirsiniz. Nelerin iyi hissetmenizi sağladığını bilirseniz, bu davranışları tekrarlayarak muhteşem hissettiğiniz günlerin sayısını arttırabilirsiniz.

Aşk dolandırıcılığı bu dönemde çok yaygınlaşıyor!

14 Şubat Sevgililer Günü yaklaşıyor ve havada aşk var. İnternet ve sosyal medya kanalları, aşkı bulmanın önemli aracı haline gelmiş durumda. Ancak romantik temalı online dolandırıcılıklar, Sevgililer Günü döneminde zirve yapıyor. 

Antivirüs yazılım kuruluşu ESET, 14 Şubat öncesinde aşk ve güller içeren ancak dikkatle yaklaşılması gereken konu ve mesajlara dikkat çekiyor.

1. 'Paraya ulaşmanın yolu aşktan geçer' diyen fırsatçılar
Sevgililer Günü dönemi, kötü adamların bilgisayarlara zararlı yazılımları daha kolay bulaştırabilmek için kolladıkları fırsat zamanlarından biri. Siber suçlular, kurbanlarının merak duygusunu tetiklemek için virüs ya da truva atı bulaştırılmış, kutlama kartları, şiirler, şarkılar veya videolara yönlendiren romantik linkleri kullanır. Amaç, kişinin bilgisayar, tablet ya da telefonundaki özel bilgilere ve özellikle de banka giriş şifreleri veya kredi kartı bilgilerine ulaşmak.

2.Sahte tebrik kartları
En yaygın aldatmaca yöntemlerinden biri, çünkü Sevgililer Günü tebrik kartları sanal dünyada çok rağbet görüyor. Saldırganlar da bu nedenle pek çok sahte kart ve kartın yönlendirildiği linki dolaşıma sokuyorlar. Gerçekte bu linkler, kullanıcıyı bulaşıcı sitelere götürüyor.

3. Acil para isteyen yabancı sevgililer
Sevgililer Günü sadece çiftler için değil, birçok bekâr için de fırsat. Dolayısıyla bekârları hedefleyen çok daha fazla sayıda ileti görmemiz muhtemel. İngilizce veya kötü bir Türkçe ile yazılmış, yabancı isimli ve yalnız olduğunu söyleyen hanımlardan arkadaşlık mesajlarıyla karşılaşabilirsiniz. Bu tür aldatmacalar, aşk arayan güzel bir bayandan geliyormuş gibi görünüyor. İlerleyen aşalamalarda acil para ihtiyacı olduğu belirtilip, nakit para istenebiliyor. Cevap vermeyin, maili ya da mesajı silin. Sorunsuz hayatınıza devam edin!

4. Yanlış yönlendirilen aramalar
BlackHat SEO ya da arama motoru zehirlenmesi olarak tanımlanan tekniklerle kişiler sahte veya virüslü sitelere yönlendiriliyor. Virüslü sitelerin, özellikle "Sevgililer Günü" ile ilgili kelime aramalarında arama motorlarında üst sıralarda çıkması sağlanıyor. Arama motoru zehirlenmeleri bazen reklam içerikli sitelere yönleniyor ve sadece zaman kaybı oluyor.

5. Hayatta ve günümüzde pek az şey bedava
İnternette ve sosyal ağlarda karşılaşacağınız özel teklifler, bedava hediyeler ya da süper indirimler içeren her iletiye şüpheyle yaklaşmalısınız. Twitter ya da Facebook'ta buna ilişkin linklere sıkça rastlayabilirsiniz, ki bunlar saldırganların vazgeçilmez araçları arasında sayılıyor.

6. Özel bilgilere erişmek isteyen uygulamalar
Dikkat etmeniz gereken tek tehdit türü zararlı yazılımlar değil. Sevgililer Günü ile ilgili çeşitli sosyal ağlara bağlanan ve kullanıcıların romantik duygularına hitap ederek özel bilgilere erişim sağlama amacı olan birçok uygulama var. Uygulamalara erişim izni verirken hangi bilgilerinize erişmek istendiğine dikkat edin.

7. Yüz yüze tanışmak istemiyorsa, sorun var
Sevgililer Günü dolandırıcılığından korunmak için e-postalarınıza basit bir spam filtresi, sıkı kişisel güvenlik duvarı ayarları ve güncel güvenlik yazılımları kullanın ve iç sesinize de kulak verin. Ayrıca işler ciddiye binmeden önce, yüz yüze tanışmayı deneyin. Kendinize sorun, eğer bu insanla yüz yüze tanışamıyorsanız, gerçekten para transferi yapmalı mısınız?

Kadınlarda Meme Erkeklerde Akciğer Kanseri Artıyor

Sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam ve stres gibi birçok faktörün etkili olduğu kanser hastalığı her geçen gün artış gösteriyor. Kadınlarda en fazla meme kanseri görülürken, erkeklerde ise akciğer kanseri ilk sırada yer alıyor. 

Kanser vakalarında erken evrede teşhis tedavide başarı şansını arttırırken, alınacak birtakım basit önlemler de kanseri önlemede önemli rol oynuyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Emin Gökhan Kandemir, kanser vakalarındaki artış ve alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi.

20 yılda yüzde 70 artış bekleniyor
Dünyada her yıl 15 milyon kişiye yeni kanser tanısı konulmaktadır. Erkeklerde en sık akciğer, prostat, kalınbağırsak, mide ve karaciğer; kadınlarda ise meme, kalınbağırsak, akciğer, servikal ve mide kanserleri görülmektedir. Yapılan araştırmalar gelecek 20 yıl içerisinde kanser vakalarının yüzde 70 artacağını göstermektedir. Artan kanser vakaları ile dünyada her yıl meme kanseri ile 500 bin kadın, akciğer kanseri ile de 1 milyon 300 bin erkek yaşamını yitirmektedir.

Akciğer kanserinde can kaybı oranı yüksek
Dünyada en çok tanı konulan kanser türlerinin başında yüzde 13 ile akciğer kanseri gelmektedir. En sık görülen kanser türlerini yüzde 11,9 ile meme, 9,7 ile kolon kanseri takip etmektedir. İstatistikler, hayati kayıpların ise en çok akciğer, karaciğer ve mide kanserlerinden gerçekleştiğini göstermektedir.

Türkiye'de yaklaşık 500 bin kanseri hastası bulunuyor
Ülkemizde her yıl yaklaşık 175 bin yeni kanser teşhisi konulmaktadır ve bu hastalardan birçoğu ise erken teşhis edilemediği için maalesef hayatını kaybedebilmektedir. Şu an ülkemizde 500 bin kanser hastası bulunmaktadır. Kanserde erken tanı oldukça önemlidir. Ülkemizde ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer alan kanseri yenmenin yolu ise; öncelikle onu tanımak ve belirtilerini bilmekten geçmektedir. Kanserde erken tanı, tedavi ve korunma konusunda bilgi edinmek ve bunları hayata geçirebilmek önemlidir.

Kanseri önlemek için…
Yüzden fazla çeşidi ile bir hastalıklar grubu olan kanseri önlemede erken tanı çok önemlidir. Çoğu kanser türü artık etkin ve kolay uygulanabilen tarama yaklaşımları ile erken evrelerde belirlenebilmektedir. Erken evrede teşhis sağlanması ve uygun tedavi yöntemlerinin belirlenebilmesi için kanser tarama testlerine önem verilmeli ve bu konuda bir uzmandan yardım alınmalıdır. Kanseri önlemeden etkin yollardan biri de risk faktörlerini bilmek ve önlem almaktadır. Kanseri tetikleyen ana risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir:
• Radyasyona maruz kalmak
• Sigara içmek
• Alkol kullanımı
• Enfeksiyonlar
• Sağlıksız beslenme
• Yetersiz fiziksel aktivite

Kanser taramalarını ihmal etmeyin
Kanser tedavisinde erken teşhis yüzde 90 oranında başarı oranlarını arttırmakta ve kişinin hayatı kurtarılabilmektedir. Bunun için 40 yaş sonrasında kadınların meme ve rahim ağzı kanseri, 50 yaşına gelmiş erkeklerin ise prostat kanseri taraması yaptırmaları önerilmektedir. 50 yaş sonrası ise cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesin bağırsak ve akciğer kanseri için tarama yaptırması gerekmektedir.

Vücudunuzdaki değişiklikleri iyi takip edin
Kişinin bedenini iyi tanıması ve zaman zaman kendini incelemesi gerekir. Kanser türlerinin önemli bir kısmı sessizce ilerlese de birçoğu erken dönemde belirti vermektedir. Bu nedenle vücutta meydana gelen şu değişiklikler dikkate alınmalıdır:
• Vücutta ele gelen kitleler ve şişlikler
• Deri de fark edilen değişiklikler
• İyileşmeyen yaralar
• Bağırsak ve idrar alışkanlıklarındaki değişiklikler
• Beklenmedik, anormal kanamalar ve akıntılar
• Yutma güçlüğü ve hazımsızlık
• Ses kısıklığı
• Açıklanmayan kilo kaybı
• Ateş, halsizlik ve ağrı

Evde Yemek Yiyenler Daha Sağlıklı

Yoğun şehir yaşantısı içerisinde beslenme düzeni oluşturmakta ve evde yemek yapmakta zorlanıyoruz. Fakat sürekli dışarıdan beslenmenin de sonuçları ortada. Bu konuda yapılan yeni bilimsel araştırmalar eski bulguları ortaya yeniden koyuyor. 

Diyetisyen & Yaşam Koçu Gizem Şeber evde yemek yiyenler in dışarıda beslenenlere göre daha sağlıklı olduğunu belirtiyor. Evde yemek yiyenlerin şeker hastası olma riski daha düşük olduğunu belirten Şeber, sağlıklı beslenmenin 6 kolay yolunu da açıklıyor.

Ev yemeği yiyenlerin şeker hastası olma riski daha düşük

Amerika Kalp Vakfı'nın bu sene düzenlenen toplantısında açıklanan bir bilimsel çalışmanın sonuçlarına göre evde yemek yiyenlerin şeker hastalığına yakalanma riski daha düşük.

100.000 kişi üzerinde yapılan araştırmanın sonuçlarına göre; haftalık 11-14 ana öğününü (öğle ve akşam yemekleri) ev yemeği olarak tüketenlerin, haftanın yarısında öğünlerini dışarıda tüketen kişilere göre Tip 2 diyabete yakalanma riskleri %13 daha düşük. Aynı zamanda ev yemeği tüketen kişilerin 8 senelik araştırma süresince toplam aldıkları kilo çok daha az. Yani dışarıda beslenenler daha obez.

Evde Sağlıklı Beslenmenin 6 Kolay Adımı

Adım 1: Haftalık menü planlayın.
Her gün ne pişireceğim derdi aslında sağlıklı beslenmemizin önünde büyük engel teşkil ediyor. Plansız mutfak alışkanlıkları dışarıda daha fazla yemek yememize veya dışarıdan sipariş vermemize sebep oluyor. Öğle ve akşam yemeklerinizi haftalık olarak önceden planlamak, yoğun günlerde yemek planlama endişesinden sizi korur ve daha çeşitli beslenmenize olanak tanır. Aynı zamanda haftalık alışverişinizde sağlıksız besinler almanızı ve gereksiz harcamalar yapmanızı da engeller.

Adım 2: Buzdolabınızı düzenleyin.
Düzensiz bir mutfak ve buzdolabı, sağlıklı pişirme ve yemekten sizi uzaklaştırır. Bu nedenle öncelikle mutfak ve buzdolabınızı düzenleyerek işe başlayın. Kızartma tavası gibi sağlıksız pişirme araçlarından ve buzdolabınızdaki yüksek yağlı ve şekerli atıştırmalık, krema ve soslardan kurtulun. Buzdolabı ve mutfak düzeni, yemek yaparken işinizi kolaylaştıracağı için evde yemek yapma hevesinizin kırılmasını engeller.

Adım 3: Tarif takip etmek yerine metot geliştirin.
Günümüzde elimizi attığımız alandan yemek tariflerine ulaşmak mümkün. Ancak bazı tariflerin içeriğindeki malzemeler her zaman ulaşabileceğimiz kadar kolay değil, bazen de tarifin görüntüsünü sevsek de içerisinde yer alan besinleri sevmiyor olabiliyoruz. Karmaşık, zor ve yapım süresi uzun olan tarifler kısa zamanınız olan dönemlerde mutfakla küsmenize yol açabilir. Bu nedenle sürekli tarif takip etmek yerine sağlıklı pişirme metotları hakkında bilgi edinin. Daha lezzetli haşlama yapmanın yollarını veya fırınınızın yeni bir pişirme ayarını keşfettiğinizde uzun dönemli yeme alışkanlıklarınızı oluşturmak daha kolay olur.

Adım 4: Buzlukta sağlıklı besinler saklayın.
Şehir yaşamının koşturmacası içinde kimi zaman alışveriş yapmaya bile zamanımız kalmayabiliyor. İşte böyle acil durumlarda hemen pes edip dışarıdan sipariş etmek yerine buzluktaki hazineden yararlanabilirsiniz. Önceden haşlayıp buzluğa koyacağınız nohut, barbunya, kuru fasulye gibi baklagiller, kullanılmaya hazır sebze ve tavuk suyu küpleri, köfteler, et ve balık her zaman imdadınıza yetişir.

Adım 5: Yavaş pişirme metotlarından yararlanın.
Hala ülkemizde kullanımı yaygın olmayan yavaş pişiriciler ya da düdüklü tencereler veya rosto gibi yiyeceklerde saatlerce kurulan fırın ayarları. Bunlar gibi sağlıklı ve yavaş pişiren yöntemlerden yararlanarak eve geldiğinizde hazır ve sıcak yemeğe ulaşmanız çok kolay.

Adım 6: Yeni nesil sağlıklı pişirme araçlarından edinin.
Kullanımı kolay ve pratik yeni nesil düdüklü tencereler, buharlı ızgaralar ve sağlıklı kızartma yapmanıza olanak verecek cihazlar hem mutfakta ilhamınızı arttıracak hem de sağlıklı ve evde beslenmenizi kolaylaştıracaktır.

 
Blogger Templates