Subscribe:

Ads 468x60px

Bel, Boyun ve Sırt Ağrılarınız Varsa...

Yoğun iş temposu, duruş bozuklukları ve stres gibi faktörler bel, boyun ve sırt ağrılarının en önemli nedenleri arasında yer alıyor. Yaşamı durdurma noktasına getiren bu ağrılardan ilaç ya da fizik tedavi ile kurtulmak her zaman mümkün olmuyor. 

Enjeksiyon yöntemi ise ağrıların dindirilmesinde etkili yollardan biri olarak sunuluyor. Memorial Hizmet Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Emre Durdağ, ağrılardan kurtulmak için kullanılan girişimsel tedaviler hakkında bilgiler verdi.

Ameliyat Gerektirmeyen Ağrılarda Uygulanıyor

Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi, girişimsel ağrı tedavisini genellikle omurgaya yapılan enjeksiyon müdahaleleriyle uygular. Özellikle bel ve boyun bölgesinde kronik hale gelen ağrılardan kurtulmak için ameliyattan önce son çare olarak görülmektedir. Polikliniklere başvuran ağrılı hastaların bir kısmı için ameliyat gerekmektedir. Hastalardan bir bölümü ise uygun fizik tedavi ve ilaçlara rağmen ağrıları ile başa çıkamamaktadır. Ameliyat gerektirmeyen ancak diğer tedavi yöntemleri ile kontrol altına alınamayan ağrılarda, girişimsel yöntemler önemli bir alternatif oluşturmaktadır.

Seçilecek Yöntem Tedavi İçin Önemli

Girişimsel ağrı tedavisinden önce, hastaların iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Uygun tetkikler ile ağrı kaynağı olabilecek bölgeler tespit edildikten sonra uygulanacak girişimsel yöntem belirlenmektedir. Ağrıları geçirmek için omurga veya ağrıyan bölgeye değişik ilaç rejimleri içeren enjeksiyonlar uygulanmaktadır. Bu enjeksiyonlar ağrının kesin kaynağının belirlenmesi ve tedavisinde büyük önem göstermektedir. Bunun yanı sıra, radyo frekans veya plazma yöntemiyle, ağrı yaratan bölgenin sinirlerinin yakılması esasına dayanan girişimsel yöntemler de kullanılmaktadır. Daha önce ameliyat olmuş, takiben sinir üzerindeki yapışıklıklara bağlı olarak ağrıları tekrar eden hastalarda uygulanan epiduroskopi yöntemi de ileri ağrı girişimleri içerisinde sayılabilir. Bütün bu yöntemler hasta ile konuşulup belirli bir düzen ve sıra içerisinde uygulanmaktadır.

Ağrı tedavisinin uygulanabilmesi için, ağrı sebebinin ameliyat gerektirmeyecek bir durum olması gerekmektedir. Belirtiler sonucunda yapılan tetkikler ameliyatı işaret ediyorsa girişimsel yöntemler yetersiz kalmaktadır. Bunun dışında kronik ağrı çeken her hastaya, girişimsel ağrı tedavisi uygulanabilmektedir. Kronik bel, boyun, sırt ağrılarında, ilaca dirençli baş ağrısında, siyatik sinir sıkışıklıklarında vetükenmişlik sendromu olarak bilinen fibromyaljide girişimsel ağrı tedavisi olumlu sonuçlar vermektedir.

Tedavi Süresi Kişiye Göre Değişiyor

Tedavi süresi ise ağrıya neden olacak durumların, her kişide farklılık göstermesi nedeniyle değişebilmektedir. Hastaların tedaviye verdiği tepki de tedavi süresi açısından önemlidir. Girişimsel tedavi uygulanan hastanın, sürekli ve yakından takibi tedavi sürecinde etken bir rol oynamaktadır. Sürekli takip sayesinde, tedaviyi sürdüren uzman, ağrıyı kontrol altına alamadığı durumlarda farklı yöntemler uygulayabilmektedir.

Hasta 3 Saatte Taburcu Olabiliyor

Girişimsel ağrı tedavisi hijyen açısından ameliyathane ortamında yapılmaktadır. Lokal anestezi ile gerçekleştirilen enjeksiyonlar sırasında uygulanan tedavilerin hastaya anlatımı çok önemlidir. İşlemin bitmesinin ardından yapılan muayene sonrası hasta 2-3 saat içinde taburcu edilmektedir.

Ne Zaman, Nasıl Hayır Demeli?

Günümüz koşulları, zamana karşı yarışan bireyi aşırı bir yük ve baskı altında bırakıyor. 

Suçluluk duygusu, içsel çatışma veya “yapabilirim” yanılgısıyla hayır yerine evet demek ve daha fazla talep karşısında hayır demeyi öğrenmek günümüzde kişinin kendi için yapabileceği en büyük iyiliklerden biri olarak ortaya çıkıyor. Peki bulunduğu ortamda farklı duygularla “hayır” yerine "evet" diyen kişiyi maruz kaldığı durumlar sonrasında neler bekliyor ve nasıl etkileniyor?

Nasıl Hayır Demeli?

Hayır demeyi öğrenmenin ve uygulamanın maruz kalınan stres düzeyini düşürmeye ve kişinin hayatındaki önemli şeylere vakit ayırmasına yardımcı olacağını vurgulayan Neolife Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bora Telaferli, “Birisine hayır demek kişiyi umursamaz, bencil ve diğer kişilere sırtını dönmüş olarak görünmesine neden olabiliyor. Bazen bu durumların altında beğenilmemek, hoşlanılmamak, eleştirilmek, reddedilmek, dışlanmak ve bir arkadaşlığı kaybetmek korkusu yatabiliyor. İlginç bir şekilde hayır diyebilme becerisi özgüven ile yakın bir ilişki içinde bulunuyor. Öz-güven ve öz-saygısı düşük olan kişiler sıklıkla başkalarına karşı çıkma konusunda sıkıntı duyuyor ve başkalarının gereksinimlerini kendilerininkinin önüne koyma eğilimi içinde oluyor.

Kişi başkaları için yaşayan birisine dönüştüğünü hissettiğinde, kendi öz-değeri diğer insanlar için yaptıklarına bağımlı hale gelebiliyor. Böylece zaman içinde çevrede kişinin her daim hazır olmasını ve taleplerinin karşılamasını bekleyen bir çember oluşuyor. Hayır diyememenin kişi üzerinde yorgunluk, baskı altında hissetme ve fevri hissetmesine neden olabiliyor” diyor.
Hayır demek, evet demeye göre daha sağlıklı bir seçenek olarak ortaya çıkıyor. Kişinin evet demeye devam etmesi taleplerin sayısının artmasına, stres düzeyini düşürememesine ve kişinin önem verdiği şeylere zaman ayıramamasına neden olabiliyor. Hayır demek belki en kolay yol olmasa da, kişinin stresini azaltmayı, sorumlukları daha iyi yerine getirmeyi, yeni ilgi alanları edinmeyi sağlıyor. Telaferli, aşırı yük ve fazla stres altında kalmanın ve bunlardan evet diyerek kurtulacağını düşünmenin, kişinin kendisini hasta ve tükenmiş hissetmesine neden olduğunu vurguluyor.

Ne Zaman Hayır Demeli?

Hangi faaliyet için vakit ve enerji harcamanın değer olduğunu kestirmek bazen güç olabiliyor. Kişinin karşısına çıkan yükümlülükleri ve fırsatları değerlendirmek için belli stratejilerden yararlanmasını tavsiye eden Telafeli, şu önerilerde bulunuyor:

• En önemli olanı bulup, üzerine odaklanın. Yeni bir söz vermeden önce yükümlülük ve önceliklerinizi gözden geçirin. Sizin için çok önemli olduğunu hissediyorsanız, gerçekleştirin; yoksa pas geçin.
• Evet-stres oranını tartın. Vereceğiniz yeni söz, size kısa vadeli, anlık bir yük mü getiriyor, yoksa sizi aylar sürecek ek bir stres altına mı sokuyor? İkincisi söz konusu ise, evet demek yerine başka ne seçenekler olduğunu tekrar gözden geçirin.
• Değerlendirmeleriniz sırasında suçluluk duygusundan arının.
• Değerlendirdiğiniz konunun üzerine yatın. Yanıt vermeden önce kendinize zaman tanıyın.

Nasıl Hayır Demeli?

Hayır derken kısa ve öz olmaya özen gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Telaferli; “Hayır” uygun olmayan görevleri üstlenmemenizi sağlayacak olan basit, tek ve güçlü bir sözcüktür. Her zaman durum bu kadar basit olmayabilir. Ama unutulmamalı ki “hayır” sözcüğü kesindir, kullanmaktan korkulmaması gerekir. Onun yerine “emin değilim”, “yapabileceğimi sanmıyorum” gibi muğlak ifadeler ileride evet diyebileceğiniz şeklinde yorumlanabilir.

Hayır derken, reddetme nedeni ile ilgili uzun açıklamalar yapmaktan ve kendinizi haklı göstermeye çabalamaktan uzak durun. Dürüst, saygılı ve kararlı duruş karşıdaki kişinin yanıtı kabullenmesi açısından oldukça önem taşıyor” diyor. Daha önce sosyal hayatta evet demeye alışan bireyler için hayır demek o kadar kolay da olmayabiliyor. Ancak hayır demeyi öğrenmek yaşamı kolaylaştırıyor ve stresi azaltıyor.

Kış aylarında saç bakımı nasıl yapılmalı?

Güzelliğin ve bakımın göstergesi olan saçlarınıza ne kadar önem gösteriyorsunuz? Özellikle yaz boyunca deniz, havuz ve güneş nedeniyle yıpranan, pürüzlenen, kırılan saçlarınızı hava koşullarının daha da ağırlaştığı kışa hazırladınız mı?

Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Funda Ataman'dan kış aylarında saç bakımının nasıl yapılması gerektiğini öğrendik…

Saçlarım Sağlıkla Parlasın Diyorsanız…

• Saçınızı seyrek yıkayın. Fazla yıkamak saçı kurutur, kırılarak yıpranmasına neden olur. 3 günde bir yıkamak büyük şehir yaşamanın kirli havasında zorunludur. Temiz bir çevrede yaşama olanağınız varsa bunu 5 günde bire çıkarabilirsiniz.
• Ergenlik çağındaysanız ya da yağlı ve kepekli bir saçınız varsa saçınızı 2 günde bir yıkamanız gerekir.
• Saç dipleri ve saç üzerinde yer alan asit ve koruyucu lipit tabakayı erittiği için saçınızı çok sıcak suyla yıkamayın. Ilık suyu tercih edin.
• Saç kurutma makinesini yüksek sıcaklıkta çalıştırmayın. Yüksek sıcaklık, fön çekmek ve aşırı sıcak maşalarla saçı şekillendirmek zararlıdır.
• Saçınızı çok gergin bağlayan ağır toka ve taçlar kullanmayın. Bu şekilde kullandığınız toka ve taçlar saçlarınızın köklerinden çekilmesine ve kopmasına neden olur.
• Saçınızı sabunla yıkamayın. Sabun alkali içerdiği için cildi kurutarak mantar ve bakteri üretimine neden olur.
• Saçlı deri tipinize (normal, kuru, yağlı) göre şampuan seçin.
• Saçınızda sedef, ekzema gibi özel bir hastalığınız varsa ya da dökülme gibi bir problem yaşıyorsanız dermatoloğunuzun önereceği kükürt ve katran içeren; mantar ve bakterilere karşı koruyucu özelliği olan ilaçlı şampuanları kullanın.
• İkisi bir arada şampuanları kullanmayın. İkisi bir arada şampuanların kullanımında saç kremi saçta kalması gerektiğinden daha az süre kaldığı için nemlendirme etkisi yeterince olmaz.
• Saçınız çok kuruysa 10 günde bir maske uygulayın.
• Saç dökülmeniz yoğunsa saçınızı beslemek için dermatoloji uzmanınızın önerdiği biotin, çinko, selenyum, metionin, E, B, D vitaminlerini içeren destek ilaçları kullanın.

Kuru Saçlar İçin Nemlendirici Saç Maskesi
Malzemeler
Yarım su bardağı saf zeytinyağı
10 damla limon
Yarım su bardağı saf zeytinyağına 10 damla limon sıkarak hazırladığınız karışımı tüm saçınıza dipten uca kadar uygulayın. Yarım saat beklettikten sonra ılık suyla 1 defa şampuanlayarak yıkayın.

Yağlı Saçlar İçin Nemlendirici Saç Maskesi
Malzemeler
Yarım su bardağı su
Yarım su bardağı elma sirkesi
Yarım su bardağı su ve elma sirkesini karıştırarak tüm saçınıza dipten uca kadar uygulayın. Yarım saat beklettikten sonra ılık suyla 1 defa şampuanlayarak yıkayın.

Yıpranmış Saçlar İçin Nemlendirici Saç Maskesi
Malzemeler
Yarım su bardağı badem yağı
2 yumurta sarısı
10 damla limon
Tüm malzemeleri karıştırın. Hazırladığınız karışımı tüm saçınıza dipten uca kadar uygulayın. Yarım saat beklettikten sonra ılık suyla 1 defa şampuanlayarak yıkayın.

Erkeklerde cinsel sorunlara neden oluyor

Diyabetin gözlere, böbreklere verdiği yan etkiler birçok kişi tarafından bilinse de hastalığın çok bilinmeyen yan etkileri de bulunuyor. Bunlardan bir tanesini de hastalığın erkeklerde neden olduğu cinsel ve ürolojik sağlık sorunları oluşturuyor. 

Toplumumuzda diyabete bağlı ürolojik sorunların oldukça yaygın olduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdem Türemen ve Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Cüneyt İşeri, "Sağlıklı erkeklerde cinsel işlev bozukluğu oranı yüzde 32 iken, tip 2 diyabetlilerde bu oran yüzde 46'ya çıkıyor. Neyse ki, günümüzdeki tedavi yöntemleri ve şekerin kontrol altına alındığı yaşam şekliyle bu sorunların önüne geçilebiliyor" dedi.

Diyabete bağlı ürolojik sorunların görülme sıklığı yüksek olsa da hem hasta hem de hekim açısından diyabete bağlı öncelikli komplikasyonlar kontrol altına alınırken, ürolojik sorunlar biraz daha arka plana atılabiliyor.

Hastaların fiziksel sağlıklarıyla birlikte ruhsal sağlıklarını da etkileyebilecek bu durumun diyabetlilerde ön planda tutulması gerektiğini ve tedavisinin mümkün olduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdem Türemen ve Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Cüneyt İşeri, diyabetli erkeklere rehberlik edecek önemli bilgiler paylaştı.

DİYABET, CİNSELLİĞİ NEDEN ETKİLİYOR?
Diyabetlilerde görülebilen beyin, omurilik ve sinirlerdeki hasar (merkezi ve periferik nöropati), duyusal sinirleri etkilediği gibi otonom sinir sistemini (haberdar olmadığımız, bilincin dışında çalışan sinir sistemi; kalp ve diğer organlar gibi) de etkileyebiliyor. Dolayısıyla nöropati ile ereksiyonu sağlayan sinir iletisinde meydana gelen bozukluk ve damar iç yüzeyindeki işlev bozukluğu ereksiyon problemlerine yol açıyor. Erektil işlev bozukluğu başarısızlık endişesine, bu ise cinsel isteksizliğe neden oluyor. Diyabet, metabolik ve psikolojik nedenlerle isteksizliğe yol açsa da esas olarak, erektil işlev bozukluğunun dolaylı etkisiyle cinsel isteksizliği beraberinde getiriyor.

CİNSEL İSTEKSİZLİĞE NEDEN OLUYOR
Diyabetin neden olduğu cinsel sorunları erektil işlev bozukluğu ve böylece dolaylı olarak ortaya çıkan cinsel isteksizlik oluşturuyor. Diyabetin neden olduğu diğer ürolojik sorunlar arasında nöropatik mesane (sinirsel kökenli mesane işlev bozukluğu) ve ürolojik enfeksiyonlara eğilim yer alıyor.

TEDAVİSİ VAR
Diyabetli erkeklerde oluşan cinsel ve ürolojik sorunlar, ağızdan alınan birtakım ilaçlar, penise yapılan iğne (intrakavernöz enjeksiyonlar), vakum cihazları ve penis protezleriyle tedavi edilebiliyor. Yapılan bu tedavilerde ilaç tedavisi ile peniste süngersi cisim damarlarının genişlemesi artırılıyor. Vakum cihazları ile penis basıncını düşürüp penisin kanla dolması kolaylaştırılıyor. Tedavi için penise yapılan iğne ise oral ilaçlar bulununcaya kadar kullanılan ve günümüzde de bazı kişilerde uygulanan, benzer etkili maddelerin uygulandığı bir tedavi yöntemi. Şayet bu yöntemler başarılı olmazsa ya da hasta bunları uygulayamazsa, başvurulabilecek diğer bir tedavi seçeneği ise penis protezi oluyor.

SAĞLIKLI BİR CİNSEL YAŞAM İÇİN BU ÖNEMLERE DİKKAT
Yaşamla tamamen iç içe olan cinsellik, ruhsal ve fiziksel olarak tam sağlıklı olmayı gerektiriyor. Erektil işlev kaybı, diyabetin üçüncü sıklıkta görülen komplikasyonu olmasına karşın, yaşam kalitesini en çok etkileyen komplikasyon olarak kabul ediliyor. Bu nedenle erkeklerin, diyabete zemin hazırlayan sağlıksız beslenme ve fiziksel aktivite yokluğundan özellikle kaçınmaları, sağlıklı bir cinsel yaşam için alabilecekleri en kritik önlem olarak belirtiliyor. Erkeklerin bu tür sorunlarla karşılaştıklarında, takip ve tedavilerini mutlaka kanıta dayalı tıp uygulamalarının yapıldığı merkezlerde sürdürmeleri öneriliyor.

Mutfakta herkesin yaptığı amatör yanlışlar

Yemek.com biri bize anlatmadan bilemeyeceğimiz önemli mutfak kuralları konusunda aydınlatıcı bir mini rehber hazırladı. 

Listede makarnayı soğuk suya tutmaktan, etin marinasyon suyunu yemeğe eklemeye kadar zaman zaman hepimizin yaptığı yanlışlar, nedenleri ve doğruları yer alıyor. Bu yanlışlar kimi zaman yemeğin lezzetini kaçırıyor, kimi zaman ise sağlığımızı tehlikeye atıyor.

Son zamanlarda evde yemek yapmak artık 7'den 70'e herkesin ilgi alanına girmeye başladı. Çoğumuz evde deneme yanılma yöntemiyle ilerliyoruz; bazen de fark etmeden harikalar yaratıyoruz. Fakat biri bize söylemediği takdirde bilmemizin çok mümkün olmadığı bazı kurallar da var. Onları zaman zaman hepimiz atlıyoruz. Yemek.com, bu fikirden yola çıkarak, Çok Basit Gibi Görünen Ama Mutfakta Herkesin Yaptığı 12 Amatör Yanlış başlığını hazırladı. Bu yanlışlardan ders aldığımızda, yemeklerimiz hem daha leziz hem de daha sağlıklı olacak.

Makarnayı haşladıktan sonra soğuk suyla durulamak

Bu, makarna üzerinde tam da bir 'soğuk duş' etkisi yaratıyor; vitaminini, besin değerlerini ve lezzetini kaydediyor. İşin doğrusu, makarna suyunu süzüp sosla karıştırmak. Sosunu içine çeken makarnalarınız daha leziz ve yine tane tane olacaktır.

Önce sarımsağı, sonra soğanı atmak

Yemeklerde sarımsak kullanacaksanız, kavurma işlemi sırasında önce soğanları atmalı, onlar biraz yumuşadıktan sonra sarımsakları eklemelisiniz. Aksi takdirde sarımsaklar yüksek sıcaklıkta uzun süre kalamadıklarından yanar.

Haşlanan et henüz pişmeden tuz atmak

Haşlama yemeklerde et henüz pişmeden tuz atarsanız et sertleşecektir. Bu yüzden en iyisi yemeğin tuzunu et piştikten sonra, en son safhada atmak.

Salata sosunu salatayı yaparken eklemek

Çıtır çıtır yeşilliklerle özen bezen yaptığınız salatayı daha hazırlama aşamasında hemen soslarsanız, o çıtırlık gidecek ve salata pörsüyecektir. Bunun için en iyisi sosu salatayı servis etmeden hemen önce dökmek.

Buzluktan çıkan eti direkt ocağa atmak

Et bu şekilde daha fazla su salar ve lezzetini kaybeder. Doğrusu eti oda sıcaklığına yakın hale gelene kadar dışarıda bekletmektir. Fakat uzun süre oda sıcaklığında kalan et bakteri oluşumuna neden olabileceğinden arada sırada et yeterince çözülmüş mü diye kontrol etmekte fayda var.

Pilav yaparken pirinçleri kısa süre yıkamak

Pilav yapmadan önce pirinçleri duru suyu çıkana kadar, nişastası gidip süzgeçten şeffaf su akmaya başlayana kadar yıkamalısınız. Aksi takdirde Türkiye'de pilavın bir numaralı başarı kriteri olan 'tane tane olmuş' övgüsünü duymak zorlaşır.

Eti kısık ateşte mühürlemek

Kısık ateşte mühürlediğinde et suyunu hapsetmez ve lezzetinden ödün verir. Doğrusu, yüksek ateşte mühürlemektir.

Fırını içine kek ya da kurabiye koyduğunda çalıştırmak

Fırın soğuk olduğunda kek ya da kurabiye üzerindeki yağı bırakır ve kalıp tutmaz. Siz en iyisi tariflerdeki 'önceden ısıtılmış fırında' ibaresine dikkat edin.

Kek yaparken yumurtaları çok çırpmak

O yumuşacık kekler elbette ki özen ve ilgi istiyor. Hamurun içine koyduğunuz yumurtaları gereğinden fazla çırparsanız kekiniz kabarmaz. Şeker taneleri eriyinceye kadar çırpmak yeterlidir.

Sebzeyi yıkadıktan sonra direkt tencereye atmak

Sebze yemeği yaparken, sebzeleri yıkadığınız gibi tencereye atarsanız yemeğiniz sulanır, lezzeti azalır. Bu nedenle sebzeleri önce kurulamakta fayda var. Aynı nedenle kabak ve benzeri sebzelerin çekirdeklerini de çıkartmalıyız.

Etin marinasyon suyunu yemeğe eklemek

Lezzetli olsun diye birçok kişi bu hatayı yapar. Oysaki lezzetin ötesinde sağlığımızı da tehlikeye atıyor olabiliriz. Çiğ etin beklediği marinasyon suyunda bakteri oluşur. Bu nedenle en iyisi o suyu dökmek. Yine aynı mantıkla çiğ ette kullandığımız kesme tahtası ya da bıçak gibi aletlerle de pişmiş eti temas ettirmemeliyiz.

Sütlü tatlılarda ilk başta şekeri koymak

Sütlü tatlılarda şeker erken koyarsanız sütün içerisindeki protein yapısının bozulmasına neden olur. En doğrusu şekeri karışıma en son eklemektir.

Kendinize Yatırım Yapma Zamanı

30 lu yaşlarda olamaz galiba yaşlanıyorum , 40 lı yaşlarda keşke daha önce kendime baksaydım dememek için henüz gençken cildin korunması gerekiyor.

KadıköyŞifa Sağlık Grubu Ataşehir Hastanesi Kaliteli Yaşam Polikliniği Direktörü Dr. Yasemin Savaş, Cilt dokusuna ne kadar erken özen gösterilirse ilerleyen yaşlarda o kadar iyi yanıt alınabileceğini vurguluyor

Cilt 20 li yaşlarda gelişimini tamamlar. Bu yaşlarda kollajen üretimi maksimumdadır ve cilt sağlıklıdır. Ancak , bazen cilde yeteri kadar özen gösterilmediğinden bazen de hormonal nedenlerden karşımıza akne sorunları, izleri çıkabilir. Sağlıklı beslenme, spor , güneşten korunma , özel cilt bakımları , sigara, alkoldan uzak durmak gibi bir takım tedbirler ile doktor muayenesinin ardından yine doktor önerisiyle uygun ürünler kullanarak evde bakım ve temizliğinin yapılması ile cildi daha sağlıklı hale getirir ve ileri yıllara taşımış oluruz.

Cildi korumak için en önemli faktörlerden bir tanesi güneşin zararlı etkilerinden korunmaktır. Güneş koruyucunuz UVA ve UVB filtreleri ve minimum 15 koruma faktörü içermelidir. Güneş koruyucular dışarı çıkılmadan 15 dakika önce uygulanmalı, terleme ya da suyla temas sonrası tekrar sürülmelidir.

Sigara kullanımı vücudumuzda genel yaşlanma sürecini hızlandıran biyokimyasal değişikliklere neden olur. On yıldan uzun süre günde ortalama 10 sigara içen kişilerde deri yaşlanması hızlanır. Sigara dumanı derimizi besleyen damarları daraltır. Oksijen ve A vitamini gibi gerekli besinlerin deriye ulaşmasını azaltır. Sigara, kolajen ve elastinin yapısını da bozar. Sonuç olarak cilt erken sarkar ve kırışır.

20 li yaşlarda ancak patolojik bir neden varsa estetik cerrahi önerilir. Ayrıca , bu yaşlarda ince dudakları daha belirgin hale getirmek için dudak dolgusu, akne izleri ve canlandırma, peelingler , soruna yönelik özel cilt bakımları ve akne bakımları yapılabilir.

Sorunlar küçükken başa çıkmak gerekir….

30 lu yaşlarla beraber cildimizde destek ihtiyacı başlar. Bu ihtiyacın karşılanması cildin yıpranmasını , kırışıklık , lekelenme, elastikiyet kaybı ve çizgilerin derinleşmesi gibi bazı sorunların çözümüne destek olur. Bu yaşlarda kontrol edilemeyen mimikler, alındaki enine kırışıklıklar ve kaş ortasındaki dikine çizgiler , kaz ayakları , düşen kaşları hafifçe yukarı kaldırmak için bazı uygulamalar yapılabilir. Botoks, anti-aging cilt tonu düzensizliği veya leke tedavisi amaçlı peelingler , karbon peeling ve koruyucu lazer uygulamaları , ince dudakları ya da elmacık kemikleri belirginleştirmek , yüzde lifting sağlamak yüz ovalitesini biçimlendirmek için dolgu , nemsizlikle başa çıkmak , kollagen , elastin , HLA üretimini artırmak için PRP , gençlik aşısı veya mezolift , gıdı için lipoliz , radyo frekans (ütüleme ) bun uygulamalardan bazılarıdır. Ayrıca bu yaşlarda boyun ve ellerde de ince kırışıklık, kuruluk başlar ve bunlara yönelik tedavilerde önerilir.

Medikal estetiğin doğru zamanı…..

40 lı yaşlar medikal estetiğin en doğru zamanıdır. Yüz bölgesinde önce orta yüz , ardından göz altı ve en son elmacık bölgesinde yağ kayıpları başlar ve bu kişiyi olduğundan daha mutsuz ve yorgun gösterir. Bu yaşlarda yağ kayıplarına derin çizgilerde eşlik eder. Boyunda , dekoltede de nem kayıpları , ince çizgilenmeler kırışıklıklar oluşur. Ayrıca , ellerde de yağ kayıpları , damarların belirginleşmesi ve lekeler ortaya çıkar. Bu yaşlarda alın ve göz çevresine botoks -dolgu kombinasyonları , hacim kaybına bağlı bozulan ovalitenin tekrar oluşturulması için fokuslu USG , örümcek ağı ve altın ip , fraksiyonel lazer , hacimlendirici dolgu uygulamaları, cilt bakımları yapılabilir.

50 li yaşlarda ise; Menopoz sonrasında östrojenin azalmasıyla hızlı yaşlanma olur dolayısıyla bu döneme kadar iyi bakılmış bir cilt bu dönemi daha az hasarla geçirir. Yağda kayıp oranları daha da artar . Yüz ovalitesini iyice kaybeder yorgun ve üzgün ifade yüze iyice oturur. Ovalitesini kaybeden yüz kare yüz şeklini alır. Yorgun ve üzgün görünüme sebep olan yağ dokusu kayıpları için yoğun dolgular , alındaki enine kırışıklar, göz çevresindeki kaz ayakları ve kaşlara botox, cilt tonu eşitsizliği, leke ve anti-aging için kimyasal peelingler, ciltte canlılık nemlenme kapasitesini daha fazla artırmak , kollagen, PRP , yoğun kombinasyonlu mezolift veya gençlik aşısı, bozulan yüz ovalitesi için örümcek ağı ve altın ip , fraksiyonel lazer , iğneli radyofrekans yöntemi yapılabilir.

Hem Fit Hem de Sağlıklı Bir Anne Olabilirsiniz!

Kadın bedeni, tükettiği besinlerden bazı şeyleri çok bazılarını daha az ister. Bir kadın bedeninin sağlığını sürdürebilmesi için besin öğelerine ihtiyacı vardır. Kadınlık süreci boyunca bazı ihtiyaçları farklılık gösterse de, kadın beslenmesinin temel çizgileri aslında çokta değişmez.

Diyetisyen & Yaşam Koçu Gizem Şeber'den özel öneriler!!

Enerji İster: Ama kararında

Kadın bedeni yaşantısının her döneminde erkeklere kıyasla daha fazla yağ depolamaya meyillidir. Ergenlik dönemi ile depolanmaya başlayan yağ dokusu yaş ilerledikçe enerji alımına dikkat edilmediğinde şişmanlık riski oluşturur. Kadınlık hormonlarının yağ depolama yetisini arttırması aslında metabolizma hızını da etkiler. Yağ hücreleri kas hücrelerine kıyasla daha az enerji harcadığından ötürü kadın bedeni erkek bedenine göre daha az enerji harcar yani kadınların metabolizmaları erkeklere nazaran yavaş çalışır. Erkek kardeşiniz, babanız veya erkek arkadaşınız karşınızda sizin iki katınız kadar yerken sizin sinirlerinizin bozulmasının da temel nedeni metabolik hız farkıdır.

Kadınsanız, vücudunuzun besinlerden istediği erkeklere kıyasla daha az enerjidir. Fakat bu durum aç kalmanız veya 3 öğün salata yemeniz anlamına gelmez. Enerji ihtiyacınızın doğru saptanması için özel teknikler kullanılmaktadır. Bir diyetisyenden yardım alarak kişisel enerji ihtiyacınızı saptayabilirsiniz.

Kalsiyum İster: Hep Dikkat Gerektirir

Ergenlik çağında kemik gelişimi için son derece gerekli olan kalsiyum mineralini kadın bedeni çok sever. Çünkü yaşa bağlı olarak artan kemiklerden kalsiyum atımına DUR demesi gerekir. Ayrıca aylık periyotların sonlandığı dönemde durum daha da kritik hale gelir ve kalsiyum atımı hızlanır. Kemik kırılmalarına kadar varabilecek sağlık sorunlarından kaçınmak için vücudunuzun sesini dinlemeniz önemlidir. Günlük beslenme planınızda 2 su bardağı süt veya yoğurt ve 2 dilim peynir çeşitlerinden olmalıdır. Kadınlık sürecinde kalsiyum desteğine gerek duyabileceğiniz dönemler olacaktır, bu süreçte doktorunuzun önerdiği kalsiyum desteğini "önerilen" dozda ve sıklıkta kullanmanız önemlidir.

Folat İster: Anne olmak isteyenlerden

Kadınlık sürecinin en özel yolculuklarından biri olan gebelik döneminde, kadın bedeni B grubu vitaminlerden biri olan folata olan isteğini arttırır. Bu yoğun isteğin nedeni bebeğin sinir sisteminin tam gelişmesini sağlamak ve onu sakatlıklardan korumak amaçlıdır. Gebelerin günde 600 mikrogram, emzikli kadınların ise günde 500 mikrogram folat alması gerekir. Gebelik öncesi dönemde ve gebelik süresince folat desteği için bir doktora danışmanız gerekir. Koyu yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagilleri de sofra da ön plana çıkarın.

Demir: Sağlıklı bir "IRON" lady olabilmek için

Kadın vücudu aylık periyotlar sürdükçe demire daha fazla ihtiyaç duyar. Çünkü bu süreçte vücuttan demir kaybı gerçekleşir. 19–50 yaş arası bir erkeğin günlük demir ihtiyacı 8–10 mg iken, kadın bedeni günde 18 mg demir ister. Erkekler düşük demir ihtiyaçlarını kolayca karşılar. Peki kadınlar? Kadın bedeni, enerjiyi az demiri fazla isterken kendisini biraz çelişkili bir duruma sokmaktadır. Fakat sağlıklı beslenme ile çelişkiyi ortadan kaldırmak yine sizin elinizdedir. Kırmızı et ve diğer et grupları iyi demir kaynaklarıdır. Koyu yeşil yapraklı sebzelerde, kuru baklagillerde, kuruyemişlerde ve yumurta da ise vücutta daha zor kullanılan bir demir formu vardır. Bu demir formundan maksimum fayda için yapmanız gereken bu besinlerin yanında bir miktar et grubu besin ve C vitamininden zengin olan sebze ve meyveleri tüketmenizdir.

Okul Çocuklarının ve Annelerin Korkulu Rüyası: Bit...

Özellikle ilkokul çağında hangimiz bitlenmedik ki! Ya en yakın arkadaşımızdan ya da komşumuzun çocuğundan geçen ve misafirliğinden hiç hoşlanmadığımız bitlerle ilgili merak edilenleri Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Funda Ataman’dan öğrendik.

İnsanda 3 farklı bit tipinin hastalık yaptığını dile getiren Uzm. Dr. Ataman; ‘Bunlar, baş biti, vücut biti ve kasık bitidir. Bitler sanıldığının aksine atlayamaz ya da uçamaz. 3 çift bacağı olan 2 mm’den küçük kanatsız böceklerdir. Yakın temas ya da tarak, giysiler, çarşaf, şapka, cep telefonu, kulaklık gibi eşyalar ile bulaşabilir. Ev hayvanları insan biti için taşıyıcı değildir. Erişkin bitin ya da halk arasında ‘sirke’ denilen yumurtalarının görülmesi ile tanı konur.’ açıklamasında bulundu.

Küçük Ama Tehlikeli Olan Bitler ile İlgili Bilinmeyenler…
• Bit, tedavisinde kullanılan ilaçlara karşı direnç geliştirmesi ile tüm dünyada yaygın bir problemdir.
• Bit günde 5 kez pençelerini deriye geçirip, kan emer. Kan emdikten sonra kene gibi şişmese de, sindirdiği kanın etkisiyle ‘pas rengine’ döner.
• Bitin tükürüğü ve dışkısının deriye teması; kızarıklık ve kaşıntıya bazen de iltihaplı yaralara neden olabilir.
• Dişi bit, 1 aylık hayatının her bir gününde yaklaşık 6 adet yumurta üretir. Bitler yumurtadan ortalama
1 haftada çıkar. Bit tedavisinin haftada bir kez tekrarlanmasının nedeni budur.

• Baş biti çocuklarda daha sık görülür.
• Baş biti en çok ense ve kulak arkası saç derisinde bulunur.
• Kız çocuklar daha kolay bitlenir.
• Baş biti kan emme sırasında herhangi bir hastalık bulaştırmazken, vücut biti yaşam koşulları kötü, bakımsız insanlarda görüldüğü için savaş zamanlarında ya da fakir topluluklarda tifüs gibi bulaşıcı hastalıklara neden olabilir.
• Kasık biti cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Kasık tüylerinden başlayıp sakala dek tüm tüylü bölgelere yayılabilir. Erişkinlerden çocuk kirpiklerine bulaşma söz konusudur ve cinsel istismar bakımından uyarıcıdır.
• Başarılı bir tedavi için aile üyelerinin ve temasın söz konusu olduğu kişilerin; örneğin okul arkadaşlarının taranması ve tedavisi gerekir. Yine toka, taç, fırça, tarak, şapka, yastık, ev ve araba koltuklarının baş dayanan bölgelerinin silinmesi ve yıkanması gerekir.

Kalıcı etkili ilaçlar kullanılmalı
• İlaçlar kuru saça sürülmelidir. Bit suyla karşılaşınca solunum yollarını kapatır ve yarım saat nefes almadan kalabilir. Solunum yolları kapanınca ilaç bite nüfuz etmez ve öldüremez. İlaçlar solunumu felç ederek etkili olur. Yumurtalarda ilk 4 gün sinir sistemi gelişmediği için, bu felç edici ilaçların etkisi olmaz. Bu nedenle kalıcı etkili ilaçlar kullanılmalı veya 1 hafta sonra tedavi tekrarlanmalıdır.

• Tedaviye devam için canlı bitler görülmeli ya da saç derisine 1 cm mesafede beyaz, parlak, yapışık sirkeler saptanmalıdır. Saç derisinden uzak, kolay çekilebilen kuru ve gri sirkeler ölü olduğu için tedavi gerektirmez.
• Mekanik temizleme, yani bit ve sirkelerin elle ayıklanması ve sıkı dişli bit tarağı ile tarama ilaç kullanmaksızın iyileşme sağlayabilir. Bit tarağı ile tararken saçı su, sirke, zeytinyağı ya da saç kremi ile nemlendirme kolaylık sağlayacaktır. Bu tarama işlemi 3-4 günde bir 15-30 dakika süreyle tekrarlanmalı; saç temizlendikten sonra 2 hafta daha devam edilmelidir.

• Vazelin veya mayonez ile haftada bir, en az 10 dakika saçların kaplanması, yine ilaç gerektirmeyen alternatif çözümlerdir. Bu ürünler bol sürülmelidir, böylece bit nefes alamaz ve ölür.
• Yine 30 dakika süreyle saç kurutma makinesiyle sıcak hava uygulaması da denenebilir.
• Saçların kesilmesi bitin çok yoğun olduğu durumlarda düşünülebilir. Ancak tıraşın kız çocuklarında yaratabileceği mahcubiyet göz önünde bulundurulmalıdır.
• İlk tedavi uygulamasından sonra çocuk okula devam etmelidir. Okulda tarama yapılıp, bitlenmiş çocukların eş zamanlı tedavisi sağlanmalıdır.

Soğuk algınlığı atlatmakta C vitamini etkili mi?

Dengeli beslenmeyen ve yeterli C vitamini almayan kişilerin soğuk algınlığı geçirme riski ve grip gibi hastalıklara yakalanma riski daha yüksek.

Vitaminlerin ve minerallerin, bağışıklık sistemimiz üzerindeki etkileri yadsınamaz diyor, Diyetisyen Yaşam Koçu Gizem Şeber. Neredeyse her birinin ayrı bir görevi var. Vitamin ve mineral yetersizliklerinde vücut direncinin azaldığı, hastalıklara daha kolay yakalanıldığı ve hastalık süresinin daha uzun olabileceği uzun zamandır bilinen gerçekler. C vitamininin bağışıklık sistemi dışında da vücudumuzda önemli görevleri var. Ama bağışıklık sistemi için önemi ayrı.

Doku bütünlüğünü sağlayan kollejenlerin sentezinde görev alması ve vücutta demir mineralinin daha iyi kullanılması görevleri dahi bağışıklık sistemini destekleyen olgular. Bunun dışında antioksidan olması ve vücutta oluşan zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olması nedeniyle hem bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor hem de kansere karşı koruma sağladığı düşünülüyor. C vitamini yetersizliğinde; vücut direnci azalıyor, diş etlerinde kanama oluşabiliyor, damarlarda kanama kolaylaşabiliyor ve bazı vitamin ve minerallerin vücuttaki yararlı etkileri azalıyor.

Bilenin aksine portakal, mandalina, limon gibi turunçgiller C vitamini içerseler de, C vitamininin en zengin kaynağı değiller. Maydanoz ve asma yaprağı C vitamininin en zengin kaynakları. Fakat günlük tüketim miktarları genelde sınırlı olduğundan ötürü günlük gereksinimi karşılamakta yetersiz kalabiliyorlar. Çilek ve kuşburnu da C vitamini içeriği yüksek olan meyvelerden. Yeşil biber ve kivi diğer en iyi C vitamini kaynakları. Aynı oranda olmasa da bütün sebze ve meyvelerde C vitamini bulunduğunu da hatırlatmak gerek.
1 adet kivi, günlük C vitamini ihtiyacının yaklaşık %80’ini, bir adet portakal ise yaklaşık %49’unu karşılar.

KİMLER C VİTAMİNİ DESTEĞİ ALMALI?

Yapılan birçok bilimsel araştırmaya göre, uzun süreli ve yüksek tempolu egzersiz yapanların C vitamini takviyesi kullanması gerekebilir. Çünkü spordan hemen sonra vücutta serbest radikal –zararlı madde miktarında artış gözleniyor. Sigara içenlerin C vitamini ihtiyacı, sigara kullanmayanlara göre daha fazla. Çünkü sigara da vücutta zararlı maddelerin artmasına neden oluyor. Fakat bilinçsiz C vitamini takviyesi uzun dönemde böbrek taşı riski yaratabileceğinden ötürü, kişiler C vitamini takviyesi başlamadan önce mutlaka doktorlarına danışmalılar.

SOĞUK ALGINLIĞINDA C VİTAMİNİ KULLANILMALI MI?

Bu konudaki tartışmalar ve bilimsel çalışmalar hala devam ediyor. Finlandiya’da yapılan bir çalışmada, ek C vitamini almanın soğuk algınlığına yakalanma oranını %80’e kadar azaltabileceği belirlenmiş olsa da, bu çalışma yoğun egzersiz yapanlarda gerçekleştiği için, hareketsiz kişilerde sonuç net değil. Diğer çalışmalar da ise, soğuk algınlığı süresini kısaltmaya yardımcı olduğunu ancak hastalığın seyrini değiştirmediği ortaya çıkmış durumda. Günde 1 gram C vitamini alımının olumlu etkileri olabilir. Erkeklerin günlük C vitamini gereksinimi 90 mg, kadınların 75 mg’dır.

GÜNLÜK C VİTAMİNİ İHTİYACINIZI KARŞILADIĞINIZA EMİN OLUN!

C VİTAMİNİ KÜRÜ
1 porsiyonu günlük C vitamini gereksinmesinin tamamından fazlasını karşılar.
Karışık Meyve suyu (1 kişilik)
2 adet kivi
2 adet portakal
2 dilim ananas
Hazırlanışı: Bütün meyveleri yıkayın, soyun. Bütün malzemeleri blenderdan geçirin. Her seferinde taze hazırlayın, bekleme C vitamini kaybına yol açar.

Kadınlara daha güzel bir yaşam için 8 öneri

Kadınların hayattan daha fazla keyif almasını sağlayacak öneriler paylaşan Anadolu Sağlık Ataşehir Tıp Merkezi Merkezi Psikolojik Danışman Necmiye Doğruer, basit adımlar ile daha mutlu bir hayatın mümkün olduğunu hatırlattı. 

Yeni bir bakışaçısının mutluluğa bir kapı açacağını söyleyen Doğruer, “İnanması güç gelse debazı özel koşullar dışında, kadınların kendi yaşamlarını güzelleştirmesi ve iyileştirmesi yine kendi ellerinde. Dokunduğu her alana değer katan kadınlar, kendi hayatlarına dokundukları anda iyimeşmeyi hissedeceklerdir” diye konuştu.

Doğruer, daha mutlu bir yaşamiçin ipuçları verdi.

• Bedeninizi tanıyın; Bizi taşıyan bedenimiz özene ve bakıma ihtiyaç duyar. Bu nedenle bedeninizin size söylediklerine kulak vermeniz gerekir. Beslenmenize dikkat edip; spor, yoga ve meditasyon gibi çalışmalarla bedeninizi destekleyin. Bedeninizin varlığını, ritmini hissetmek ve bu yolla içsel bir bağ kurmak yaşamı algılayışınızı etkileyecektir.

• Kendinizi tanıyın; Sizi belirleyen özellikleri, güçlü ve zayıf yönlerinizi tanıyın. Kendinizi ancak “kendinizi tanırsanız” sevebilirsiniz. Kendinize dair gerçekleri görüp kabul etmek, içinizde oluşacak duyguyla sizi huzurlu ve mutlu bir geleceğe taşıyabilir.

• ‘Keşke’ ve ‘ama’ ları hayatınızdan çıkartın; Gelişmek ve gelişimle renklenen bir yaşam sürmek için “keşke” ve “ama” kelimelerini yaşamınızdan uzak tutun. Yaşam ileri giden bir süreçtir, geçmişi görüp ders çıkartmak iyidir fakat bu iki kelimenin alt anlamlarının da oluşturduğu baskının sıkışmışlığıyla geçmişe takılı kalmayın.

• İşinizi sevin ve önemseyin; Dişil özelliklerinizle iş dünyasında var olmanız sizi hem kendinize hem de yaşama yabancılaşmaktan koruyacaktır. Ancak iş dünyasının sizden beklediği “erkek gibi hissetme ve davranma” kalıbına girmemeye özen gösterin.

• Annenizle zaman geçirin; Kadınların gücü annesinden gelir ve kadınlar yeni oluşumlara, ilişkilere, büyümeye bu güçle yönelirler. Annenizden alabildiklerinizi büyük bir şükranla ve yeterlilik duygusuyla kabul edin.
Psikolojik Danışman
Necmiye Doğruer

• Kadın arkadaşlarınızla bol bol zaman geçirin; Kadınların birbirine verdiği destek ve yakınlık gerçekten çok kıymetlidir. Benzer duygularla benzer olayları yaşayan kişilerin bir arada olması destek ve güvenle yalnızlık hissini giderir.

• Destek istemekten çekinmeyin; İhtiyacınız olduğunda aile bireylerinizin özellikle de hayat arkadaşınızın desteğini istemekten, ihtiyacınızı dile getirmekten ve size gereken desteği almaktan çekinmeyin. Partnerinin desteğini alabilen kadın yaşamın getirdiği zorlukları daha kolay bir biçimde göğüsleyebilir ve ilişkisinden aldığı güçle özünden uzaklaşmadan yaşam mücadelesini sürdürebilir.

• Sevmeye odaklanın; Sevilmeyi değil sevmeyi yaşamınızda öncül kılın. Ama önce kendinizi sevin. Sevgi sadece severken oluşur. Kendisini sevebilen başkalarını da sevebilir. Her kim olursa ve nasıl özelliklere sahip olursa olsun, karşınızdakinin sizin gibi olmasını, size benzemesini beklemeden sevin ve kabul edin.

Yeni yılın 10 beslenme trendi


Sağlıklı bir yaşam sizin de hedefinizse, işe ilk olarak beslenme stilinden başlamanız gerekiyor. 

Yeni bilimsel gelişmeler ve Diyetisyen & Yaşam Koçu Gizem Şeber'in beslenme önerilerini dikkate alarak, yeni yılı sağlıklı beslenme yılı ilan edebilirsiniz.

İşe mutfaktan başlayın
Beslenme tarzınızı değiştirmenin yolu öncelikle mutfaktan geçiyor. Kızartma tencerelerinizden kurtulun. Mutfakta açılacak alana dumansız ızgara ve düdüklü tencere gibi sağlıklı pişirme araçları alın. Buzdolabını ve erzak dolabını şekerli ve yüksek yağ içeren her yiyecekten arındırın.

Daha az işlenmiş et
Dünya Sağlık Örgütü, günde 50 gram işlenmiş et (şarküteri veya tütsülenmiş et) tüketiminin kalın barsak kanserine yakalanma riskini yükseltebileceğini açıkladı. Yeni yılda işlenmiş et ürünlerini günde 50 gramın altında tüketmeye özen göstermek gerekiyor.

Daha fazla balık
Kaliteli bir protein kaynağı olmasının yanı sıra, omega-3 içeriği ile yılın yükselen besini balık. Çünkü omega-3'ün kalp sağlığına olan etkisinin yanı sıra, kilo vermeye ve korumaya olan olumlu etkisi kanıtlanmış durumda.

Balıkta çeşitlilik
Balık en sağlıklı besinlerden biri olsa da düşük cıva içerikli balık tüketmek önemli. Bu nedenle tek tip balık tercih etmek yerine farklı balık çeşitlerini tüketmek en sağlıklısı. Kabuklu deniz ürünleri ve uzun yaşayan büyük balıklar civa içeriği en yüksek olanlar.

Her gün bir koyu yeşil, bir kırmızı-turuncu sebze
Koyu yeşil yapraklı sebzeler, kalp sağlığı için de önemli olan folattan zengindir. Kırmızı turuncu sebzeler ise antioksidan etkili beta-karoten ve laykopen içerir.

Haftada 1 gün vegan olun
Kanada Sağlık Örgütü'nün önerisine göre haftada bir gün hayvansal kaynaklı gıda tüketmemek ve bitkisel protein alternatifleri olan kurubaklagil, kinoa, kuruyemiş, tofu gibi besinlere beslenmemizde daha fazla yer vererek daha fazla lif ve sağlıklı yağ tüketmek üzerine. Bu uygulamanın kalp ve sindirim sistemi sağlığını geliştireceği düşünülüyor.

Yeme krizi geldiğinde 5 dakika meditasyon
Aç olmadığınız halde atıştırmak istediğiniz durumların çoğu duygusal yeme ile ilgili olduğundan o an hissettiklerinize odaklanarak yapacağınız beş dakikalık bir meditasyonun bile yeme eğiliminizi azaltacağı biliniyor.

Egzersiz yapmak için motivasyon yaratmak
Düzenli egzersiz yapmayı alışkanlık haline getirmek en çok zorlandığımız konulardan biri. Kendinizi egzersiz konusunda motive etmekte zorlanıyorsanız grup aktivitelerine katılabilir veya egzersiz arkadaşı bulabilirsiniz. Son dönemlerde sık uygulanan egzersiz karşılığında bağış toplamak (Steptember, Adım Adım organizasyonları gibi) aynı zamanda birilerine faydalı olma hissi ile motivasyonunuzu yükseltebilir.

Alışkanlık listesi yapmak
İnsanın aynı zamanda en fazla üç alışkanlığı üzerine çalışabileceği ve değiştirebileceği biliniyor. Bu sene bir günde her şeyi değiştirmeye çalışmak yerine, kötü alışkanlıklarınızı listeleyip teker teker alışkanlıkları düzeltmek senesi.

İçecekten gelen kaloriyi azaltmak
Gün içerisinde içeceklerden alınan ortalama kalori 300 kalori civarında. Yaşamınızda sadece bunu değiştirmek 3 haftada yaklaşık 1 kg vermenizi sağlayacak. Şekerli içecekleri yaşamınızdan çıkarın ve kahvelere krema eklemekten vazgeçin.

Sanal diyet tuzağına düşmeyin!

Teknoloji sayesinde bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı günümüzde sağlık ve beslenme gibi özel uzmanlık gerektiren alanlarda dikkatli olmak gerekiyor. Sanal dünyadaki bilgi kirliliğine dikkat çeken uzmanlar, özellikle beslenme konusunda önemli yanlışlara düşüldüğü uyarısında bulunuyor.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gizem Köse, sağlık ve beslenme alanında pek çok kaynağın yer aldığı sanal dünyadaki bilgi kirliliğine dikkat çekti. Köse, şunları söyledi:

"Beslenme ve diyet adı altında bazı araştırmalar yaptım. Arama motorlarına beslenme yazdığımda 6 milyon 930 bin sonuç çıkıyor, diyet yazdığımda ise 681 bin sonuç var. Peki, bunların hepsi doğru olabilir mi? Beslenme yazdığımda ilk çıkan internet sitesi Sağlık Bakanlığı'na ait, iyi ki de öyle. Ama danışanlarımdan ve çevremden duyduğum kadarıyla kimse 'beslenme' diye araştırma yapmıyor.

Hangisi doğru?

Hızlı kilo verdiren sağlıklı diye tanımlanan ancak gerçekte öyle olmayan diyetlere odaklanarak arama motoruna 'diyet' ya da 'sağlıklı diyet listesi' yazıyor ve ilk 2-3 sayfaya göz atarak fikir ediniyor. Televizyonu açıyorum, sağlık programlarına bakıyorum, herkes diyetisyen veya beslenme uzmanı, herkes bir diyet öneriyor. Şöyle bir düşünün, her kafadan farklı ses çıkıyor, hangisi doğru? Size en mantıklı diyet gelen her zaman sağlıklı mıdır?

10 yanlış bilgi!

Yakın zamanda üniversitemizde bir panel düzenledik. Panelde gelen soruların da aslında bilgi kirliliğinin yarattığı karmaşadan kaynaklandığını gördüm. Doğru bilinen yanlışlar adı altında yaptığım görüşmelerde duyduğum yanlış bilgilerden 10 tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

- Yağsız beslenme kilo vermeyi hızlandırıyormuş. Yağ yemezsek, vücudumuzda yağ birikmez hatta haftada 2-3 kilo bile veririz.
- Karbonhidratlar olmadan da yaşarız. Ekmeği hayatımdan çıkardım, hemen kilo verdim. Bütün suçlu aslında ekmekmiş.
- Her gün sadece sebze tüketiyorum, hem kilo verdim hem de çok sağlıklıyım.
- Meyveler de kilo yapıyormuş hatta sağlığımızı bozuyormuş. Ara öğün olarak bile tüketmiyorum.
- Kırmızı eti hayatımdan çıkardım. Zaten et ürünlerinin de kanser yaptığı kanıtlandı, artık kırmızı et tüketmeden de sağlıklı olabilirim.
- Her gün spor yapıyorum, 1 saat koşuyorum 1 saat de yüzüyorum, kilo verdim. Daha da kilo vermek istiyorum o yüzden sporu artırmam lazım.
- Akşam 7'den sonra hiçbir şey yemiyorum 1 ayda 4 kilo verdim. Bence kimse akşam yemek yememeli.
- Yumurta kilo yapıyormuş, bir daha yumurta yemem.
- Su bile bana kilo yapıyor. Su içmediğimde kendimi daha dinç hissediyorum. İçersem de çok şişiyorum. Zaten çay, kahve içerken su alıyorum.
- Yeni bir diyet çıkmış. Yine ünlülerden biri 1 ayda 10 kg vermiş, incecik olmuş. Diyetinde bolca lahana yaprağının suyu varmış, detoks gibi. Detoks hızlı zayıflatıyor, bir daha da geri almıyorsun.

Beslenme kişiye özel programlanmalıdır

Yukarıdaki bilgiler size de tanıdık geldi mi? Denediyseniz bilgilerin yanlış olduğunu zaten anlamışsınızdır. Ama deneyemeyenler için de söyleyeyim, bunların hepsi yanlış bilgidir. Beslenme kişiye özel planlanmalıdır ve hedef hızlı kilo verme ise öncelikle kas kaybı önlenmelidir. Aç kalmak, fazla spor yapmak, tek yönlü beslenmek kalıcı kilo verdirmez.

Alışkanlıklarınızı adım adım değiştirin

Hayatınız boyunca zayıf kalabilmeniz için alışkanlıklarınızı değiştirmeniz gerekir. Kolay bir şey gibi gözükmese de adım adım uygulandığında alışkanlıklar değişir. Nasıl ki herkesin gözü mavi değilse, herkesin genetik ve fizyolojik yapısı da aynı değil. Kısacası popüler bilgiler ve diyetler vaatlerini gerçekleştirmez.

Doğru bilgiyi uzmanından öğrenin

Bilginin sözlük anlamı 'Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek' şeklinde açıklanıyor. Anlamdaki öğrenme, araştırma ve gözlem bilime dayandırılarak yapılmalıdır. Sağlıklı zayıflayıp dinç ve fit bir vücudunuz olmasını istiyorsanız internetten beslenmeyin. Bilgiyi doğru kaynaktan almak için beslenme uzmanınıza danışın.

Her yiyeceğin tadını bilin tabii ki ama az tüketin. Kilo yapıyor diye besinleri tamamen hayatınızdan çıkarmanız gerekmez. En sık karşılaştığımız yanlış bilgiyi düzelteyim. Şekerin kilo yaptığını bilim kabul ediyor ama aynı zamanda beyin enerji olarak sadece karbonhidratları kullanıyor. Beynin çalışması için her gün en az 120 gr karbonhidrat tüketmeliyiz. Sağlıklı beslenmenin kurallarında her besin grubunu tüketmeniz gerekiyor. İşin özü atalarımızın da dediği gibi 'Az olsun, öz olsun'. Bu durumda ben de şunu diyorum: 'Doğru bilgilerden beslenin'."

Alışveriş Bağımlısı Eşlere Öneriler

Sürekli alışveriş yapan, alışveriş bağımlılığı olan kişiler, eşlerinde psikolojik sorunlara yol açıyor. 

Eğer bir ilişkide iki taraf da takıntılı ve aşırı alışveriş yapıyorsa, sorun inkâr edilerek danışıklı dövüşe dönüyor. Her ikisi de sadece anı yaşayarak çatışmalardan kaçınıyor ve mutluluk oyunu oynuyor.

Uzmanlar alışveriş bağımlılığının tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlık olduğunu ifade ediyor.
Alışveriş yapmayı takıntı haline getiren, mutluluğu sürekli bir şeyler satın alarak bulacağını sanan alışveriş bağımlısı kişilerin, eşlerinde de psikolojik sorunlar yaşatabildiğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver, bu kişilerin alışveriş bağımlısı eşlerini mutlu edebilmek amacıyla sorunu görmezden gelebildiklerini söyledi.

Bağımlılık Görmezden Geliniyor!

Ünsalver'in verdiği bilgilere göre, eşi alışveriş bağımlısı olan eş, eşini mutlu edebilmek adına alışveriş sorununu görmezden gelebilir. Ya da bağımlı olan eş, alışveriş sorunu yaşayan eşinin duygularını ve mali davranışlarını kontrol ederek düşük olan özgüvenini artırabilir. Aslında alışveriş bağımlılığının diğer eş tarafından desteklenmesi evlilik ilişkisini güçlendirir gibi gözükse de, bu durum sorunun daha da derinleşmesine neden olur. Öyle ki bazı ileri vakalarda, alışveriş bağımlısı eşinin harcamalarını karşılamakta güçlük yaşayan kişi, bu durumdan kendisini sorumlu hissederek başkalarından borç almaya ya da kaynak oluşturabilmek için ek işler yapmaya yönelebilir. Öte yandan bağımlı olan eş, eşinin alışveriş sorununu açık bir şekilde konuşmaktan kaçınır çünkü kendisine kızmasından ya da terk etmesinden korkar. Alışveriş sorunu olan kişi ne kadar harcama yaparsa yapsın bir türlü mutlu olamayacak; bu durumda eşi de yetersizlik hissedecek, kendine güveni daha da azalacak, zamanla öfke ve pasif agresif davranışlar sergileyecektir.

Eşler Mutluluk Oyunu Oynuyor!

Bazen, eşlerin her ikisinde birden alışveriş takıntısı bulunabildiğini bu durumun, sorunu ikiye katladığını kaydeden Ünsalver, iki eşin de sorundan kaçarak mutluluk oyunu oynayabileceklerini belirtti. Ünsalver şöyle dedi:
"Eğer bir ilişkide iki taraf da takıntılı ve aşırı alışveriş yapıyorsa, sorun inkâr edilerek danışıklı dövüşe döner. Her ikisi de sadece anı yaşayarak çatışmalardan kaçınır ve mutluluk oyunu oynarlar. 'Parayı mezara mı götüreceğiz?' düşüncesi birikim yapmanın ya da iktisatlı davranmanın önünü tıkar. Alışveriş sorununu konuşmamak ya da görmezden gelmek için sessiz bir anlaşma imzalanmış gibidir. Bazen eşlerden birinin alışveriş yapması diğerini de tetikleyebilir. Koca, eve yeni model cep telefonuyla geldiğinde karısı ertesi gün alışveriş merkezine gidip o sabah gördüğü fakat pahalı olduğunu düşündüğü için almaktan vazgeçtiği ayakkabıları satın alabilir. Bazen de eşin alışveriş yaptığını görmek, diğer eşin yaptığı alışverişten duyduğu suçluluğu onarabilir. İki tarafın da sorunlu olması tablonun gizli kalmasına ve çözümün gecikmesine neden olur."

Alışveriş Bağımlılığı Tedavi Edilmeli

Alışveriş yapmayı bazı kişilerin eşi ile yaşadığı sorunlardan uzaklaşmanın bir yolu olarak gördüğünü belirten Ünsalver, eşle yaşanan sorunları çözmek için uzmandan destek almaları gerektiğinin altını çizdi. Eşin desteğinin tedavide iyileşme sürecini hızlandırdığını söyleyen Ünsalver, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Alışveriş sorunu olmayan eş, alışveriş sorunu konusunda olabildiğince şefkatli fakat aynı zamanda alışveriş davranışından kendini ayırmış olmalıdır. Eşinin bir sorun yaşadığını, bunun bir hastalık olduğunu görüp onu yargılamamalı, nasihatte bulunmamalı ama eşe destek vermek için alışveriş davranışına da eşlik etmemelidir. Eğer ağır düzeyde bir alışveriş sorunu varsa, eş aileyi koruyabilmek adına gerekirse kendi hesaplarını ayırmalıdır.

Sürekli borçları kapamak ya da alışverişleri görmezden gelmek sorunun yok olduğu anlamına gelmez. Çiftler, eş kurtarıcı rolünü üstlenmekten uzak durarak çökkünlük ve yıpranmaktan kendilerini koruyabilirler."

Kış Sebzeleri İle Bağışıklık Sisteminizi Güçlendirin

Hastalıkların arttığı, vücut direncinin düştüğü kış aylarında bağışıklık sistemini güçlendirmek için sağlıklı beslenmek en önemli koşullardan biridir. Vitamin deposu olan kış sebzeleri, hastalıklardan korunmak için uygun pişirme şartlarında hazırlanmalı ve doğru miktarda tüketilmelidir. 

Memorial Hizmet Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Aysu Aydın, kış sebzelerinin yararları hakkında bilgi verdi.

Yeşilleri bol bol tüketin
C vitamini vücuttan zararlı maddelerin atılmasını sağlayarak savunma sistemini güçlendirmektedir. Yeşilbiber, maydanoz, tere, roka, karnabahar, ıspanak, kuşburnu gibi besinler bol miktarda C vitamini içermektedir. Ispanak, içerdiği C, E ve B grubu vitaminler ve demir, magnezyum, fosfor, iyot mineralleri sayesinde bağışıklığı kuvvetlendirmekte ve soğuk algınlığına karşı korumaktadır. Kışlık sebzelerden pırasa C, K, B vitaminlerini, potasyum, kalsiyum, manganez, kükürt, bakır, iyot minerallerini içermektedir. Bağırsakları yumuşatmakta ve kabızlığı gidermektedir. Aynı zamanda vücut direncini artıran pırasanın, böbrek taşlarının oluşumunu engelleyici ve kanserden koruyucu özellikleri vardır. Maydanoz bir provitamin A (Beta karoten) kaynağıdır. Bu özelliği ile görme gücü, kılcal damar sisteminin, adrenal bezin ve tiroid bezinin fonksiyonları üzerinde etkilidir.

Yapraklarında uçucu yağlar, flavonoidler, protein, klorofil ve glikozit, köklerinde ise uçucu yağ, şeker, müsilaj ve glikozit vardır. Yapraklar vitamin( A,C,K ), demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum yönünden zengindir. Bir tutam maydanoz günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılamaktadır.

Kereviz hipertansiyon ve kolesterol düzenlenmesinde önemli
A, B, C vitaminlerinden zengin, fosfor, çinko, bakır, selenyum minerallerini içeren kereviz, bağışıklığı kuvvetlendirmekte ve gaz gidermede etkili olmaktadır. Böbrek kumunun ve taşlarının düşmesine yardımcı olmaktadır. Antioksidan etkisi olan kerevizin içerisindeki “fitalid” adlı madde, kandaki stres hormonunu azaltıcı etkisi ile hipertansiyonu ve kolesterolü dengelemektedir.

Lahana vücut direncini artırıyor
B, C, E vitaminlerinden ve potasyum, kalsiyum, kükürt, demir, bakır, magnezyum gibi minerallerden zengin bir besin olan lahana vücut direncini artırır. İdrar söktürücü ve içerdiği yüksek posa sayesinde kabızlığı giderici etkisi vardır. Antioksidan özelliği sayesinde bağırsak kanserine karşı koruyucu etkisi olmaktadır.

Karnabahar enfeksiyonlardan koruyor
C vitamini ve manganez kaynağı olan karnabahar ise bu etkisinden dolayı iyi bir antioksidandır. Kanser ve kalp hastalıkları riskini azaltmaya yardımcı olan karnabahar antibakteriyel özelliğinden ve enfeksiyonlara karşı etkin olmasından dolayı idrar yolu enfeksiyonlarına iyi gelmektedir.

Brokoli kansere karşı koruyucu özelliğe sahip
Beta karoten içeriği yüksek olan brokoli, bu etkisinden dolayı yemek borusu, mide ve bağırsak kanseri tehlikesini azatlığı bilinmektedir. B1, C vitaminlerinden zengin ve kalsiyum, kükürt, potasyum, selenyum minerallerini içermektedir. Kansere karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır. Brokoli lif oranı yüksek bir besindir.

Sarımsağın kokusunu değil faydasını düşünün
Sebze yemeklerine tat veren sarımsak sağlıklı beslenmede önemli bir yere sahiptir. Sarımsağın yapısında bol miktarda su, kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest amino asitler bulunmaktadır. Sarımsak ayrıca yüksek miktarda saponin, fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içermektedir.

Sarımsağın en önemli biyokimyasal özelliklerinden biri antioksidan potansiyelidir. Çiğ sarımsakta antioksidan potansiyeli vardır ancak yüksek dozları kalp, karaciğer ve böbreğe toksik etkiler gösterebilmektedir. Ayrıca sarımsakta bulunan flavonoidler de antioksidan etkilerine katkıda bulunabilmektedir. Bu mekanizmalar, sarımsağın ateroskleroz ve hipertansiyon tedavisi ile koruyucu önlem rollerini açıklayıcı olabilmektedir. Sarımsak bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek, kansere karşı yararlı olabilmektedir.

Ergenlik Çatışmalarına Doğru Çözüm

Ergenlik dönemindeki bir gencin asiliği, kendi kararlarını kabul ettirme çabası okul yaşamı ve aile içerisinde pek çok çatışmayı da beraberinde getiriyor. 

ERA Kolejleri PDR Bölümü'nden Psikolojik Danışman Medine Karadağ, ergenlik döneminde yaşanan sorunları atlatmak için genç ve ebeveyn iletişiminin büyük önem taşıdığına işaret ediyor. Karadağ, aile içi iletişimi kuvvetlendirmeye yardımcı olacak önerilerini anne babalar ile paylaştı.

Aile içi iletişim; aile bireylerinin sözel ve sözel olmayan davranışları ile verdikleri tepkileri, mesajları kapsar. Bu iletişim doğru şekilde sağlandığında, insanlar karşısındakinin duygu ve düşüncelerini anlayabilir hale gelir. Bu yüzden etkili iletişim sadece kendini ifade etmekten değil aynı zamanda söylenenleri dinleyebilmekten geçer. Çocuklarımıza pozitif bir bakış açısıyla yaklaşmak, büyüme ile ilgili sancıların, çatışmaların ortaya çıkmasını ve derinleşmesini önleyecektir.

Duygularını İfade Edebilsin

Çocuğun rahat edebileceği, duygularını açabileceği bir ortam yaratın. Bunun nasıl yapılacağını öğretmek için ebeveynler ilk adımı atabilirler. Çocuğunuza "Seni seviyorum", "İyi çalışmalar" gibi pozitif cümlelerle konuşarak iyi model olabilirsiniz. Ebeveynler herhangi bir çatışma anında "İlle de benim söylediğim gibi olacak, çünkü ben büyüğüm ve en doğrusunu bilirim!" demek yerine, gencin de görüşünü dinleyip gençle işbirliği yaparlarsa uygun bir çözümde anlaşılabilirler.

Gençle İletişim İçin Zaman Yaratılmalı

Çocuğunuza zaman ayırmakta ihmalkâr davranmayın. Çocuğunuza kendini nasıl hissettiğini sormayı alışkanlık haline getirin. Çocuğunuzun mahremiyetine saygı duyun. Mahremiyet çocuğun bireyselleşmesini sağlar. Onun mektuplarını, yazışmalarını ya da günlüğünü okumak, telefon konuşmalarını gizlice dinlemek saygısızlıktır. Bu tür davranışlar, çocukla aranızda "açık iletişim" kurulmasına engel olur. Unutulmamalıdır ki bireyler kendilerine saygı duyanlara saygı duyarlar.

Nasihat Vermek Yerine Örnek Olun

Çocuklarınız sadece söylediklerinizi değil yaptıklarınızı da yaparlar. Kitap, gazete okuyorsanız onlar da okumak isterler; sigara ya da alkol gibi alışkanlıklara sahipseniz onlar da bu alışkanlıkları doğal karşılayıp hayatlarına alabilirler. Birçok aile, çocuğu ile alkol ve diğer maddelerin kullanımını konuşmaktan kaçınır. Çocuğunuz böyle bir problem yaşayana kadar beklemeyin. Çocuğunuzu bu tür konular ve olası sonuçları hakkında bilgilendirin. Spor, müzik, tiyatro gibi daha sağlıklı etkinliklere katılmasını teşvik edin. Bu yaş grubundaki kişiler bir yere ait olma isteğinde olurlar. Dolayısıyla iyi bir yere ait olmadığında kötü bir yere ait olma ihtimali yükselecektir.

Güzel Arkadaşlıklar Kurmasını Teşvik Edin

Çocuğunuzun arkadaşları hakkında bakış açınızı değerlendirin. Sonra belli arkadaşları seçmeye zorlamadan nasıl yardımcı olabileceğinizi düşünün. Çocuğunuzu arkadaşlarıyla birlikteyken gözlemleyin ve başkalarına karşı yanlış hareketleri olup olmadığına bakın. Bu konuda onunla konuşurken olumsuz davranışlarının yanı sıra olumlu davranışlarına da işaret edin. Eğer çocuğunuzun hiç arkadaşı yoksa arkadaş edinmesi için birlikte çaba gösterin. Arkadaşı olmadığı için neler hissettiğini ifade etmesine destek olun. Arkadaşlıklarını onaylamadığınızda, niye problemli ve istenmeyen kişilerle arkadaş olduğunu anlatması için çocuğunuzu yüreklendirin. Kendi deneyimlerinizi, arkadaş ilişkilerinizdeki sorunları, bunları nasıl çözdüğünüzü açıklıkla anlatın. Ona da kendini ifade etmesini öğretin, kendi duygu ve düşünceleri olmasını destekleyin ki sizinle iletişim kurmaktan çekinmesin.

Çocuğunuzla Etkili İletişim İçin 7 Altın Kural
Çocuğunuzu sevmeniz ve bunu hissettirmeniz her şeyden daha değerli
Çocuğunuzla empati kurun.Konuşurken onu dinlediğinizi ve anladığınızı gösterin.Çocuğunuzla iletişim kurarken aynı anda başka bir şeyle ilgilenmeyin.Fikirlerine saygı gösterin.Çocuğunuzun sözünü kesmeyin, düşüncelerinizi konuşması bittiğinde aktarın.Konuşulan konu her ne olursa olsun hafife almayın

Karnı Doyurmak Kolay, Peki Ya Ruhu?

Beslenme hayatta kalabilmemiz için gereken en temel ihtiyaçlardan biri. Ancak bizi yemek yemeye iten tek neden bu değil. Herkesin bazen fizyolojik açlık çekmese de bir şeyler yiyip içebileceğini söyleyen Liv Hospital Psikolog Ceren Aydın "Zihninizi biraz yokladığınızda, öfke ve stres anlarında ya da bir kutlama için elinizin gıdalara nasıl kolayca gittiğini hatırlayacaksınız. 

Yemenin yarattığı hazzı kim inkar edebilir? Önemli olan bu davranışın sıklığı, şiddeti ve amacı. Eğer sıklıkla karnınız aç olmadığı halde bir şeyler yiyor, yedikten sonra suçluluk duyuyor ya da yemek yemenin zor zamanlarda en büyük sığınağınız olduğunu düşünüyorsanız aman dikkat" diyor.

Duygusal yeme nedir?
Duygusal yeme en basit haliyle kişinin özellikle olumsuz duygularını düzenlemek amacıyla aç olmadığı halde gıda tüketimine yönelmesi halidir. Duygusal yemenin altında baş etme mekanizmalarının yetersiz kalması, öğrenilmiş davranışlar ve gıda yoksunluğu gibi çeşitli ve çok yönlü nedenler yer alabilir. Tedavi edilmediği takdirde ciddi bir yeme bozukluğuna dönüşme riski vardır.

Duygusal yeme ile sağlıklı beslenme arasındaki farklar nelerdir?
• Duygusal açılık, fizyolojik açlık gibi kademe kademe değil, genellikle aniden belirir.
• Duygusal yeme sendromu yaşayan kişiler özellikle öfke, yalnızlık, umutsuzluk, mutsuzluk gibi olumsuz duygular yaşadıklarında besin tüketimine yönelirler.
• Bu esnada sağlıklı gıdalardan ziyade, kalori değeri yüksek ve hazır tüketime uygun gıdalar tercih edilir. Kişi bazen kontrolünü kaybettiği ve yemeyi durduramadığı hissine kapılır.
• Fizyolojik bir açlığı gidermek için yediğimizde genelde neyi ne kadar tükettiğimizi ve ne kadar gıdaya ihtiyaç duyduğumuzu fark ederiz. Duygusal yeme sendromunda bu farkındalık körelmiştir.
• Duygusal yeme ardından suçluluk, utanç ve pişmanlık gibi olumsuz duygular getirebilir.

Duygusal yeme ile nasıl baş edilir?
Zarar veren bir davranışı değiştirebilmenin ilk koşulu farkındalık sahibi olmaktır. Eğer siz de duygularla baş etmek için yemek yemeye yöneldiğinizi düşünüyorsanız öncelikle bu sorunu başlatan, sürdüren, arttıran etmenleri fark etmeye çalışın.

DUYGUSAL YEMEYLE BAŞ ETMEK İÇİN PÜF NOKTALARI

Farkına varın: Beni duygusal yemeye iten tetikleyici faktörler neler? Nasıl hissettiğimde, ne gibi durumlarda duygusal yeme ihtiyacım artıyor? Unutmayın, ilk adım farkındalık!

Kendini izleyin: İşe duygu ve yeme günlüğü tutarak başlamaya ne dersiniz? Günlük olarak yaşadığınız duygu değişimleri ve yaşamınıza yansımasını kaydetmek, resmi daha net ve nesnel bir şekilde görmenizde size çok yardımcı olacak! Kayıt formunda duygu, tüketilen gıda ve miktarı ile tüketim sonrası yaşanan hislere mutlaka yer verin. Böylece hangi duygu altında, hangi besinden ne kadar yedim, ardından nasıl hissettim sorularını cevaplamış olacaksınız.

Harekete geçin: Zor duygularla baş etmek için daha etkili ve daha kalıcı alternatifler üretin. Örneğin olumsuz duyguları bastırmak yerine sağlıklı şekilde ifade etmeye, mutfak yerine spora yönelmeye çalışın.

Değiştirin: Çevresel birtakım düzenlemelerle işleri biraz daha kolay hale getirmek sizin elinizde. Örneğin kalorili, hazır gıdaları yanınızda ve yakınınızda bulundurmayın. Sizi cezbeden pastanelerin önünden geçmeyin ya da alışveriş listeniz dışında sepete başka hiçbir gıdayı atmayın.

Yardım alın: Tüm çabalarınıza rağmen kalıcı bir davranış değişikliği sağlamakta zorlanmış olabilirsiniz. Böyle bir durumda kendinize bir iyilik yapın ve alanında uzman bir ruh sağlığı profesyonelinden yardım almakta tereddüt etmeyin.

Grip en çok elden ele geçiyor

Sağlıklı ortamın korunması amacıyla her türlü hastalık faktörünün ortadan uzaklaştırılması için hijyenin sağlanması birinci kural. Hijyen ise el yıkama alışkanlığının kazanılmasıyla başlıyor. 

Medical Park Bahçelievler Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman, tüm dünyada el yıkamanın yeterince yaygın olan bir alışkanlık olmadığına vurgu yaparak, bu alışkanlığın aileden başladığına dikkat çekti. Prof. Arman, "Doğru el yıkamak günümüzde en önemli sağlık tedbirleri arasında başta gelir. Grip virüsü, soğuk algınlığı virüsleri, nezle virüsleri hatta elde minicik bir yara varlığında Hepatit B virüsü de bulaşabilir" dedi.

Çocukları hijyen konusunda bilgilendirmek amacıyla Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu tarafından (UNICEF) belirlenen "Dünya El Yıkama Günü" nedeniyle açıklamalar yapan Medical Park Bahçelievler Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman, el yıkama alışkanlığının çok küçük yaşlarda anne-babadan kopya çekerek edinildiğini söyledi.

Sağlık okur-yazarlığının artmasıyla doğru orantılı olarak günlük yaşamdaki doğru uygulamaların da artacağını anlatan Prof. Dr. Dilek Arman, "Alışkanlık geliştirilmesi ile ilgili adımların erken çocukluktan itibaren atılması gerekiyor. Çocuklarda doğru el yıkama alışkanlığı geliştirmek için iyi bir rol model çok önemli. Aile ortamında anne ve babasının, kreşte ve okulda öğretmeninin davranışlarını gözlemleyerek hayatına uygulayacak çocuk, bu yönde eğitilmiş olacaktır. Diğer yandan günümüzde medya ve sosyal medyanın etkisi yadsınamaz olduğundan konuya yer verilmesi tüm toplumun eğitimi için yararlı olacaktır" dedi.

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman, doğru el yıkama, elden ele geçen virüsler ve el yıkama ile önlenebilecek hastalıklarla ilgili şu bilgileri verdi:

DOĞRU EL YIKAMA NASIL OLMALI?
"Doğru el yıkama elin tüm kısımlarının ovulduğu, mikroptan arındırıldığı el yıkama olarak tanımlanabilir. Su ve sabunla ellerin yıkandığı durumda bu işlem mikroorganizmaların uzaklaştırılmasını sağlar. Bu nedenle avuç içleri, her iki elin sırtı, parmak araları, parmak uçları, başparmak üstü havuz ve bilek kısmının ovularak mikroorganizmadan arındırılması gereklidir.

Eller yemekten önce ve sonra, tuvaletten çıkarken mutlaka yıkanmalıdır. Farklı yüzeylerle temastan sonra her defasında ellere mikropların bulaşacağını akılda tutarak yıkanması önerilebilir.

SICAK SU, TEMİZLİK DEĞİL TAHRİŞ NEDENİ
Ellerin sıcak veya ılık su ile yıkanması daha iyi mikrop öldüreceği yanılgısı ile yapılıyor. Oysa biz laboratuvarda mikropları 35-37 derecelik fırınlarda daha iyi üresinler diye bekletiyoruz. Bu bizim vücut ısımız ve elimizin dayanabileceği ısı bu kadar bile yüksek değil. Mikropların öldürülmesi için kullandığımız ısı ise 100-125°C. Dolayısı ile ellerin ılık ya da sıcak su ile yıkanması temizlik açısından bir katkı sağlamayacaktır. Aksine ellerin daha fazla tahrişine neden olacaktır. Bu nedenle yararı olmadığı gibi zararlı bir uygulamadır.

GRİP EN ÇOK ELDEN GEÇİYOR
Elden ele bulaşabilecek virüslerin başında solunum yolu enfeksiyon etkeni virüsler gelir ki grip virüsü en tehlikeli virüs olarak tanımlanabilir. Herhangi bir kişi ile tokalaşma sırasında ele bulaşabilecek tüm virüsler bu yolla vücuda giriş kapısı bulabilir. Aslında daha çok tokalaşma ile başka kişilerin ellerinden alınmasından söz etsek de çevre teması ile o alana bulaşmış tüm virüslerin de alınması söz konusu olabilir. Bu şekilde ele aldığımızda grip virüsü, soğuk algınlığı virüsleri, nezle virüsleri hatta elde minicik bir yara varlığında Hepatit B virüsü de bulaşabilir.

ENFEKSİYONLARI ELLERİNİZLE UZAKLAŞTIRIN
Eller, ağız ve solunum yoluna mikrop taşınması için çok uygun ve bu nedenle önemli aracılardır. Grip ve tüm solunum yolu virüs hastalıklarının yanı sıra, sindirim kanalına ulaşarak hastalık yapabilecek, mikrobik besin zehirlenmelerinden, tifo, paratifoya kadar çok sayıda hastalık önlenebilir. Ayrıca bazı enfeksiyonlar mikropların kişinin kendi florası yani koruyucu mikrop yuvasına eklenmesinden sonra oluşur. Örneğin idrar yolu enfeksiyonu veya ameliyat sonrası gelişen enfeksiyonlar hastanın kendinde zaten bulunan mikropların uygun ortam bularak hastalık oluşturması ile ilişkili durumlardır. Bu hastalıkları da dikkate aldığımızda bugün tedavi şansı bulmakta zorlandığımız enfeksiyonları oluşturan dirençli mikropların yayılımında da eller önemli aracılardır.

ISLAK MENDİL EL YIKAMANIN YERİNİ TUTAR MI?
Tam bir ovuşturma ile kısmen katkı sağlayabilirse de akan bir suyun etkisi ile uzaklaştırılan mikroplar kadar mikroptan arınmış olmayı beklememek gerekli. Ancak eğer alkollü mendil söz konusu ise mikroplara öldürücü etki gösterebilir. Bu nedenle temiz bir su ve sabun en önemli temizleyicidir. Bunun dışında alkol bazlı el dezenfektanları ovularak elde kurutulmak sureti ile işe yarayabilir. Bu kapsamda geleneğimiz kolonya da etkili olacaktır."

Vajinismus hakkında 9 yanlış inanış

Kadınlarda görülen cinsel fonksiyon bozukluklarından biri olan "vajinismus" hakkında o kadar çok yanlış inanış var ki bunlar tam da evlilik sezonunda genç hanımların kabus yaşamasına neden olabilir. Bu durum ilişkiye gireceğiniz varsa da girmenize engel olabilir.

Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, vajinismus hakkındaki en yaygın dokuz yanlış inanışı ve doğruları anlattı.

VAJİNİSMUSU OLAN KADINLAR FRİJİDTİR!
Bu tanım, cinsel soğukluk - cinsel isteksizlik anlamına gelen, kırıcı bir terimdir. Vajinismus olan çoğu kadının cinsel istek konusunda sorunu yoktur. Seks esnasında acı duyan ve rahatsız olan bir kadının, cinsellikten kaçınması doğaldır.

VAJİNİSMUS ZAMANLA DÜZELİR!
Vajinismus, kendiliğinden düzelmez. Tedavi olmayı gerektirir. Erken tedaviye başlanması, sonucun daha çabuk alınmasını sağlar. En kötüsü bu durumu kabullenerek yaşamaya devam etmektir ya da çoğunluğun kendisi gibi olduğunu düşünmektir.

KENDİNİ ZORLAYARAK DA OLSA DENEMEYE DEVAM ETMEK GEREKİR!
Ağrı ve rahatsızlık varken ilişkiye girmeye çalışmak, sadece durumu daha da kötü yapar. Zorlamanın yararı yoktur. Tedavi sürecine girene kadar cinsel ilişki denemesi yapmamak gerekir.

VİTAMINLER, GEVŞEME, ALKOL, CİNSEL İÇERİKLİ FİLM İZLEMEK VAJİNİSMUSU TEDAVI EDER!
Bunların hiçbiri vajinismusu tedavi etmez. Ancak ana tedaviye destek olabilir.

SEKS SIRASINDA AĞRI OLMASI, BEKLENEN BİR DURUMDUR!
Belki ilk cinsel ilişkide biraz rahatsızlık duyulabilir ama devam eden ağrılı cinsel birliktelik normal değildir, tedavi gerektirir.

VAJİNANIN DAR OLMASI VAJİNİSMUSA YOL AÇAR!
Vajinismusta, vajinal kasların istemsiz kasılması söz konusudur. Bu durum, cinsel ilişkiyi imkansız kılar. Normal bir kadında, vajina fiziksel olarak ilişkiye engel olmaz ve esneme kapasitesine sahiptir.

VAJİNİSMUS TEDAVİ EDİLEMEZ!
Tamamiyle yanlış, vajinismus yüksek oranda tedavi edilebilir.

CERRAHİ MÜDAHALE SORUNU ÇÖZEBİLİR!
Vajinismusu tedavi edecek cerrahi bir uygulama yoktur. Tedavi ancak bir program dahilinde yapılabilir. Nadiren cerrahi müdahale gerektirebilecek durumlar olsa da bunlar çok nadirdir.

VAJİNİSMUSLU KADINLAR GEÇMİŞTE CİNSEL İSTİSMARA UĞRAMIŞLARDIR
Vajinismusun altında yatan fiziksel ve duygusal pek çok sorun olabilir. Cinsel istismar bunlardan sadece biridir.

Evlilik öncesi ve sonrası yaşanacak risklere dikkat!

Evlilik kararının alınması ile başlayan süreç çoğu zaman mutlulukla devam etse de bazen sorunları da beraberinde getirebiliyor. Özellikle de genç evlilerin geldikleri aileyle ilgili yaşadıkları sorunlar çoğu zaman şaşırtıcı olabiliyor. Peki, evlilik hazırlıkları yapılırken yaşanan sıkıntılar nelerdir? Evliliğin, ailelerin güç savaşı haline gelmesi nasıl önlenebilir? Evlilikte karşılaşılabilecek risk faktörleri nelerdir? 

DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı ve Uzman Klinik Psikolog Emre Konuk evlilik sürecini iyi yönetmenin yollarını açıklıyor…

Evlenme kararı verildikten ve tarih belirlendikten hemen sonraki sürecin keyifli bir şekilde geçmesi gerekirken aksine çok yoğun ve insanı yoran bir süreç yaşanabiliyor. Eve alınacak halı, oturma düzeni, buzdolabı gibi bütün bunların kararının verilmesi söz konusu olduğunda, bazen evlenecek iki genç insan işin en başında sınır koyamadıklarından pasif kalabiliyorlar. Aileler ve özellikle de anneler; söz sahibi olmak, yakınlığı sağlayabilmek, kopuşun acısını dindirebilmek için sürece müdahale edebiliyorlar.

Peki, evlilik hazırlıkları yapılırken yaşanan sıkıntılar nelerdir? Evliliğin ailelerin güç savaşı haline gelmesi nasıl önlenebilir? Evlilikte karşılaşılabilecek risk faktörleri nelerdir? DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı ve Uzman Klinik Psikolog Emre Konuk, evlilik sürecini iyi yönetmenin yollarını şöyle açıklıyor: "Evlenme kararı aldıktan sonra, iki gencin evlilik sürecini nasıl yöneteceklerini belirlemesi gerekiyor. Alınması gereken ihtiyaçlardan maddi anlamda verilmesi gereken kararlara kadar birçok aşamanın evlenecek olan iki insan tarafından tek tek ele alınıp sürecin belirlenmesi gerekiyor. En başında bu detaylar partnerler tarafından belirlenir ve kararlar verilirse, hayat daha kolay ve sorunsuz geçiyor."

Evlilik öncesinde ve hatta sonrasında aile desteğinin önemli olduğunu vurgulayan Konuk, "Destek verirken ailelerin amacı, çocuklarından ayrılacakları için ayrılığın verdiği acıyı azaltmak ya da gücü kaybetmemek olmamalıdır. Bu bir araziyi paylaşamama kavgası gibidir, çünkü bir taraf yapmazsa karşı taraf yapacaktır. Ben bu yeni eve yerleşmezsem, öbürü yerleşecektir. Dolayısıyla çok keyifli olması gereken bir süreç çok sancılı ve stresli hâl alabiliyor. Gelişen sorunları çözmek için de her ailede bulunan akil insanlardan destek alınabilir. Bu kişiler sağduyuludurlar ve ilişkilerin toparlanmasına ve düzgün gitmesine katkıda bulunurlar" dedi.

Evlilik öncesinde ve sonrasında karşılaşılabilecek risk faktörlerinin de doğru bir şekilde yönetilmesi gerektiğini belirten Konuk, bu riskleri şöyle sıralıyor:

-Hor görme: Tartışmalarda aşağılama, küçük görme, iğneleme, küçümseme, alay etme anlamına gelen sözler, jest ve mimikler hor görmeye yol açıyor.

-Eleştiri: Tartışmalarda kişiliğe yönelik suçlamalar olabiliyor.

-Suçlama ve savunma: Tartışmalarda şikâyeti suçlamadan ayırmak gerekiyor. Suçlanan bir insanın kendini savunması doğaldır. Ama evlilik ilişkisinde kişinin karşı suçlamaya girmeden de olsa kendini savunması, ne yazık ki bir işe yaramıyor. Tersine, savundukça karşı taraf suçlamalarına devam ediyor. Çünkü aslında, kendimi savunduğumda karşımdakine, 'problem bende değil sende' demiş oluyorum. Doğal olarak bu oyun yukarıdaki sırayla oynanmıyor. Taraflar duruma göre birini bırakıp diğerini kullanabiliyor.

-Duvar örme ve küsme: Tartışmanın bir noktasında taraflardan biri ilişkiden çekilebiliyor ve tepki vermemeye başlayabiliyor, yani etrafına bir duvar örebiliyor.

-Taşma ve duygusal kopuş: Duvarını ören kişi hiçbir tepki vermez hale gelerek eşinden uzaklaşırken evliliğinden de uzaklaşıyor.

-İlişkiyi Tamir: Kırıcı bir tartışmadan sonra ilişkiyi tamir etmek için çaba harcanmıyor veya bu konuda başarısız olunabiliyor.

Emre Konuk "Uzak durulması gereken kadınlar ve erkekler" listesi ile diğer risk faktörlerini ise şöyle sıralıyor:

-İlişkinin başında, eşlerden birinde alkol veya madde kötüye kullanımı varsa,
-Eşin beğenilen, değer verilen en az birkaç özelliği yoksa,
-Anne/baba, arkadaşlar karşıysa,
-Eğitim/kültür farkı bir rahatsızlık olarak yaşanıyorsa,
-İlişkinin ana motoru seks ise,
-Eş evlilikteki sorunları anneye veya babaya bağlıyorsa,
-"Evlenince düzelir" diye düşünülüyorsa,
-Beraberlik/eş sıkıcı bulunuyorsa,
-Durmadan "aslında ne demek istendiği" anlatılmak zorunda kalınıyorsa,
-Taraflardan biri hami, koruyucu rolünde ise
Bu kişilerin evlilik için yanlış tercih olabileceği düşünülmeli.


12 Basit Taktikle Kilolardan Kurtulun

Herkes kolay yoldan kilo kaybetmek ister. Diyetisyen Emre Uzun, yapılan araştırmalardan yola çıkarak 12 basit stratejiyi sizlerle paylaşıyor. 

Restoranlarda doğru yerde oturmak, sağlıklı beslenme e-mailleri okumak, uyurken ışıkları kapatmak, beslenmede suçluluk duygusundan vazgeçmek, daha az televizyon izlemek, doğru atıştırmalık, minik tabaklarda yemek, öğünlere baharat katmak, ekmeği sona saklamak, terlemek, soğuk odada uyumak ve alerji ilaçlarını kontrol etmek kilo kaybı için önerilen yöntemler arasında yer alıyor.

Diyetisyen Emre Uzun'un tavsiye ettiği bu küçük noktaları hayatınıza katabilirseniz, hızla kilo vermeniz çok kolay!

1-Doğru yerde oturmak
Yapılan araştırmalara göre restoranların belli saat aralıklarında verdikleri indirimlerin insanları yemeğe daha çok yönelttiği ortaya çıkıyor. Bu durumu engellemek istiyorsanız masanın en kenarına oturmalısınız. Masanın ortasında ekmek, cips ve diğer yemek tabakları durur. En çok kilo aldıran şeyler de bunlardır aslında...Masanın kenarında oturarak bu tehlikeden uzak durabilirsiniz.

2-Sağlık yaşam ile ilgili web sitelere üye olmak
Diyetisyen Emre yaşam internet portallarından düzenli mail almak beslenme alışkanlıklarını düzenlemede önemli etkiye sahip olduğunu vurgulamaktadır. Yapılan çalışmalara göre, haftalık sağlıklı yaşam haberi okuyan kişiler 16 hafta sonra daha taze ürünler tüketmeye, daha az trans yağ yemeğe ve daha fazla spor yapmaya başlamıştır.

3-Işıkları kapatmak
''Uykuyu daha karanlık ortamda geçirmek kişiyi daha hafif yapabilir'', diyor, Emre Uzun. Yapılan araştırmalara göre karanlıkta uyumanın ya da dinlenmenin , parlak ışıkta ya da televizyon ekranı karşısında uyuma ve dinlenmeye göre kişinin yemek yeme isteğinde olumsuz değişim gösterdiğini belirtiyor. Kaliteli geçirilen uykunun verimsiz bir uykuya göre daha az kalori alımına sebep olduğu yapılan çalışmalarca gösterilmiştir.

4-Suçluluk duygusundan vazgeçmek
Sağlıksız ve çok kalorili bir yemekten sonra, kendinizi suçlamayı bırakmanızı öneriyor Diyetisyen Emre Uzun. Diyet uygulayanlar sosyal baskı ve kişisel stresin etkisiyle çok yeme isteği içerisine giriyorlar. Bu sebeple yemek yendikten sonra suçluluk duygusu taşımaya başlanıyor. Aslında yapılması gereken şey ertesi gün sağlıklı beslenme için gerekli adımlar atılmasıdır.

5-Daha az TV izlemek
Bir birey günde ortalama 5 saatini televizyon seyrederek geçiriyor. Yapılan çalışmalarda boş vaktini yüzde 50 daha az televizyon izleyerek geçiren bireylerin günde ortalama 119 kaloriden daha fazla yaktığı belirlenmiştir. Diyetisyen Emre Uzun, televizyon başında vakit geçirmektense spor salonlarına giden bireylerin fiziksel olarak iyi olmanın yanında mental olarak da daha iyi durumda olacağını belirtiyor.

6-Doğru atıştırmalık
Ara öğünler metabolizma hızını arttırır. Diyetisyen Emre Uzun, 'işlenmemiş bütün besinlerin parçalanması ve hazmedilmesi işlenmiş gıdalara göre daha fazla enerji gerektirir' diyor. O besinlerin yenmesi kalori yakımına daha fazla olumlu etkide bulunur. Basit değiş tokuşlar ile de sağlıklı atıştırmalıklar tüketilebilir. Normal grisini yerine kepekli grisini, hazır meyve suyu yerine elma yiyerek, zamanla bütün vücut yağlarında azalma sağlanabilir.

7-Minik tabaklarda yemek
Diyetisyen Emre Uzun, küçük tabaklarda yenilen yemeklerin büyük tabaklara oranla daha az yemek yeme alışkanlığı oluşturacağını belirtiyor. Avrupa'da açık büfe dondurmalar ile yapılan bir bilimsel çalışmada beslenme profesörlerine ve lisansüstü öğrencilerine 17 veya 34 ons'luk (1 ons= 28,35 gram) kâseler ve yanında 2 veya 3 ons'luk kaşıklar verilmiş. Büyük boy kâse alan kişiler küçük boy alanlara göre % 31 daha fazla dondurma tükettikleri ortaya çıkıyor. Burada hem büyük kaşığı hem de büyük kâseyi alanlar küçükleri alanlara göre %57 daha fazla dondurma servis ettikleri tespit ediliyor.

8-Baharat katmak
Araştırmacılara göre 1 kase çorbanın içine yarım çay kaşığı acı biber eklendiğinde, 1 sonraki öğünde ortalama 60 kkal daha az yemek yenildiği ortaya çıkmaktadır. Diyetisyen Emre Uzun, acı biberin metabolizma hızını arttırdığını bu sebeple de daha hızlı kalori yakımının olduğunu belirtiyor.

9-Ekmeği sona saklamak
Karbonhidratları kısıtlamadıktan sonra yağı kısıtlamak kilo kaybında o kadar etkin sonuçlar sağlamamaktadır. 2011 yılında yapılan bir çalışmaya göre 100 obez kişi diyete girmiş protein alımları yüzde 20, karbonhidrat alımları yüzde 50 ve yağ alımları yüzde 30 olmuştur. Grup 1, gün boyunca nişasta içerikli yiyecekler yemiş. Grup 2, bu yiyecekleri sadece akşam yemeklerinde tüketmiş. 6 ay sonra, grup 2'nin gün boyu tok hissettiği ve daha fazla kilo, vücut yağı ve abdominal yağ kaybettiği rapor edilmiştir.

10-Terlemek
Diyetisyen Emre Uzun egzersiz yapmadan kilo vermenin zor olduğunu belirtirken, kalori alımını azaltmadan kilo vermenin çok mümkün olmadığının da altını çiziyor. Kardiyovasküler ve ruh sağlığı için yararlarına ek olarak, birkaç kilo kaybettikten sonra, kilo kaybının devam etmesi için egzersiz iyi bir kurtarıcıdır. Çünkü kaslar çalışmaya başladığında kalorileri yakarak aynı işlevi devam ettirir.

11-Soğuk odada uyumak
Soğuk yatak odasında uyumak hem uykuyu hem metabolizmanın çalışmasını olumlu yönde etkiler. "Soğuk odada uyumak vücudunu ısıtmaya çalışırken direnç kazanmasını ve kuvvetlenmesini sağlamak için iyi bir yoldur.

12-Alerji ilaçlarını kontrol etmek
Alerji kontrolü için alınan ilaçlar kişide kilo kazanımına neden olabilir. Yapılan araştırmalara göre Antihistamin kullanan kişiler ilaç kullanmayan kişilerden 4,5 kg daha ağırdır. Bundan dolayı, antihistamin kullananlar kilolarını dengelemek için diyetlerini veya egzersizlerini ayarlayarak daha sağlıklı bir yaşama kavuşabilirler.

Flört şiddetinin kaynağı teknoloji!

Her 5 öğrenciden 1'i flört şiddetine maruz kalıyor. Psikolojik ve sözel başlayan şiddet, evlilikte ise fiziksel şiddete dönüşüyor. 

Flört şiddetinin uygulanma sıklığı ve alanının teknoloji ile birlikte daha kolay bir hal aldığını belirten Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu İpek Özaktaç, "Sürekli telefonla aramak, kısa mesajları ve sosyal medya sayfasından kimlerle iletişim kurulduğunu kontrol etme gibi davranışlar en sık karşımıza çıkan eylemler arasında bulunuyor.

Sosyal medya hesaplarının şifresini isteme, video ya da fotoğraf göndermek için zorlama, en son saat kaçta çevrimiçi olduğunu kontrol etme gibi teknolojik davranışlar da flört şiddeti yaşandığına işaret ediyor" dedi.

Son günlerde oldukça gündemde olan ve toplumsal bir sorun haline gelen şiddet, fiziksel boyutunun yanı sıra psikolojik boyutuyla korkutucu noktalara geldi. Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu İpek Özaktaç da daha çok ergen ve genç yetişkinlerin romantik ilişkilerinde görülen ve sosyal bir problem haline gelen "Flört şiddeti"nin görülme sıklığı ve ortaya çıkardığı sorunları değerlendirdi. Özaktaç, flört şiddetinin çoğunlukla 16-24 yaş arasındaki lise ve üniversite çağı gençlerinde görüldüğünü kaydederek, şu bilgileri, paylaştı;

"Flört şiddeti, duygusal ilişki içerisindeki evli olmayan çiftlerin karşılıklı şiddet veya tehdit içeren davranışları olarak da tanımlanır. Yalnızca bir partnerin diğerine uygulaması gibi, her iki partnerin de birbirine flört şiddeti uyguladığı görülebilir. Genelde erkekler tarafından uygulandığı bilinse de kızlar da flört şiddeti uygulayabilir. Flört şiddetinin altında fiziksel, cinsel, psikolojik, sosyal ve teknolojik boyutları vardır. Kontrol etmek, güç göstermek, baskılamak, ilişkiye hükmetmek ve değersiz hissettirmek en belirgin örneklerindendir.

KISKANÇLIK ŞİDDETİN BAŞLANGICI OLABİLİR
Giyilecek kıyafetlere, gidilecek yerlere ya da kimlerle buluşulacağına partneri yerine karar vermek de flört şiddeti kapsamına girer. Şiddet uygulanan taraf genelde bu durumu "Beni seviyor, beni kıskanıyor, bana sahip çıkıyor" diyerek sevgi göstergesi olarak kabul eder. Fakat kıskançlığı içinde bulunduran bu tür davranışlar flört şiddeti yaşandığına dair en net örneklerdendir. Kıskançlık, karşısındaki kişiyi kontrol etme ve baskıcı tutumlarda bulunma gibi olumsuz davranışlara dair güçlü bir uyarıdır. Ayrıca, "Yalnızca bir kere yaşadık, her şey düzelecek" inanışı da gençlerin ilişki problemlerinde gözlemlenen yanlış inançlardandır. Bir ilişkide şiddet başladıysa, bir müdahalede bulunana kadar bu durum daha kötüye gidebilir. Ergen ve genç yetişkinlerin sorunla nasıl başa çıkacaklarını ve istenmeyen davranışları ortadan kaldırmaya yönelik yeni alışkanlıkları öğrenmeye ihtiyaçları vardır.

İLİŞKİDEKİ PSİKOLOJİK ŞİDDET EVLİLİKTE FİZİKSEL ŞİDDETİN HABERCİSİ
Günümüzde flört şiddetinin uygulanma sıklığı ve alanı teknoloji ile birlikte daha kolay bir hal aldı. Bu sayede partnerler bir arada değilken bile birbirlerine baskıcı ve kontrol edici tutumlar sergileyebiliyor. Partnerini sürekli telefonla aramak, kısa mesajlarını ve sosyal medya sayfasında kimlerle iletişim kurduğunu kontrol etme gibi davranışlar en sık görülen eylemlerden. Aynı zamanda, sosyal medya hesaplarının şifresini isteme, video ya da fotoğraf göndermek için zorlama, en son saat kaçta çevrimiçi olduğunu kontrol etme teknolojik flört şiddeti yaşandığına işarettir. Flört şiddetini kapsayan birçok eylem ve tutumun bir sevgi göstergesi olarak algılanması ya da mağdurların şiddete maruz kalmalarından utanması durumu pekiştirir. 2008 yılında Ankara'daki iki ayrı hemşirelik yüksekokulunda öğrenim gören öğrenciler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, her 5 öğrenciden 1'i flört şiddetine maruz kalıyor. Baskıcı ve kısıtlayıcı davranışlar psikolojik, sözel şiddettir. En önemlisi ise evlilik yaşamında fiziksel şiddete dönme ihtimali oldukça yüksektir. Eğer kendinizin ya da bir arkadaşınızın flört şiddetine maruz kaldığını düşünüyor ve baş etmekte zorlanıyorsanız, bu alanda bir uzmandan yardım almakta fayda var.

BU DAVRANIŞLARA DİKKAT!
İzniniz olmadan e-maillerinizi ya da sosyal medya hesaplarınızı (Facebook, Twitter, İnstagram, Whatsapp) kontrol ediyorsa
Sizi küçümseyecek davranışlarda sıklıkla bulunuyorsa
Aşırı derecede kıskanç davranıyorsa
Sizi olduğunuz kişiden farklı bir kişiye dönüştürmeye çalışıyorsa
Her an tartışmaya açık bir tutumdaysa
Sizi ailenizden ya da arkadaşlarınızdan uzaklaştırıyor ve görüşmelerinizi kısıtlıyorsa
Size haksız suçlamalarda bulunuyorsa
Ruh hali çok çabuk değişiyorsa (Örneğin, gülüyorken bir anda sinirlenmek gibi)
Fiziksel olarak canınızı yakan davranışlarda bulunuyorsa
Sizi kimseyle paylaşmak istemiyorsa
Ne zaman ne yapacağınıza o karar veriyorsa

NASIL BAŞA ÇIKILIR?
Sizi baskı altında tutan davranışlarda bulunan partnerin değişeceğine ve düzeleceğine inanmak, yaşadıklarınızı yok saymak ya da kabullenip ilişkiye devam etmek durumu daha da zorlaştırırken tarafları bir çözüme ulaştırmaz. Kendinize yakın hissettiğiniz ve güvendiğiniz bir kişiyle durumu paylaşmak ve destek almak, sorunla başa çıkmak konusunda atılacak önemli bir adımdır. Bu sayede yalnız olmadığınızı fark ederek kendinizi daha dayanıklı ve güçlü hisseder ve alternatif çözüm yolları bulma konusunda daha emin adımlar atabilirsiniz.

Fiziksel şiddete maruz kalıyorsanız Polis, Jandarma, Alo 183 (Kadın, Çocuk, Özürlü, Aile Danışma Hattı) ya da Mor Çatı gibi dayanışma merkezlerinden destek alabilirsiniz. Diğer yandan, şiddet uygulayan taraf olduğunuzu düşünüyor, olumsuz duygu ve davranışlarınızı sonlandırmak istiyorsanız psikoloji ya da psikiyatri alanında uzman kişilerden yardım alabilirsiniz.

 
Blogger Templates