Subscribe:

Ads 468x60px

Açlık beyninizde mi, kalbinizde mi , midenizde mi?

Duygularımız, hayatımızı yönetirken hep ön planda olmuştur aynı durum yemek seçimlerimize de yansımaktadır. Aç olduğumuzu en basit şekilde karnımız guruldamaya başladığında anlarız ancak duygusal açlık, fiziksel açlıktan oldukça farklı olmasına rağmen ikisini birbirinden ayırt etmek oldukça zor olabilmektedir. 

Duygular, beslenmemizi etkileyen önemli faktörlerden biridir. Yapılan araştırmalar, normalin üzerinde yemek yeme sebebimizin %75 oranında duygusal duruma bağlı olduğunu gösteriyor diyor, Uzman Diyetisyen Gamze Şanlı Ak.

En önemli soru şu Gerçekten Aç Mısınız?
Beynimiz, sinirler arasında iletişimi ‘nörotransmitter’ adı verilen kimyasallar ile sağlar. Ruh halimizi direk etkileyen nörotransmitter’ler; serotonin, noradrenalin ve dopamin’dir.

Serotonin; rahatlamayı ve sakinleşmeyi sağlamakla birlikte iştah ve uykunun düzenlenmesinde rol oynar. Serotonin stres ve gerilim hissini azaltır.

Dopamin ve Noradrenalin; enerjikliği ve uyanıklığı sağlar. Vücutta üretildiklerinde; birey daha hızlı düşünmeye, tepki vermeye başlar, daha motive hisseder, refleksleri hızlanır.

BEYNİN AÇ
Yale Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmada, açken ve tokken beynin aktiviteleri ölçülüp beynin açlık durumdaki tepkisi gözlemlenmiştir. Katılımcılar bir cihaza bağlanarak kan glikoz seviyelerinden açlık ve tokluk durumlarına, ayrıca işlevsel MRI yöntemiyle beyin aktivitelerine bakılmıştır.
Yemekten iki saat sonra katılımcılara çeşitli yemek fotoğrafları gösterilmiş ve ölçümlere başlanmıştır. Katılımcıların beyindeki, mantıklı düşünme ve karar verme, sebep- sonuç, planlama gibi yönetimsel becerilerinin olduğu kısımda daha fazla aktivite olduğu görülmüştür. Bireyler, yüksek kalorili abur cuburları reddetmek ve duygularını kontrol etmekte daha başarılı olmuştur. Ancak uzun süreli açlık sonrası glikoz değerleri düşmeye başladığında beyindeki duygularımızla ilişkili daha derin alanlar aktive oluyor. Beyin komut vererek bireyi yemeğe yönlendiriyor ve birey gördüğü abur cuburu yemeye başlıyor.

Uzun süreli açlık gibi, yapılan şok ve düşük kalorili diyetler sonucu da besin bulamayan beyin hücreleri, açlık adını verdiğimiz içgüdümüzü harekete geçirir.

KALBİN AÇ
Duygusal yemek yeme, en çok ‘Kalbimiz Aç’ olduğunda ortaya çıkmaktadır. Kızgınlık, öfke, yalnızlık, güvensizlik, suçluluk, kıskançlık, kaygı, hayal kırıklığı, üzüntü, sıkıntı, sevgi boşluğu duygusal yemek yemeği tetikler. Duyguların yerini yemekle doldurmak, kilo alma sürecini başlatacaktır. Kilo aldıkça kendini beğenmeme ve bunun sonucu şok diyet uygulamaları ve sonrasında tekrar kilo alımı vücutta yo-yo sendromuna sebep olacaktır. Mutsuz hisseden kişi kilo alır. Hayal kırıklığı kişiye kendini yalnız ve gelecek hakkında umutsuz hissettirir. Bu da kendine olan ilgisini kaybetmesine ve belki de kilosunu umursamamasına yol açar. Bastırılmış üzüntü fark edilip, başa çıkılmadığı sürece, binge eating olarak adlandırdığımız tıkınırcasına yemek yeme sendromuna yol açabilir. Depresyon yüzünden yiyen kişiler, genellikle süt ürünlerine yönelirler (dondurma, çikolata, peynir gibi). Çünkü süt ürünleri kimyasal yapıları nedeniyle antidepresan ilaçlarla aynı nörolojik etkiyi yaparlar.

MİDEN AÇ
Normalde sağlıklı bir diyet programı kişiyi çok ciddi bir şekilde acıktırmaz. İnsan fizyolojisinde kan şekeri 3 saatte bir düştüğü için, 3 saatlik aralarda mutlaka ara öğünlerin tüketilmesi gerekir. Eğer kişi sadece 3 ana öğünden oluşan bir diyet yapıyorsa, ya da uyguladığı diyet programı kendi vücuduna ve metabolik hızına göre çok düşük kaloride ise o zaman ani açlık krizleri oluşur.

Açlık krizleri/yiyecek aşermelerinin vücudun bilgeliğini yansıttığına inananlardanım; vücudun ihtiyaç duyduğu besin ögelerinin sinyalini verdiğini düşünüyorum. Örneğin; krize girip çikolataya aşermek vücudun daha fazla antioksidana ihtiyaç duyması olabilir. Bununla birlikte aslında bir kase dolusu kırmızı üzüm, çikolataya oranla daha yüksek antioksidan sağlar ancak çoğumuz üzüm yerine çikolatayı tercih ederiz.

Açlık krizlerinin ve aşermelerin psikolojik mi fizyolojik mi olduğuna dair çok uzun zamandır araştırma yapılmakta ancak her iki durumunda etkili olabildiği görülmektedir. Örneğin; küçükken hasta olduğumuzda annemizin yapmış olduğu tavuk suyu çorba bizi iyileştirmeye yeter. Büyüyünce de hasta olduğumuzda psikolojik olarak anne eli değmiş tavuk suyuna çorbanın işe yaracağını düşünürüz. Her yiyeceğe aşerebiliriz ancak genelde bunlar pek de besleyici olmayan yiyeceklerdir ve bu durumlarda psikolojik faktörler muhtemelen fiziksel ihtiyaçlardan daha etkilidir.
Açlık kriziniz/aşermeleriniz karşı konulamaz duruma geldi ve kaçamak yaptınız kendinizi suçlu hissediyorsunuz...

Çok sıkı diyetler uygulamak veya diyetteyken bazı grupları kısıtlamak (özellikle karbonhidratları) bu krizlerin pik yapmasına neden olur ve kendinizi kısır bir döngünün içinde bulabilirsiniz. Bazıları başarılı olabilir ancak genelde kaçınma daha da güçlü bir istekle sonlanır. Aşerilen yiyecek ciddi bir sağlık riski oluşturmadığı sürece (yüksek tansiyonu olan birinin tuzlu yiyecekler aşermesi gibi) bu isteği gidermenin ancak bunu ılımlı bir şekilde yapmak daha iyidir. Bazen yüksek kalorili ve yağlı yiyeceklerden minik miktarlarda tüketmek kendinizi kontrol etmenize yardımcı olabilir.

Açlık Krizleri/Aşermelerle Başa Çıkmanın İpuçları;
• Açlık krizleri genelde kısa sürelidir 20 dakika dayanabilirseniz bu isteğinizin geçtiğini görebilirsiniz.
• Ara öğünlerinizi planlayarak krizleri önleyebilirsiniz, çalışma masanızın çekmecesinde, arabanızda ve çantanızda mutlaka sağlıklı atıştırmalıklar taşıyın.
• Kriz anlarınızı ve aşermelerinizi not edin. Örneğin günün hangi saatlerinde açlık krizi yaşıyorsunuz hangi yiyeceklere aşeriyorsunuz, ne kadar uzun sürüyor ve nasıl başa çıkıyorsunuz? Aşermeleriniz hakkında notlar tutmak ilerideki günler için size ışık tutacaktır ve kontrol edilebilirliği sağlayacaktır.
• Sağlıklı alternatiflere yönelin. Cips yerine yağsız patlamış mısır olabilir. Sert ve gevrek bir şeyler mi canınız çekiyor o zaman meyve kurularını deneyin.
• Tatlı mı istiyorsunuz? Elma, armut veya şeftaliyi fırınlayıp üzerine tarçın eklemeye ne dersiniz.
• Bazen susuzlukla açlık birbirine karışır. Acıktığınızı hissettiğinizde önce su için ve bekleyin, çoğu zaman aslında aç olmadığınızı fark edeceksiniz.


33-DİNDARLIK VE CİNSELLİK



DİNDARLIK VE CİNSELLİK

Eğitim sistemimizin bozukluğu yüzünden maalesef okula gidenler hiçbir şey öğrenemeden mezun olmaktalar, kendilerine hayat boyu lazım olacak birçok bilgiyi okuldan alamamaktalar.

"İSLAM DİNİNE GÖRE CİNSEL BİLGİLERİN ÖĞRENİLMESİ FARZDIR, ÇÜNKÜ AİLEDE HUZUR VE MUTLULUK BU BİLGİLERİN DOĞRU BİR ŞEKİLDE ÖĞRENİLMESİ İLE OLUR"

Bu bilgiler okullarımızda öğretilmemekte, insanlarımız kendi kendilerine öğrenmeye çalışmaktalar. Yetersiz kaynak ve kişilerden, kulak duyma öğrenilen bilgilerde sağlıklı olmamakta, hatta problemler meydana getirmektedir. Ana hatları ile bilgilendirme yapmaya çalışacağız;

1-Evlenmeden (nikah akdi yapılmadan) yapılan cinsel birliktelikler İslam dinine göre zina kabul edilir ve haramdır. Bazen bir kız, bir erkek ikide şahit bulup aralarında nikah kıyıyorlar ve evleniyorlar, birlikte yaşamaya başlıyorlar, ailelerin haberi olmadan yapılan bu tür nikahlar zinaya kılıf bulmadan başka birşey değildir.

2-İlk gece (zifaf-gerdek gecesi) yani ilk beraberlik birçok genci korkutur, ilk kez beraber olma acaba başarabilecekmiyiz, rezil mi olacağım, elime yüzüme mi bulaştıracağım vb. korkular olabilir, olmasıda normaldir. İnsan bilmediğinden her zaman korkmuştur, cinsellikte bu korku çok güzeldir ve tatlıdır, olması iki insanı birbirine yaklaştırır. Cinsellik bir keşif gibidir, iki insanda ilk defa bu duyguları birbirleri ile yaşayacaklar, sevecekler, sevilecekler, beraber olacaklar, o anı yaşamak çok güzel ve tatlıdır. İşin en güzel tarafı zaten korkma ve heyecanlanmadır. Korkulacak hiçbir şey yok, rahat olun, içinizden geldiği gibi hareket edin. İlk gece beraber olacağız diye bir şart yok, ikinci gece olur, üçüncü gece olur, dördüncü gece olur, acele etmeyin, birbirinizle olmanın tadını çıkarın, hazır olduğunuzu hissedince beraberliğe geçin. İlk gece beraber olduktan sonra kan gelince devam etmeyin, iki gün sonra tekrar birlikte olmaya başlayın, bu süre içinde vajinada meydana gelen tahriş geçer.

ÖNEMLİ NOT: Kadınların yaklaşık 1/3'nin kızlık zarlarında sıkıntı olabiliyor, ya hiç olmayabilir veya esnek olup doğumda yırtılabilir veya kendiliğinden yırtılmışta olabilir, bu yüzden ilk gece kan gelmedi diye eşinizi iffetsiz görmeyin, güvensizlik yapmayın. Eşinizi önceden tanıdınız ve güvendinizse problem yoktur. İlk gece kan gelmedi diye eşini fahişe gibi gören, bu durumu kimseye söyleyemeyip yaşayan birçok insana denk geldim, hatta eşi ile hayat boyu bu yüzden didişen, ona kötü davranan erkeklere denk geldim, cahillik ne kötü bir şey.

3-Cinsel performans olarak haftada şu kadar beraber olacağız, bu kadar olmalıyız, normali budur diye kendinizi sınırlamayın, canınız ne kadar isterse o kadar beraber olabilirsiniz. Şu kadar cinsellik yaşarsam cinselliğe çok düşkün olmuş olurum, Allah bunu sevmez vb. gibi düşünceler doğru değildir, tıbbende dinende size bir mani yoktur. Eşinizle beraber olurken amellerinizi yazmak için devamlı sizle beraber bulunan kiramen katibin melekleri yanınızdan ayrılır. Cinsel ihtiyacınızı haram yoldan giderseniz günaha girecektiniz, helal yoldan giderdiğiniz için sevap kazanmış oluyorsunuz. Ne kadar beraber olursanız o kadar sevap kazanmış olursunuz.

4-Beraber olurken üzerinizi bir örtü ile örtün diye tavsiye var, bu tavsiyenin yapıldığı zamanlarda evlerin kapıları yoktu, her an içeri bir çocuk girebilirdi, o yüzden insanlar beraber olurken üzerlerini örterdi. Karanlık bir örtüdür, kapıyı kapatmak bir örtüdür, yalnızca eşiniz ve siz odadasınız. Beraber olurken üzerimiz açıldı, örtelim diye bunu düşünürseniz cinselliği yaşayamazsınız. Beraber olduktan sonra üzerinizi örtebilirsiniz, bir beis yok hatta böylesi daha güzel olur.

5-"Cinsellik esnasında aklın üçte ikisi gider" diyor Hz. Peygamber, anal seks (İslam dinine göre haramdır) ve oral seks (haram diye bilgi yok fakat İslam temizlik dinidir, tenasül uzvu ve ağız yanyana getirilemez) hariç birlikte herşeyi yaşayabilirsiniz. Cinsellik beraberlikte içinizden geldiği gibi davranmak hareket etmek esastır. İlla şu pozisyonda beraber olmalıyız, şöyle yapmalıyız diye kendinizi sınırlamayın, kendinizi serbest bırakın. Bir kova suyu yere dökünce bir yolunu bulup akar gider, cinsellikte böyledir, kendisi yolunu bulur, kendinizi kasmayın, rahat olun, serbest hareket edin.

6-Dindar kadınlar eşiniz dışarda hergün yüzlerce kadını ister istemez görmekte, eve geldiği zaman sizi hizmetçi kıyafetinde görürse hayal kırıklığı yaşar, size karşı alakası azalır. Kocanız eve geldiği zaman en güzel kıyafetler ile onu karşılayın, makyaj yapabilirsiniz, en azından gözünüze kalem çekin, saçlarınızı güzel bir şekilde tarayıp karşısına çıkın. Erkek görsel olarak uyarılır, tahrik olur, size karşı eşinizin alakası azalmasın ve sizi sevsin istiyorsanız, güzel yemekler yapmanın yanında eşinize güzel gözükmeyi ihmal etmeyin. Yatarken bazen iç çamaşırları ile yatın, saçınız açık yatın, bazen yorgan altında çıplak yatınki eşiniz sizi görsün, dokunsun, farketsin. Bunlar eşinizin size karşı alakasını artırır. Sürekli aynı olmayın, yenilikler yapın, değişiklikler yapın, eşinizin alakasını çekmeyi başarmalısınız, bir kadın bunu kolay bir şekilde yapabilir.

7-Dindar kadınlar mutlaka eşinize karşı giyinmek için fantazi kıyafetleriniz olsun, yatak odanızda fantazi iç kıyafetleriniz bulunsun, bunların olması haram değildir. Kafanızdaki yanlış cinsel bilgilerden dolayı kendinize cinsellliği yasaklamayın, cinsel isteğin olması günah değil, ayıp değildir. Bu isteğinizi eşinizle meşru bir şekilde gideriyorsunuz, haram olan, yanlış olan cinsel isteği gayrimeşru bir şekilde gidermektir, yani zina yapmaktır. İmam Gazali hz. buyuruyorki; kadın olsun erkek olsun insanların dünyada en çok hoşuna giden şey cima etmektir (birlikte olmaktır), bu güzel zevki kendinize haram kılmayın, eşinizle yatak odanızda serbestçe yaşayın. Fantaziler yapabilirsiniz, eşinizin karşısına farklı iç kıyafetleri ile çıkabilirsiniz, farklı pozisyonlar deneyebilirsiniz, içinizden geldiği gibi beraber olun, kendinizi-duygularınızı serbest bırakın.

8-"Önce sözlerle birbirinizi tahrik edin, sonra dokunarak, sonra öperek, sonra beraberliğe geçin" diyor Hz. Peygamber yine; "Horozlar gibi çiftleşmeyin" diyor. Horozlar doğrudan beraberliğe geçerler, oysa kadınların cinselliğe hazır olması için eşleri tarafından uyarılması gerekir. Erkek kadını görünce aklına hemen cinsellik gelir, kadınlar öyle değildir uyarılmadan hareketlenme olmaz. Kocası eşini önce cinsel sözlerle tahrik edecek, bunları konuşmak ayıpta değil, günahta değildir, vücudun ne güzel, kalçan, göğsün şöyle böyle vb. sözler söylendiği zaman kadının beynine talimat gider ve birden cinsel hormonları çalışmaya başlar, vücuduna dokununca hareketlenme artar, elektriklenme olur, erkek dokunmaktan hoşlanır, kadın dokunulmaktan. Belden üst tarafına erkek dudakları ile öperek temasta bulunabilir, belden altına elleri ile temasta bulunabilir, beş on dakika önsevişmeden sonra kadın hazır hale gelmiş olur, bunun ölçüsü kadının rahminden mezi denilen kayganlaştırıcı sıvının gelmesidir, bundan sonra kadın beraberliğe hazır hale gelmiş demektir. Sonrasında beraberliğe geçilebilir, hamile kalınmasın isteniyorsa dışarı boşalınabilir, hamile kalındıktan sonra istediğiniz kadar içeri boşalabilirsiniz sıkıntı yoktur. Erkekler içeri boşalınca daha mutlu olurlar. Hamile kalınmasın isteniyorsa içeri boşalmak için prezarvatif takılabilir.

9-Erkekler kadınlara göre cinsel yönden daha isteklidirler. Kadınlar eşinizin istekli olması onun sapık, azgın olduğu manasına gelmez, evliliğin ilk zamanlarında daha çok istekli olmalarıda normaldir, yıllar geçtikçe bu normale gelir, bunun için birşey yapmanıza gerek yok, isteklerinize göre hareket edin, canınınız beraber olmak istediği zaman ertelemeyin. İslam dinine göre kadın kocası beraber olmak istediği zaman beraber olmazsa günaha girmiş olur, kocasını tatmin etmezse onu bir nevi günaha itmiş oluyor. Kadınlar iki üç haftada bir orgazm olsa yetebiliyor, hatta bazı kadınlar cinsel olarak daha isteksiz olabiliyorlar, kadınların cinsel olarak isteksiz olmaları hasta oldukları manasına gelmez, bunun için ilaç kullanmaya gerek yoktur. Sözlerle tahrik ettiniz, dokunarak tahrik etmeye çalıştınız, öperek uyarmaya çalıştınız yinede kadın uyarılmadı ve zevk almıyorsa ve bu durum sürekli böyle devam ediyorsa o zaman problem olduğu düşünülebilir.

10-Bazı erkekler yanlış bilgilendirmeden dolayı eşlerinin istekli olmasını kötü saymakta ve yanlış düşünmektedirler, onlara göre kadın yatakta uzanmış yatacak erkekte gelip işini bitirecek, böyle bir cinsellik yoktur, kadında cinsellikten zevk alır, kadınında tatmin olmaya (orgazm) ihtiyacı vardır. Kadınların zaman zaman cinsel istekte bulunan söz ve davranışlarını yanlış değerlendirmeyin. Eşiniz cinsellikten ne kadar zevk alırsa sizide o kadar memnun eder, cinselik iki yönlü bir faaliyettir.

11-Cinsellikte psikolojik unsurlar çok mühimdir, mesela canınız sıkkın, aşırı borcunuz var ve bu sizi çok geriyor, aşırı üzüntülü bir durumunuz var, başınıza bir bela-sıkıntı geldi bunlar cinsel enerjiyi anında düşürür, isteği azaltır. Ev hanımlarının eşlerini kapıda hizmetçi kıyafeti ile iş kıyafetleri ile karşılamasıda birçok zaman cinsel isteği azaltır. Kadınlar günlük duşta alsalar terleyince vücudunda koku oluşur bu erkeğin alakasını azaltır, cinsel isteği bıçak gibi kesebilir, hele öpünce tuz tadı gelirse cinsellik başlamadan biter. Bunun için kadınlar eşleri gelmeden vakit varsa duş almalı, duş alacak vakit yoksa boynunu ve göğsünü silmelidir.
BİZLERE ULAŞABİLECEĞİNİZ LİNKLERİMİZ
https://www.facebook.com/guvenilircinselbilgilerimiz
https://plus.google.com/b/10560…/105604138706754783945/posts
https://plus.google.com/u/0/collection/EVsRZB
https://twitter.com/cinsel_psikolog
http://guvenilircinselbilgiler.blogspot.com.tr/
cinseluzman@gmail.com

Estetikle ilgili 10 yanlış 10 doğru

Hemen hepimiz kusurlu bulduğumuz bölgelerden kurtulmak veya yılların izlerini hafifletmek istiyoruz. 

Günümüzün estetik dünyası da bilgi birikiminin yanı sıra gelişen teknikler sayesinde gerek yüzümüzde gerekse vücudumuzda bizi rahatsız eden sorunlara çözüm buluyor ve aynalarla yeniden barışmamızı sağlayabiliyor. Ancak estetik ameliyatların sıklaşması ve bu konuya olan ilginin artışıyla birliktetoplumda bazı yanlış bilgiler de aynı oranda artarak yaygınlaşıyor.

Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Dr. Umut Sinan Ersoy, estetik cerrahi hakkında bilinen 10 yanlışı anlattı.

"Meme estetiği yaptırırsan ileride çocuğunu emziremezsin", "Burun estetiği olursan burnunun doğallığı bozulur ve estetik ameliyat olduğun kolaylıkla anlaşılır", "Yüz germe yaptıracak kadar yaşlı değilsin ki"…

Aklımızda estetik bir müdahale geçirme fikrinin oluşmaya başlamasından itibaren,çevremizdeki insanların, bir yakınımızın ya da arkadaşımızın olumlu ya da olumsuz yargıları ile karşılaşıyoruz. Peki bunların hangileri doğru hangileri yanlış? Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Dr. Umut Sinan Ersoy, estetik cerrahi hakkında bilinen 10 yanlışı anlattı.

1. Yanlış: Yüz germe mi? Sen o kadar yaşlı mısın?
Doğrusu: Yüz germe, kaş kaldırma, alın germe, göz kapağı estetiği, yağ enjeksiyonu gibi yüz gençleştirme ameliyatları için çok yaşlı olmanıza, yüzünüzde derin kırışıklıklar oluşmasını beklemenize gerek yok. Otuzlu yaşlarınızda olsanız da, kaşlarınızda gözle görülür düşüklük, göz altı torbalarınızda belirginleşme gözlenebilir, alt göz kapaklarınız göz aklarını tam kapatmayabilir, üst göz kapaklarınızda fazlalık, yanaklarınızda ve yüzünüzün orta kısmında hacim kaybı ya da erken sarkmalar olabilir. Ancak yapılacak işlemlerin boyutu ve tekniği ileri yaştakilerden biraz farklıdır.

Örneğin, otuzlu yaşlarının sonlarında olan birine orta yüz germe, alt ve üst göz kapağı estetiği, çeşitli alanlara yağ enjeksiyonu, botoks, dolgu, kimyasal ve mekanik peeling, lazer uygulamaları yeterli olurken, daha ileri yaşta olan birine bu tedavilere ek olarak tüm yüz ve boyun germe yapmak gerekebilir. Bu yöntemlerin hangilerinin size uygun olacağı, ayrıntılı bir yüz analizi sonrası sizin istek ve şikayetleriniz göz önünde bulundurularak belirlenir. Yüz gençleştirme ameliyatlarında hedef, size benzemeyen, yapay bir şekilde "gerdirilmiş" bir yüz değil, sizin gençlik yıllarınızdaki halinize benzeyen "gençleştirilmiş" doğal bir yüzdür.

2. Yanlış: Bu yaşta botoks mu yaptıracaksın? Hiç kırışıklığın yok ki...
Doğrusu:Botoksun ileri yaşta yapılması gerektiğine dair yaygın inanışın aksine, mimik kaslarını aktif olarak kullanan ve yüz hareketleri sırasında kırışıklık gözlenen kişilerde, yüzün durgun halinde bile gözlenir hale gelen derin ve kalıcı kırışıklıklar henüz oluşmadan, tedaviye erken başlamak daha uygun bir yaklaşımdır. Otuzlu yaşların başlarında bile botoks güvenle uygulanabilir.

Ayrıntılı bir analiz sonrasında botoksuygun dozlarda ve uygun bölgelere uygulandığında oldukça başarılı ve doğala yakın sonuçlar verirken, "botokslu yüz" ya da "ifadesiz yüz" görünümü oluşmasının da önüne geçilir. İyi uygulanmış bir botoks, yüz ifadesini değiştirmez.

3. Yanlış: Estetik cerraha gidersen seni muayene edip tek tek kusurlarını söyler ve tedavi sürecini o belirler.
Doğrusu: Estetik girişimler gerekli olması nedeniyle değil, sizin talebiniz doğrultusunda yapılır.Vücudunuzun herhangi bir yerinin görünüşünden şikayetçi değilseniz, o halde bu tedavi edilecek bir sorun olmaktan çıkar. Burnunuzdaki ince bir kemeri, üst göz kapağınızdaki hafif fazla dolgunluğu seviyorsanız ya da göz kenarınızdaki ince çizgilerden mutluysanız o yüz, sizin için en güzel, en estetik yüzdür. Hangi bölgenizi sevmediğinize siz karar verirsiniz; bu algının gerçekte görünen ile ilişkisi hekiminiz tarafından doğrulandıktan sonra tedavi seçeneklerini konuşma aşamasına geçebilirsiniz.

Seçenekleri teker teker ele alıp tedaviye birlikte karar verirsiniz. Hekiminizin size, ona gidiş nedeninizin dışındaki kusurlarınızdan bahsetmesi ve buna yönelik tedavi bakımından sizi motive etmeye çalışması ister muayene odasında olsun ister sosyal ortamda, hem mesleki etik hem de nezaket kuralları açısından uygun bir davranış biçimi olmayacaktır.

4. Yanlış: Burun estetiği olursan burnunun doğallığı tamamen bozulur ve herkes estetik yaptırdığını kolaylıkla anlar.
Doğrusu: Ameliyat olduğu ilk bakışta kolaylıkla anlaşılan,kendini anında ele veren bir burun, iyi yapılmış bir burun olamaz. Eski anlayışın aksine, günümüzde uygulanan koruyucu tekniklerle hem doğal görünümlü,hem güzel ve yüze yakışan, hem de işlemden geçtiği anlaşılmayan burunlar elde etmek mümkün. Bu kaygıları kafanızdan atmak için estetik cerrahınız ile yapacağınız görüşmede olası sonuçları ayrıntılı olarak öğrenebilir, hatta yeni simulasyon teknolojileri sayesinde sonucu üç boyutlu olarak görebilirsiniz.

5. Yanlış: Meme estetiği yaptırırsan ileride çocuğunu emziremezsin.
Doğrusu: Meme büyütme ameliyatlarında meme dokusu ameliyat alanının dışında bırakıldığından, bütünlüğü tamamen korunur. Modern tekniklerle yapılan küçültme ve dikleştirme ameliyatlarında ise emzirmenizi sağlayacak olan meme başı ve ucu, bunların hemen arkasındaki kanal sistemi ile birlikte yeteri kadar meme dokusu bir bütün halinde, damarsal yapısı ve duyu özelliği dahil olmak üzere korunur. Ameliyatta, estetik olarak hedeflenen büyüklükte ve şekilde meme oluşturmaya yetecek olan dokuların dışında kalanlar, yani sadece fazla olanlar atılır.

6. Yanlış:Senmi liposuctionyaptıracaksın? Ama kilolu değilsin ki...
Doğrusu: Liposuction bir kilo verme yöntemi değil, bir vücut şekillendirme yöntemidir.Yağ dağılımında düzensizlik sonucu vücut hatlarının oluşturduğu silüetin göze hoş görünmediği çok zayıf olduğunu düşündüğünüz kişilerde bile liposuction yapılabilir. Buna karşın fazla kilolu olduğunu düşündüğünüz birinin vücudundaki yağ dağılımı orantılı ve vücut hatları estetik açıdan tatmin edici ise; o kişi, liposuction için uygun olmayabilir, Diyet yapması yeterli olacaktır.

İster kilolu olun ister zayıf, görünüşünüzden mutsuzsanız fazla olan bölgelerden yağ alma, dolgunluk istenen bölgelere yağ verme teknikleri ile estetik bütünlüğü yeniden sağlama işlemi için uygun bir aday olabilirsiniz. Örneğin bel çukurunuz ile kalçanız arasındaki kavis çok belirgin değilse ve kalçalarınız yayvan görünümlüyse, yanlarda ve iç kısımlarda fazla olan yağlar alınarak kalçalarınızın orta kısmına enjekte edilir ve böylece bu bölge daha şekilli hale getirilebilir.

7. Yanlış: Liposuction yaptırırsan derinde sarkma olur.
Doğrusu: Ameliyat öncesi değerlendirmede, doktorunuz tarafından hangi bölgelere, hangi miktarlarda ve derinliklerde uygulama yapılacağı; hangi bölgelerde serbest hangi bölgelerde daha sınırlı davranılacağı iyi belirlendiği sürece bu tip bir sorun yaşanmaz. Ayrıca ultrason ve lazer yardımlı liposuction teknolojileri sayesinde altı boşaltılan fazla derinin zemine daha sıkı tutunması sağlanarak bu gevşemenin önüne geçilebilir.

8. Yanlış: Meme büyütme için kullanılan silikon protezler kanser yapıyormuş.
Doğrusu: Meme protezleri ile kanser sıklığı arasında bir bağlantı yoktur. Ayrıca kanser teşhisinin konulmasını engellemez ya da geciktirmez.

9. Yanlış: Meme kanseri sonrası memen alınırsa hayatının geri kalanını bu şekilde"eksik" yaşamak zorunda kalırsın.
Doğrusu: Hayır, eksik yaşamak zorunda değilsiniz. Meme kanseri teşhisi konulduktan sonra, meme cerrahınız ve estetik, plastik cerrahınız ile yapacağınız görüşmelerde yeniden meme oluşturma ameliyatı için istekte bulunabilirsiniz. Bu işlem, memenin alınması ile aynı anda ya da sonradan; kendi dokunuzla ya da silikonprotez yardımıyla yapılabilir.

10. Yanlış: Bir yerinde yaralanma olursa iz giderici krem kullan, geçer.
Doğrusu: Bilimsel olarak, yara izini yok eden bir tedavi yöntemi yoktur. Cilt bütünlüğünün bozulduğu bütün yaralanmalarda az ya da çok belirgin bir yara izi kaçınılmaz olarak kalır.Bu izin görünümü, birçok etkene bağlı olarak değişkenlik gösterir. Kişiye bağlı nedenler (beslenme, genetik, şeker hastalığı, aşırı kilo, vb), yaralanma bölgesi, uzanımı, enfeksiyon, yabancı cisim varlığı ile cerrahi teknik bunlar arasında sayılabilir. Bazı kişilerde nadiren de olsa kabararak iyileşen yara eğilimi gözlenebilir. Bunları önlemek için bantlama, silikon jel tabakalar, bası giysileri, kortizon ve lazer yöntemi uygulanabilir.

Kafein panik atağı tetikliyor!

Panik atağın bir kaygı bozukluğu olduğunu belirten uzmanlar, tedavi süresince kafein alımının kısıtlanmasının faydalı olacağına dikkat çekiyor; "Kafein yani çay, kahve ve kola uyarıcıdır ve vücutta alarm durumu meydana getirir. Bu durumda ise stresli yaşam, daha şiddetli algılanır."

Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Polikliniği Pskiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, panik atağın bir kaygı bozukluğu olduğuna dikkat çekerek iyi bir tedavi sonrası hastaların iyileşmesinin mümkün olduğunu söyledi. Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, şunları söyledi;

"Panik atak bir kaygı bozukluğudur. Panikler zaman zaman gelir. Arada kalan dönemler başlarda normaldir. Ancak ataklar arttıkça hastanın atak beklentisi ortaya çıkar. Ataklar arası dönemlerde de atak beklentisiyle oluşan bir kaygı durumu meydana gelir. Bu durumda ise gündelik işlevler kısıtlanmaya başlar. Hastanın aklında sürekli 'Acaba atak gelir mi?' sorusu dolanır.

Bir yere gidecek olsa, bir ulaşım aracına binecek olsa, metroyla yerin altına inecek olsa, asansöre binecek olsa hep aklında bu soru vardır. Hatta banyoya girdiğinde bile rahat edemez duruma gelir bir süre sonra. Atak ansızın gelecek ve kendisi çaresizce atağa maruz kalacak, bulunduğu ortamdan kaçıp kurtulamayacak ve kimse de yardımına koşamayacak şeklinde kurar.

Bu kurgu hastayı daha kaygılı ve çekinik kılar. Gündelik yaşam olaylarından o denli kaçınır ki evliliği ve cinsel hayatı bile olumsuz etkilenir. Zira atak o sırada bile gelebilir. Ya gelirse o halde çaresizce ne yapacaktır?"

Hastalıklar panik atağı tetikliyor
Panik atağın ağır sonuçları olabilen bir hastalık olduğunu belirten Yrd.Doç.Dr. Evrensel, "Panik atak tedavisinde öncelikle bir psikiyatri hekiminden yardım alınmalıdır. Psikiyatri uzmanı kapsamlı şekilde hastayı dinleyecek, muayene edecek ve gerekli beyinsel ve bedensel tetkikleri planlayacaktır. Zaman zaman panik atakların tetikleyicisi guatr, şeker hastalığı, insülin direnci, böbrek üstü bezi tümörleri, kansızlık, kalp kapak bozuklukları, kalp ritim bozuklukları, uyarıcı ilaç kullanımı, bir takım ilaç yan etkileri, aşırı çay-kahve tüketimi gibi bedensel hastalık ya da durumlar olabilir" diye konuştu.

Panik atak tedavi süresince kafein alımına dikkat!
Psikiyatri uzmanı bütün bunları gözden geçirdikten sonra sorunun kaynağına ulaşacaktır. Sorun bedensel bir takım hastalıklar ise ilgili tıp bölümüne yönlendirilecektir. Zaman zaman hastalarımız acil servis, dahiliye ya da kardiyoloji gibi diğer branş hekimlerince psikiyatriye yönlendirilirler zaten.
Eğer sorun psikiyatrik ise gerekli ilaç ve terapi planı yapılacaktır. Hastanın önerilen bu tedaviyi dikkatle uygulaması gerekir. Hekimin önerdiği zaman takip randevusuna ve terapiye katılmalıdır. İlaçlarının dozları muayene bulguları ve ilaç kan düzeyi ölçümü ile ayarlanacaktır. Bu kan tahlili ile hastanın genetik yapısına uygun şekilde ilaç ve doz belirlenecektir. Tedavi süresince kafein alımının kısıtlanması faydalı olacaktır. Zira kafein yani çay, kahve ve kola uyarıcıdır ve vücutta alarm durumu meydana getirir. Bu durumda ise stresli yaşam olayları daha şiddetli algılanır."

Panik atak hastaları bu tavsiyelere dikkat
Yrd.Doç.Dr. Evrensel, panik atak hastalarına şu önerilerde bulundu:
*"Uyku düzeni çok önemlidir. Gece uykusu kaliteli olan kişilerin gündüz de daha dingin olması mümkündür. O nedenle vakitlice uyuyup yeterli süre uyuduktan sonra güne başlanmalıdır.
TV ve cep telefonu ekranı karşısında geç saatlere kadar uyanık kalınmamalı ve az uykuyla güne başlanmamalıdır.
Her gün düzenli şekilde en az yarım saat yürüyüş yapılarak hormonal ve metabolik sistemin dengelenmesine yardımcı olunmalıdır. Zira panik atak belirtileri bedende bu sistemler aracılığıyla oluşur.
Panik atak geçirme korkusu ile kaçınılan yaşam etkinliklerini yapmaya devam edilmelidir. Bunlardan kaçınılması durumunda o davranış biçimi yerleşir ve ömür boyu bazı kısıtlılıklarla ilerlenmek zorunda kalınabilir.
Panik atak iyi bir tedavi ile iyileşir ve iz kalmadan hastalık öncesi işlevsellik düzeyine dönülebilir. Bu noktadan tedavi ekibinin ve ilaçların yapacakları olduğu gibi hastanın uyması gereken kurallar olduğu akıldan çıkarılmamalıdır."

Duygusallığınıza sınır koymayı bilin


Kontrol edilmeyen duyguların kişide yıpratıcı sonuçlar ortaya çıkarabileceğini belirten uzmanlar, duyguların gerektiğinde sınırlanarak kontrol edilmesi gerektiğini belirtiyorlar. 

Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver, duygularıyla hareket eden aşırı duygusal kişilerin kendilerine zarar verebileceğine dikkat çekerek, "Kendi mutluluğunuz için gerektiğinde duygusallarınıza sınır koyun" uyarısını yaptı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Feneryolu Polikliniği Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver, duygularımızın deneyimlerimize tat veren ve hayatı anlamlı kılan en önemli özelliğimiz olduğunu belirterek hayatıımızın daha huzurlu geçmesi için duygusallıkta da bir sınır olması gerektiğine dikkat çekti.

Yrd. Doç. Dr. Barış Önen Ünsalver, şunları söyledi:
"İnsan duygusal bir varlık. Duygunun olmayıp sadece düşüncenin olduğu yerde insan sıcaklığı yerine robot soğukluğu vardır. Duygusallık denildiğinde öfke, hüzün, sevinç, kaygı, korku, heyecan, umut gibi duyguların yoğun deneyimlenmesini ve hayata dair kararların verilmesinde duyguların yönlendirmesinde olmayı anlayabiliriz. Mesela bize sevinç verdiği için bir arkadaşımızı aramak isteriz ya da bizi öfkelendirdiğinden bazı insanlardan uzak dururuz. Bu seçimler duygusal seçimlerdir. Duyguların yokluğu robot gibi olmayı getirse de duyguların yönetiminde olmak da neden-sonuç ilişkisinden kopmak ya da kar-zarar dengesini koruyamamak anlamına gelir. Örneğin duygusal bir kişi yakını üzülecek diye üzülüp sırf onu üzmemek adına o yakının görevlerini üstlenebilir. Yeni girdiği bir ortamda kendisine gösterilen ilgiden yoğun sevinç duyan bir kişi o ortamdaki kişilere hemen yakınlık hissedip sırlarını paylaşırsa daha sonra başına bu yüzden bir sorun gelirse pişmanlık duygusunu ve kendisine öfkeyi de bir o kadar yoğun yaşayacaktır."

Duyguların sesini dinlemek her zaman doğru mudur ?
Duygularının sesini yerinde ve zamanında dinleyen bir kişi için hayatın olumlu etkilendiğini belirten Ünsalver, şöyle devam etti:

"Kişilik yapılanması olarak histriyonik, borderline ve bağımlı kişiler duygularını daha yoğun yaşarlar ve hayatlarını baskın olarak duygularıyla yönlendirirler. Eğer ki kişinin hayatını duygular yönetmiyorsa, yerinde ve zamanında duygularına kulak verebilen kişi için hayat olumlu etkilenir. Zira hep mantık ve kar-zarar hesabıyla yaşamak insansı özelliklerden uzaklaşmaktır. Duyguları yok saymak hayatın tadını alamamak ve günleri doldurmak için yaşamak gibidir.

Öte yandan kişinin hayatı duygularla yönetiliyorsa, öfkesi hâkim olduğunda başını belaya sokabilir ya da başkalarını kırabilir, sevinci hâkim olduğunda sonradan kendisine zarar verebilecek kararların peşinden gidebilir, hüznü hâkim olduğunda hayattan kopacak kadar üzüntü yaşayabilir, olumlu olan şeyleri göremeyebilir. Böyle durumlarda alıngan olabilirler. Yanlış seçimler yapabilirler. Başkalarına karşı kırıcı olabilirler."

Duygusal kişiler çabuk etkileniyor
Duygusal kişilerin sabırsız olabildiğini kaydeden, Ünsalver, bu kişilerin duygusallıklarını bazı durumlarda alkol ve maddeye yönelerek doldurmaya çalışabileceklerini de belirtti. Ünsalver, şöyle dedi:

"Duygusal kişilerde çocuksu özellikler belirgindir. Sabırsız olabilirler. İstedikleri yapılmayınca hırçınlaşabilirler. Alkol ve maddeye yönelerek duygularını doldurmaya çalışabilirler. Duygusal kişiler ayrıca yakın ilişkide oldukları kişilerin duygularından da kolayca etkilenirler. Arkadaşını öfkeli görünce öfkelenebilir örneğin. Oysa bazen ikili ilişkilerde bir tarafın dengeleyici olması ve duyguları soğurması gerekir. Ayrıca bu kişilerin yakınındaki kişiler de çoklukla onların duygu seline kapılıp gidebilir."

Duygusallıkta sınır ne olmalı?
Kişinin yıpranmaması açısından duygusallıkta da bir denge kurulması gerektiğini belirten Ünsalver, aşırı duygusal kişilerin yaşamında kendine çok zarar verdiğinin gözlendiğini ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı:

"Kendini duygusal gören ya da başkaları tarafından duygusal olarak tarif edilen kişiler şöyle bir kendilerini gözden geçirebilirler. Acaba karar alırken duyguları ne oranda ön plana geçiyor. Eğer kişi çoğunlukla durup düşünmeden duygusunu eyleme döküyorsa burada bir sorun vardır. Bazı duygular değişkendir. Örneğin bir sevdiğiniz size bir mektup yazıp sizi kızdırmışsa ona hemen yanıt verirseniz siz de öfkeli olduğunuzdan aranızdaki gerilimi yokuşa tırmandırabilirsiniz, oysa biraz bekleyince ve mektubu tekrar okuyunca belki göreceksiniz ki o kadar da öfkelenecek bir şey yok ve karşı tarafa anlayışla yaklaşabileceksiniz. Duygusallıkta sınır kendi hayatına ve karşı tarafın hayatına zarar verme noktasıdır. Mantığın ya da sağduyunun "yapma" dediği şeydir."

Ellerinizdeki Yaşlanma Ruh Halinizi Ele Verebilir!

Son zamanlarda tek rahat ettiğiniz alan evinizse, eviniz dışındaki hayatı kontrol edemediğinizi hissettikçe geriliyorsanız, üstelik evde aile bireylerinin dokunduğu eşyalara dokunurken bile sürekli temiz mi endişesi yaşıyorsanız dikkat edin; takıntılı olmaya başlamış olabilirsiniz…

Halk arasında takıntı hastalığı olarak bilinen Obsesif Kompulsif Bozukluğu Hisar Intercontinental Hospital Psikiyatri Bölümü Uzmanı Dr. Bilal Ersoy’la konuştuk... Obsesif Kompulsif Bozukluğun takıntılı düşünce ve bunları bertaraf etmeye yönelik takıntılı davranışların anksiyetenin şekil değiştirmiş biçimleri olarak karşımıza çıktığını dile getiren Uzm. Dr. Ersoy; ‘Kişi bu ısrarlı düşünceleri kendi zihninin ürünü olarak görür, ancak bu düşüncelerin mistik, davranışların törensel bir tarafı vardır. Nadiren farkındalık yoktur, çoğu hasta takıntılı düşüncelerini ve davranışlarını “abartılı” veya “saçma” bulur.’ diye konuştu.

Gereğinden Fazla Temizlik Yapıyorsanız Dikkat Edin!
Takıntılar çok farklı biçimlerde ayrı ayrı veya bir arada bulunabilir. En sık görülen saplantılar bulaşma-kirlilik takıntılarıdır. Eşyaların, ortamın veya insanların kirli olduğu, temasa geçildiğinde bu kir veya mikrobun kendisine ve yakınlarına bulaşabileceği endişesi yaşanır. Bulaşma-kirlilik takıntısında eller anahtar bir rol oynar. Çünkü dış dünyaya ve diğer insanlara en çok ellerimizle temas ederiz. Öte yandan ellerimiz, sürekli gözümüzün önündedir. Bu tür takıntıları olanlar için ellerin hijyeni, tırnakların uzunluğu, başkalarının ellerini ne kadar temiz tuttukları çok önemlidir. Bulaşma ve kirlilik saplantısı olanlar, bunaltı yaratan düşünceleri yatıştırmak için zorunlu bir biçimde temizlik yapar, yıkanır veya bu durumlardan kaçındığını düşünerek umuma açık yerlerde ortak kullanılan eşyalara dokunmaz. Kapılar, koltuklar, kalemler, para, kısaca birçok elin değdiği şeylere dokunmaktan kaçınırlar. Mecburen dokunduklarında, ellerini kolonyalı mendille veya yıkayarak temizlemek isterler. Evin dışındaki hayat, kontrol edilemediğinden tekinsizdir, kendilerini en çok evde rahat hissederler. Hem evi hem de aile bireylerini kendi temizlik şartlarına uydurmaya çalışırlar. Bazıları için temizlik takıntısı dayanılmaz hale gelmiştir. Dışarıdan eve gelen herkesin derhal banyoya gidip kıyafetlerini çamaşır makinesine atmasını ister. Evdeki en küçük dağınıklığa veya kırıntıya tahammülleri yoktur. Sıkça temizlik yaparak kendilerini yorarlar. Sıvı sabun, çamaşır, bulaşık deterjanı gibi “hijyenik” maddeler normalin üzerinde kullanılır. Kıyafetler ve çarşaflar sıkça yıkanır. Sürekli su ve kimyasallarla temasta olduklarından ellerde egzama, çatlama, yıpranma, buruşma gözlenebilir. Kısaca bu hastalığa sahip olanların elleri çabuk yaşlanır. Saplantılar şiddetliyse bazen kişi temizlik dışında başka bir şey yapamayacak hale gelir.

Tedbirli misiniz? Kontrol delisi mi?
Kuşku-emin olamama diğer sık görülen obsesyonlardandır. Bunun yarattığı sıkıntıyı yatıştırmak için kapı kilidi, ocak, pencereler defalarca kontrol edilir. Kimi hastalar yaşam alanlarındaki her şeyin simetrik olması veya belirledikleri bir düzen içinde kalması için uğraşır. Bazen istifleme olarak adlandırılan biriktirme davranışı aşırıya kaçabilir.

Herkesin Saplantısı Vardır; Önemli Olan Bunlara Saplanıp Kalmamaktır!
Çoğumuzun zihninde, sıklığı ve şiddeti değişen irili ufaklı saplantılar bulunur. Ancak obsesif-kompülsif bozukluğu olanlar bu takıntılarla boğuşur ve yorulurlar. Takıntılarını fazla takarlar. Hastalık ilerlediğinde başka şeylere zaman ayıramadan gün boyu bu düşünce ve davranışlarla uğraşırlar. Çoğu zaman yapılan bir işin şekli, işlevinin önüne geçer. Örneğin kirlilik takıntıları olan biri için elini belli bir sayıda sabunlamak elini temizlemenin önüne geçer. Veya kıldığı namazın şeklen uygun olmadığını düşünen biri için şekil, ibadetin önüne geçer. Bazı takıntılar o kadar farklı ve mahrem olabilir ki kişi bunları anlatmaktan utanabilir veya çekinebilir. Böyle takıntılar nedeniyle kendilerini ahlaki olarak yargılayıp suçlayabilirler. Bazen bu takıntılar hastaları, diğer sorumluluklarına zaman ayıramayacak biçimde yavaşlatır (obsesif yavaşlık). Hasta iş yerinde veya evde çevresi tarafından eleştirilebilir. Hastalar fark etmeden, takıntılarını diğer kişilere de bulaştırma eğilimindedir. Bu yakın ilişkilerde sorunlara neden olur. Obsesif-kompulsif Bozukluğa, depresyon, tik bozuklukları, yeme bozukluğu, kleptomani, hipokondriyazis (Hastalık hastası) eşlik edebilir. Diğer psikiyatrik durumların birçoğunda olduğu gibi, Obsesif-Kompulsif Bozukluğu olanlar yakınları tarafından eleştirilir ve kınanırlar. Takıntıları kendilerinin yarattığı ve iradeyle bunların üstesinden gelinebileceği kanısı yaygındır.

Obsesif Bir Kişiliğiniz Var mı?
Obsesif kişilikler (hastalık boyutunda olmadığında) genellikle mükemmeliyetçi, ayrıntıcı, düzenli, tutumlu ve inatçıdırlar. Prensiplerinden ödün vermezler. Ciddi ve olgun görünürler. Onurlu ve gururludurlar, yaptıkları iş nedeniyle laf işitmek istemezler. Hata yapmaktan korkarlar, eleştiri yapmayı severler. Bu özellikler hem meslek seçiminde hem de kariyerlerinde önemli rol oynar. Ancak hastalık ağırsa sosyal ve mesleki işlevselliği bozar, o zaman tedavi gerektirir. Tedavisi sabır ve zaman isteyen ruhsal bir hastalıktır. İyileşme yavaş olur. Tedavide hedef takıntıların tamamen değil yeterince geçmesi olarak belirlenmelidir. İlaç tedavisine ek olarak bilişsel davranışçı terapi yöntemleri uzun süreli iyileşme için vazgeçilmezdir.

Fabrikasyon diyet yanlış

Bireylerin genetik yapılarının birbirinden farklı olduğunu kaydeden Genetik Uzmanı Doç.Dr.Korkut Ulucan, genel olarak hazırlanan diyet listelerinin her zaman işe yaramadığını belirtti. 

Doç. Dr. Ulucan, fabrikasyon diyetler yerine kişinin genetik yapısına uygun olarak hazırlanan diyetlerin uygulanması gerektiğini vurguladı.

Üsküdar Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim görevlisi Doç. Dr. Korkut Ulucan, bireylerin genetik yapıları birbirinden farklı olduğu için, fabrikasyon diyetler yerine kişiye özel diyetlerin daha uygun olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Ulucan, kişilerin genetik yapısına uygun hazırlanabilecek diyetler ile vücuda uygun beslenme programlarının oluşturulabileceğini belirterek şu tavsiyelerde bulundu:

"Sağlıklı beslenme sadece uygun kiloda kalmamıza değil, ileride meydana gelebilecek birçok hastalığın da önüne geçmemizi sağlar. Bu sayede aslında farkında olmadan birçok hastalığın da önüne geçmiş oluruz.

Bireylerin genetik yapıları birbirinden farklı olduğu için genel olarak uygulanan her zaman işe yaramamaktadır. Ancak genetik yapımıza uygun hazırlanabilecek diyetler ile vücudumuza uygun beslenme programları oluşturabiliriz. Örneğin folik asitten zengin besinlerin tüketilmesi yararlıdır ancak folik asidi metabolize eden genlerde sorunlar var ise o zaman tahmin ettiğimiz gibi fazla tüketim yarardan çok zarar vermektedir.

Aynı şekilde D vitamini için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Günümüzde önemli besinlerin ve içindeki makro ve mikro biyo-yararlı molekülleri metabolize eden birçok gendeki varyasyonlarını saptayabiliyor, metabolizmaları için tahmin ve tavsiyelerde bulunabiliyoruz.

Bizlerden aldıkları sonuca göre diyetisyenler de bireylere özgü, kişisel diyet programları hazırlayabiliyor.

Nasıl genetik yapımıza uygun spor ve egzersiz programları ile uygun sportif aktivitede daha başarılı olabiliyorsak, aynı şekilde uygun beslenme programları ile yeterli beslenme sağlar, optimal vücut kompozisyonuna ulaşabiliriz."

Dövme ve manikür yaptırırken dikkat!

Kan, cinsel ilişki ve vücut sıvıları ile buluşan hepatit, her yıl 1 milyon kişinin yaşamını yitirmesine neden oluyor. Yeterli hijyenin sağlanmadığı yerlerde dövme, manikür, pedikür, diş çekimi yapılması hepatitin bulaşma açısından risk yaratıyor. 

Adını en fazla duyuran ve sinsi ilerleyen bu hastalık ile ilgili bilinmesi gerekenleri Medical Park Gebze Hastanesi Gastroentereloji ve Hepatoloji Uzmanı Doç. Dr. Züleyha Akkan Çetinkaya anlattı:

Hepatit, karaciğerin herhangi bir nedenle iltihaplanmasına verilen isimdir. Sebebi başta virüsler olmak üzere alkol, vücudun kendi kendine yaptığı bazı hastalıklar, birtakım ilaçlar olabilir. Neden olan bu zararlı durumlar, karaciğer hücresinin çalışmasını bozar. Buna bağlı olarak da kanda bazı maddelerin miktarı artar veya azalır. Özellikle karaciğeri seven, vücuda girince karaciğer hücresine yerleşen bu hepatit virüsleri, en sık karşılaşılan virüsler arasındadır.

HEMODİYALİZ HASTALARI RİSK ALTINDA

Kan yolu ve cinsel temas ile bulaşırlar. Ancak hepatit B virüsü pozitif hamile bir anneden bebeğine de gerekli önlemler alınmazsa geçebilir. Hepatit B virüsü, cinsel yolla bulaşabilen bir hastalık olduğu için cinsel partnerinde olanlar ayrıca bu virüsü taşıyan bir hastanın kanıyla temas eden açık yarası olan kişiler risk grubundadır. Öte yandan hemodiyaliz hastaları veya sık kan nakli yapılması gerekenler de risk gruplarından sayılabilir. Yeterli hijyenin sağlanmadığı ortamlarda diş çekimi, dövme ve manikür-pedikür yapılması da bulaşma açısından risk yaratır. Bunun yanı sıra bazı hastaların öykülerinde herhangi bir risk faktörü bulunmuyor. Böyle durumlarda horizontal bulaşmadan söz edilir. Bunu hangi yolla olduğu tam belli olmaz. Ama genellikle virüs içeren kan tükürük gibi sıvıların açık yarası olan cilde teması sonucu olduğu düşünülüyor.

HEPATİT B DAHA BULAŞICI

Hepatit C virüsü de esas olarak kan ve vücut sıvılarının; açık yaraya ya da göz içine teması gibi durumlarda bulaşır. Cinsel yolla bulaşma oranı ise çok düşüktür. Hepatit B, hepatit C’ye göre bulaşıcılığı daha yüksek bir virüstür. Örneğin bir iğnenin ele batması ile hastalık bulaşma riski yüzde 5 ile 30 arasındayken, hepatit C için yüzde 3 civarındadır. Tüm dünyada 350 milyondan fazla hepatit B virüsü taşıyıcısı olduğu tahmin ediliyor ve bu nedenle yılda 1 milyon civarında ölüm gerçekleşiyor. 185 milyon kişiden fazlasında ise hepatit C virüsüne rastlanıyor. Bu oran Kuzey Amerika, Asya Pasifik Bölgesi’nde düşükken, Orta Doğu, Doğu Asya ve Kuzey Afrika’ da yüksektir. Türk Karaciğer Araştırmaları Derneği’nin yapmış olduğu TURKHEP 2010 çalışmasına göre ise Türkiye’de hepatit B taşıyıcılığı oranı yüzde 4, hepatit C oranı 0.95 olarak bulundu.

ERİŞKİNDE YÜZDE 3, YENİDOĞANDA YÜZDE 90 KRONİKLEŞİYOR

Hepatit B’nin kuluçka dönemi 1-6 ay arasında olmakla beraber, genelde virüs alındıktan 2 ay sonra hastalık yapıyor. Hepatit C virüsü alındıktan sonra 2-24 hafta arasında hastalık yapmakla beraber ortalama 7-8. haftalarda hepatite neden olur. Erişkin bir kişi virüsü aldıktan sonra akut hepatit B gelişir. Çoğunlukla hiçbir şikayet vermeden geçer. Bazen hafif grip benzeri semptomlar, eklem ağrıları, kırgınlık olabilir. Ancak binde bir oranında çok ağır geçirilip, karaciğer nakli gerektiren klinik duruma da sebep olabilir. Akut hepatit B erişkinlerde yüzde 3-5 kronikleşir. Ancak hepatit B yenidoğan döneminde alınırsa yüzde 90’ı kronikleşir.

SİNSİCE İLERLİYOR

Kişide hepatit B varsa ve inaktif taşıyıcılık denen durum oluşmuşsa, kişi çoğunlukla tesadüfen yapılan bir kan testinde ortaya çıkana kadar durumdan haberdar olmaz. Bazen de kronik hepatit veya siroz ilerlemişse, halsizlik, vücutta sararma, idrar renginde koyulaşma, vücutta morluklar, karın şişliği, yemek borusu varislerinden kanama gibi ağır tablolarla da ortaya çıkabilir. Hepatit C‘nin ise kronikleşme oranı çok yüksektir. Erişkin bir kişi bu virüsü alırsa yüzde 70-80 kronikleşir. Genelde şikayetsiz olurken, bir kısım hastada halsizlik, yorgunluk, gözaklarında sararma, idrar renginde koyulaşma gibi, tüm hepatitlerde görülebilecek bulgulara da rastlanabilir. Kronikleşme hepatit C için sessiz ve sinsidir. Genelde ileri hastalık haline gelene kadar bir bulgu vermez.

HEPATİT C TEDAVİSİ YÜZ GÜLDÜRÜYOR

Hastalığın hangi evrede olduğunu anlamak için kan testi ve karaciğer ultrasonografisi gibi görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç vardır. Taşıyıcılık saptanmışsa hastanın durumuna göre belirlenen periyodlarda hastanın takibi gereklidir. Eğer hastalık aktif hale geçmişse karaciğer biopsisi ile karaciğerin durumu değerlendirilir ve tedavi gerekli görülürse ilaç tedavisine geçilir. İlaç tedavisi esnasında da yakın doktor takibi önemlidir. İlaçlar ile vücuttan hepatit B’yi tamamen atmak çok düşük oranlarda gerçekleşiyor. Ancak ilaç tedavisi virüsün baskılanmasını sağlayarak, karaciğer hasarının ilerlemesini önlediği için çok önemlidir. Hepatit C tedavisi ise piyasa yeni çıkan ilaçlar ile yüzde 90‘ların üzerinde tedavi başarısı elde ediliyor. Tedavi kararı ve şekli hastadan hastaya farklılık gösterebileceğinden dolayı iyi bir hekim hasta birlikteliği her iki hepatit takibinde önemlidir.

RİSK ALTINDAKİLER AŞILANMALI

Kan teması olma ihtimali olan her yerde, uygun korunmanın sağlanması çok önemli. Bütün kan vericileri, hepatit virüsü yönünden test edilip, virüs saptananlardan kan alınmamalıdır. Bununla beraber kan temasının olduğu tüm cerrahi, tıbbi veya kozmetik malzemeler uygun şekilde steril edilmeli. Hepatit C için herhangi bir aşı yok ama hepatit B ise aşı mevcut. Sağlık çalışanları gibi risk altındakiler, tüm yenidoğanlar ve ailesinde hepatit B olan kişiler aşılanmalıdır.

HEPATİT B ve C’DEN KORUNMAK İÇİN:
* Hastanelerde, diş tedavi merkezlerinde, kan ile temas etmiş alet kullanan berber, kuaför, dövmeci gibi yerlerde kullanılan malzemelerin sterilizasyonuna çok dikkat edilmeli.

* Evde hepatit B ve C virüsü olan kişinin kullandığı jilet, tıraş bıçağı gibi aletler sadece kendine ait olmalı, başkaları ile paylaşılmamalıdır. Hepatit B için ise diğer aile üyeler mutlaka suretle aşılanmalı.

* Tüm gebeler hepatit B yönünden test edilmeli. Hepatit B olan hamile bir kadının bebeğine doğumdan hemen sonra hiperimmünglobulin verilmeli ve hemen aşılama programına alınmalı.

* Cinsel yolla bulaşmayı önlemek için prezervatif kullanılmalı.

* Hepatit B virüsü oldukça dirençli bir virüstür. Kuru yüzeylerde 10 gün canlı kalabilir. Taşıyıcıların el veya vücut sıvıları ile temas etmiş yüzeyler yüzde 10 çamaşır suyu ile bolca ıslatılıp temizlenmeli.

CİNSEL İSTEKSİZLİK HASTALIKTIR


1-Evli bir erkek; aradan aylar geçmiş ve bir türlü eşi ile beraber olmamışlar, beraberlik aklına dahi gelmiyorsa bu durumda bir problem var demektir. Bazen üzüntü, psikolojik hastalıklar, bir yakını kaybetme vb. durumlarda cinsel isteksizlik meydana gelebilir, bu durum en fazla 3 ay devam edebilir, normalde 40 günden fazla devam ediyorsa bir ürolog hekime gidilmeli hormon tahlili ve diğer kan değerlerine baktırılmalıdır. Bütün değerler normalse o zaman problem tıbbi değil psikolojik demektir. Uzman bir psikologtan yardım alınmalıdır.
2-KADINLARDA: Kadınlarda cinsel isteksizlik pek olmaz. Kadınlar cinsellikte genelde pasif konumdadırlar. Eşleri tarafından sözle ve dokunarak uyarılmadıktan sonra kadınlar cinsel olarak hareketlenemezler. Nadiren istekli oldukları durumlarda olabilir. Kadınlar beraber olurken cinsellikten zevk almıyorsa, vajinaya temas halinde yine birşeyler hissetmiyorsa, zevk almıyorsa bir sıkıntı olma ihtimali yüksektir. Böyle bir durumda ürolog bir hekime gidilip gerekli tahlil ve tedaviler yaptırılmalıdır. Eğer tıbben herşey normal olduğu halde yinede problem devam ediyorsa o zaman psikolojik demektir. Uzman bir psikologtan yardım alınmalıdır.
3-Ergenliğe girmiş erkek çocuklarında (14-15 yaş) cinsel olarak bir hareketlenme başlar. Ailesi bunu takip etmelidir. Eğer yaş 16 olduğu halde cinsel olarak bir hareketlenme olmuyorsa bunlar problem işaretleridir. Cinsel hareketlenme derken kızlara karşı bir alaka olmuyorsa, televizyonlardaki cinsel sahneler alakasını çekmiyorsa, cinsel yayınlara karşı bir arzu duymuyorsa, bir kız arkadaş edinmeye çalışmıyorsa sıkıntı olabilir. Ergenlik dönemindeki çocuklarda cinsellik yanlış ortaya çıkabilir, bazen kendi cinsine karşı alaka uyanabilir. Büyükleri bazen şaka ile karışık kız arkadaşın var mı veya şu kız çok güzel diyerek onu kızlara karşı yönlendirirse iyi olur. (Bu yönlendirme git kız arkadaş bul, gününü gün et manasına değildir, erkekler kızlara karşı meyilli olmalı bunu öğretmek içindir.)
4-Kız birinin evlenmesi erkeğe bağlıdır, o yüzden bazen evlenemeyebilir veya geç evlenilebilir. Fakat yaşı 30'a gelmiş bir erkek, işi var evlenmiyor, evlenmekte istemiyorsa bakılır; bir kız arkadaş bulmuş evlenmek yerine zina ederek mi ihtiyacını karşılıyor, yoksa bir hastalıkmı var veya yanlış bilgilendirildiği için cinsel bir kompleksi olabilir mi, bu yüzden mi evlenmiyor veya evliliğini geciktiriyor? Başka bir cinsel hastalık veya sapma mı olabilir akla gelir. Normalde bir erkek işini eline aldıktan sonra evlenmek istemeli, yuva kurmak istemelidir. Bu tabiat kanunu gibidir.
5-Evli erkeklerin bir kez beraber olduktan sonra ikinci kez beraber olamayışları cinsel isteksizlik değildir. Tatmin edici bir beraberlikten sonra ikinci kez beraber olunmak istemeyebilir, genç evlilerde bazen bir kaç kez beraber olma durumu olabilir. Haftada en az bir kere beraber olan erkeklerde cinsel isteksizlik yoktur. Daha fazla beraber olmak için asla performans hapları almayın. Cinsel muhtevalı ilaçlar performansı artırayım derken kalp krizi yapabilir, karaciğere zarar verebilir, böbreklere zarar verebilir. En güzeli normal bir şekilde hayatını devam ettirmek ve vücudunu kendi haline bırakmaktır. Vücut saatine göre hareket etmektir.
6-Eğere tıbben bir problem olmadığı halde, hormon ve bütün kan değerleri normal olduğu halde cinsel isteksizlik varsa bu psikolojiktir. Uzman bir psikolog tarafından yapılacak doğru bilgilendirme ile bu problem çözülür. Mesela birçok evlenemeyen erkek kendi penislerini küçük gördüğü için kompleks meydana gelmiş bu yüzden evlenmekten kaçınıyor veya ergenlik döneminde başından bazı istenmeyen durumlar geçmiş bu yüzden kendini suçluyor, kendini gay görüyor, sapık görüyor bu yüzden evlenmek istemeyebiliyor. Bunların hepsinin bir çaresi var, evlenmemek için mazeret değildir.
"MUTLULUĞU ERTELEMEYİN, BİR YUVA KURUN. YUVASI OLMAYANIN MUTLULUĞU OLMAZ."

Yeni Annelere Mini Rehber

Aylarca devam eden sabırsız bekleyişin ardından, bebeğinizi ilk kucağınıza aldığınız an, dünyanın en büyük mucizelerinden birine de sahip olursunuz. Bundan böyle hayatınıza bir "Anne" olarak devam edeceğiniz gerçeği mutlu bir heyecanın yanı sıra, getirdiği sorumluluk duygusu nedeniyle endişe kaynağı olabilir. 

Anneler bebek bakımıyla ilgili ne kadar kitap okuyup öğüt dinlese de birçok konuda endişelenir. Bebeğin ağlaması ya da uykusuzluğu annelerde panik yaratabilir. Liv Hospital Ankara Çocuk Hastalıkları ve Yenidoğan Uzmanı Dr. Mustafa Yücel Kızıltan yeni annelere önerilerde bulunuyor.

Bir saat içinde içinde emzirilmeli
Sütün artması için doğumdan sonra, en geç bir saat içinde bebek anne göğsüne yatırılmalı. Bebek emmese dahi, ilk 4 saat boyunca, her saat başı annenin memesine koyulmalı. Sonraki günlerde ise, günde 10-12 kez emzirmek faydalı olur. Süt rahatlıkla geliyorsa, beslenmeyi bebeğin kendisi yönetmeli. Bebek acıktığında zaten anneye gerekli uyarıları ağlayarak yapacağından zorlamalara gerek yoktur.

Gaz sancısı sağlığın işareti
Ağlamak bebeklerin dış ortamla iletişim kurmak için en sık başvurdukları yoldur. Hastalıkların yanı sıra; gaz sancısı, aşırı sıcak ortam, açlık veya bebeği sıkabilecek fazla giyim bebeğin başlıca ağlama nedenleri arasındadır. Örneğin gaz sancısı olan bebekler kilo alımları iyi ve sağlıklı bebeklerdir. Genellikle doğumdan 2-3 hafta sonra, özellikle akşamları ortaya çıkan ağlama nöbetlerine sebep olan bu sancılar giderek sıklaşır. Bebek 6-8 haftalık olduğunda en yoğun şekilde kendini gösteren gaz sancıları yaklaşık olarak 3'üncü ayda kesilir. Bu süre içerisinde ağlama krizlerini azaltabilmek için birçok ilaç ve davranış metodu denenmiş olsa da; bunların hiçbirinin bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmamıştır.

Göbeğin çevresini temiz ve kuru tutun
Göbeğin ve çevresinin temiz ve kuru olması gerekir. Göbeği bezin dışında bırakmaya dikkat edin. Göbek 7-14 gün içerisinde düşer. Düştükten sonra yerinde hafif bir kanama olması normaldir. Bu durumda alkol ile silebilirsiniz.

Banyo, uyuma rutininin parçası olmalı
Bebeğinizi her gün yıkamanız gerekmez. Banyo yaptırmanızın nedeni bebeğinizi temiz tutmanın yanı sıra banyonun uyku vakti rutininin bir parçası oluşudur. Bebeğin banyoyu akşam rutininin bir parçası olarak algılanmasını sağlamak önemli. Bebeğinizi hergün yıkamak zorunlu olmamakla birlikte faydalıdır.

Kremler isilik yapabilir
Her banyo sonrası krem veya yağ sürmek gerekmez. Krem ve yağlar sürerek cildin terlemesi önlenirse, ufak sivilceler ve ve isilik tarzında döküntüler ortaya çıkabilir. Eğer cildi kurur ve çatlaklar gelişire, bir bebek losyonu veya nemlendiricisini günde 2kere sürebilirsiniz.

Haftada bir kez kaka normal
Anne sütü ile beslenen bebek, kakasını haftada bir kez fakat yumuşak kıvamda yapıyorsa kabızlıktan endişelenmeye gerek yoktur; çünkü anne sütünün hemen hemen tamamına yakını bağırsaklardan emilir. Bu da dışkılama sıklığının az olmasını açıklayan bir durumdur. Öte yandan, bebeğin ıkınması ve bu sırada yüzünün kızarması da olağan bir durumdur ve kabızlık olarak algılanmamalı. Anne sütü ile beslenen sağlıklı bir bebeğin 3-4 günde bir, hatta bazı durumlarda haftada bir dışkı yapması bebeğin kabız olduğu anlamına gelmez.

Sizden bir kat fazla giyinsin
Yeni doğan bebeklerde terleme görülmez; bu nedenle fazla giydirdiğiniz zaman sıcaklık fazlalığının yarattığı sıkıntıyı ağlayarak ifade etmeye çalışacaktır. Ayrıca fazla sıcak olan ortamlarda bebeğin burnu tıkanır. Bebeğin elleri ve ayakları soğuk ise, üşüyüp üşümediği ensesi kontrol edilerek anlaşılabilir. Öte yandan, oda sıcaklığının 22-23 derece olduğu zamanlarda, bebeğiniz sizden sadece 1 kat fazla giyinmesi yeterli olacaktır.

Uyurken yastık kullanmayın
Yeni doğan bebeklerin yatırıldığı yerde yastık olmamalı. Sağlıklı bir uyku adına, bebeğin yatacağı zemin için fazla yumuşak olmayan, şekil değiştirmeyecek sertlikte olan pamuklu kumaştan yapılmış bir şilte seçilmesi önerilir. Bebek sırt üstü pozisyonda, hafif eğimli dik bir düzeyde yatırılmalı.

Sağlıklı Bir Yaşam İçin Tavuk Tüketin

Özellikle kış ayları ve mevsim geçişleri hastalıkların kendini en yoğun olarak gösterdiği aylardır. Bu aylarda sağlığınızı korumak için daha fazla özen göstermek gerekir. Bunun için de yapılması gereken ilk iş beslenmeye dikkat etmektir. 

Diyetisyen Canan Aksoy, sağlıklı bir yaşam için neden tavuk yenmesi gerektiğini anlatıyor.

Sağlıklı kalabilmek için yapılması gereken en önemli adımın sağlıklı beslenme olduğunun altını çizen Diyetisyen Canan Aksoy, sağlıklı beslenme konusunda tavuk etinin büyük bir rolü olduğunun altını çiziyor. Sağlıklı bir yetişkinin günde kilogram başına bir gram proteine ihtiyacı olduğunun altını çizen Aksoy, hayvansal protein kaynaklarından en önemlisi olan tavuk etinin neden tüketilmesi gerektiğiyle ilgili dikkate alınması gereken başlıkları açıklıyor.

Hastalıklardan Koruyor

Yapılan birçok araştırma sonucunda tavuk eti tüketiminin obezite, kalp damar hastalıkları ve tümör gelişimini azaltıcı etkisine sahip olduğu ortaya konuldu. Doymuş yağ oranının düşük olması, sodyum miktarının az olması, selenyum gibi güçlü bir antioksidan içermesi, B 12 vitamini açısından zengin olması ve demir içeriğinin yüksek olması tavuk etinin en önemli özelliklerinden. Bu özellikler sayesinde vücut direnci artarak hastalıklardan korunuyor.

Doymuş Yağlar Açısından Sağlıklı

Doymuş yağların yüksek oranda tüketimi sağlıklı bir yaşam için pek uygun olmadığını dile getiren Diyetisyen Canan Aksoy, ağırlıklı olarak doymuş yağ oranının düşük olduğu besinlerle beslenilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Tavuk eti ise, bu tür beslenme için biçilmiş kaftan. Tavuk eti, doymuş yağlar açısından çok sağlıklıdır; hele ki derisini çıkarıp yiyorsanız. Örneğin; 100 gram tavuk göğüs etinde 0.9 gram yağ bulunuyor.

Sindirimi Kolaydır

Tükettiğiniz besinin içinde yer alan protein oranı kadar, vücudunuzun bu proteinin ne kadarını sindirdiğinin de önemli olduğunun altını çizen Aksoy, tavuğun sindirilebilirlik açısından örnek sayılabilecek besin grubunda yer aldığını belirtiyor. Tavuk etinden temin edilen protein vücut tarafından rahatça sindiriliyor.

İyi Bir Selenyum Kaynağı

Güçlü antioksidan yapısıyla kas zayıflamasını önleyen, kan hücrelerinin yıkımını geciktiren selenyum tüketimi yetişkinler için günlük 40 – 55 mikrogram aralığında olmalı. 100 gram tavuk but eti, yaklaşık günlük ihtiyacınızın yarısını karşılar çünkü 100 gram tavuk but etinde 22 mikrogram selenyum bulunuyor.

Kilo Kontrolüne Yardımcı Oluyor

Doymuş yağ içeriğinin düşük olması ve kolay sindirilebilirliği sayesinde tok tutma özelliği yüksek olan tavuk etine ana öğünlerinizde yer vererek kolaylıkla doyabilir, böylece gereksiz kalori alımından kurtulabilirsiniz.

Kilo Verirken İradeyi Geliştirecek Öneriler

Çoğu zaman fazla kilolardan kurtulmak için verilen kararlar ilk günlerde etkili olsa da zaman içerisinde devamlılığı sağlamak ve kalıcı sonuçlara ulaşmak zordur. 

Öncesindeki kararlılığın sürdürülmesinde en önemli etkenlerden biri doktor kontrolünde planlı bir şekilde zayıflamaktır. Ancak kişinin beslenmesine dikkat etmesi ve düzenli egzersiz programı uygulaması yanında kilo verirken iradeyi güçlü kılmak adına kendini sürekli olarak motive etmesi de önemlidir.

Sağlık: Kişinin güçlü ve kararlı irade ile kilo verme sürecini tamamlaması için temel kaygı görüntüden çok sağlıklı yaşam olmalıdır. Diyabet, kalp damar rahatsızlıkları başta olmak üzere çeşitli rahatsızlıklardan uzak durmak ve kanser riski oluşturan gıdalar yerine sağlıklı besinlere yönelmek, kilo vermeyi de kolaylaştırması bakımından önemlidir. Özellikle fazla kiloları olanlar için istenilen kilolara ulaşmak uzun vadeli bir süreçtir. Kişinin öncesinde sağlığa yönelmesi ve düzenli beslenme ile aradaki sonucu kısa sürede fark etmesi motivasyonu artırmayı sağlar.

Çevre: Belirlenen ideal kiloya ulaşmakta çevreninde olumlu etkileri kişileri, kilo verme konusunda daha istikrarlı davranmaya itebilir. Bu süreçte kişinin kendini soyutlaması ve kendi içerisinde yarışması yerine motive edecek ve moral desteği sağlayacak kişiler önemlidir. Aynı şekilde kişiye sürekli negatif ve karamsar yaklaşımlarda bulunanlardan ise bu süreçte uzak durmak gerekebilir.

Baskı Unsurlarını Azaltma: Kişinin kilo verirken kendilerini zorlamamaları ve yemek konusundaki baskıları azaltmaları gerekir. Bu anlamda sevdikleri ancak kilo aldırıcı besinlerden uzak durmaları önemlidir. Aksi durumda kişinin kararlı tutum sergilemesi zorlaşacağı gibi iradesinin yenik düştüğü anlık durumlara karşı kararlılığını yitirmesi hızlanabilir. Bu bağlamda bu tür yiyeceklerin bulunduğu ve satıldığı ortamlarda mümkün olduğunca uzaklaşılmalıdır.

Egzersiz ve Günlük: Kilo vermede iradeyi sağlam kılmak ve geliştirmek adına izlenebilecek bir diğer yol ise egzersizleri atlamamak ve günlük tutmaktır. Yapılan egzersizleri takip etmek yanında zaman içerisinde kilo değişimlerini gözlemlemek ve doğrultuda planlarda küçük değişiklikler yapmak adına günlükler en etkili çözüm yollarından biridir. Ayrıca kişinin başarısını ve kat ettiği yolu görmek adına önemli bir motivasyon aracı olarak günlük kilo vermek konusunda kişinin kendine olan inancını artırır.

Kısa Vadeli Hedefler: Ciddi anlamda kilo vermek her ne kadar uzun bir süreci kapsasa da kişinin uzun vadedeki hedeften sonra kısa vadeli hedefe yönelmesi motivasyonu sağlama ve kararlı bir sürece yönelmede etkili bir yoldur. Kişinin kendine büyük hedefler belirlemesi strese girmesine neden olarak kişinin amacına ulaşmasını zorlaştırabilir. Bu bakımdan kısa vadeli hedefler öncelikli olmalıdır.

İmkanlar Elde Etmek: Kişinin kilo verme sürecinde fırsatları değerlendirmesi de önemlidir. Bu bağlamda imkanı olduğu durumlarda arabaya binmek yerine yürümek ya da asansöre binmek yerine merdivenlerden çıkmak kişiyi motive edici davranışlardır.

Kadınları evliliğe ikna etmenin pratik kuralları

"Kadın olmasaydı dünyada hayatın neşesi kalmazdı" demiş Mevlana Celaleddin Rumi. Kadın, neşe verir, hayat verir, can verir. 

Bir canı dünyaya getiren kadındır, annelik içgüdüsüyle çocuklarını koruyup kollayan, evine bakan, sadakatli ve sevecen bir varlıktır kadın. Sevmek ister ve sevilmek, sahiplenilmek ister. Ancak kadınların erkeklerden bekledikleri farklıdır. Bir kadını evlilik masasına getirene kadar, uzun bir süreç geçmesi lazım. Özellikle mutlu ve uzun soluklu bir evlilik isteyenler için kadın, aceleye gelemeyen bir canlıdır.

Kimisinin katı kuralları vardır
Kadınları evliliğe ikna etmenin genel geçer yolları ve kuralları yoktur. Çünkü her kadın farklı özelliklere, farklı duygu dünyasına sahiptir. Kadının sosyal statüsü, yaşı, yaşadığı yer, ilgi alanları, duygusal özellikleri eş seçimini etkilemektedir. Kadınların kimisinin duygusal hayatında, evleneceği kişiyi seçme konusunda mantığı önde gelir, kimisinin de duyguları. Kimisinin katı kuralları vardır.

Kendisinden daha düşük gelirli biriyle evlenmek istemez, yaşadığı yer aynı ya da yakın olmalıdır.

Okuma düzeyi ve kültür seviyesi eş olmalıdır gibi. Duygusal yanı ağır basan kadınlarda ise tek gerçek sevgidir. Aşık olduktan sonra, evleneceği erkeğin yaşı, okuma düzeyi, mesleği önemli değildir. İşte karmaşık yapıya sahip olan kadınları etkileyip nikah masasına oturtmak düşünüldüğü kadar kolay değildir. Erkeklere sevdiklerini evlenmeye ikna etmek için şu tavsiyeler verilebilir:

Güzel sözlerle rahatlatmaya çalışın
Kadın her şeyden önce sevdiğine güvenmek ister. Güven ilişkideki en önemli unsurdur. Evlenmek istediğiniz kadına karşı dürüst olun. Onlara asla yalan söylemeyin.

Sevdiğinize evlilikte acının, sevincin, yokluğun ve varlığın kısacası her şeyin müşterek olduğunu hissettirin. Çünkü kadınlar evlilikte kendilerine yüklenecek sorumluluktan korkarlar. Anne olup çocuğuna bakmak, yemek ve temizlik yapmak, evin tüm işlerini üstlenmek düşüncesi bile, kadına özgürlüğünü kısıtlamak gibi gelir. O yüzden sevdiğinizi yerine getireceğiniz güzel sözlerle rahatlatmaya çalışın.

Evliliğe sıcak bakmasını sağlayabilirsiniz
Kadınlar kendisini sahiplenen, biraz kıskanan ve yanında huzur bulacağı erkeklerle evlenmek isterler. Aşırı kıskançlık kadını bunaltır, hiç kıskanılmamak ise sevilmediğini düşündürür. Sevdiğinizi sahiplenerek, geleceğe dair hayalleri beraber kurarak, evcimen olduğunuzu ona göstererek babalık vasıflarını taşıdığınıza dair izlenimler kazandırabilir, evliliğe sıcak bakmasını sağlayabilirsiniz.

Bir de kadın, hayatını güvence altına almak ister. Evlenmeden önce, mesleki yaşantınızı düzene koyup, düzenli bir gelire sahip olursanız eş adayının ve ailesinin evliliğinize daha sıcak bakmasını sağlayabilirsiniz.

Kadınlar zordur ve biraz karmaşık. Ancak sabırlı ve "evliliğe hazır", sadık bir eş olduğunuzu gösterirseniz sevdiğinizi evliliğe ikna etmek zor olmayacaktır.

Erkeklerde kadınlardan 4 kat daha fazla görülüyor

Kıl dönmesi, özellikle erkekler arasında sık görülen rahatsızlıkların başında geliyor.

Hastaların kimi zaman utanıp çekinerek doktora başvurmaması, şikayetlerin artmasına ve yaşam kalitesinin düşmesine neden oluyor. Memorial Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü'nden Prof. Dr. Erhan Reis, kıl dönmesi ve cerrahi yöntemlerle tedavisi hakkında bilgi verdi.

Erkeklerde kadınlardan 4 kat daha fazla görülüyor
Kalçalar arası kıl dönmesi hastalığı, bu bölgenin cilt ve cilt altı dokularının enfeksiyonu sonucu ortaya çıkar. Bu rahatsızlığın oluşmasında farklı risk faktörleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi kişisel hijyendir. Obezite, bölgenin tahriş olması, uzun süre oturarak çalışmak, kalçalar arasındaki oyuğun derinliği ve genetik yatkınlık da diğer tetikleyicilerdir. Kıl dönmesi kendini ilk olarak apse ve akıntıyla gösterir. Apseye erken müdahale edilmemesi, ciddi ağrı ve ateşe neden olabilmektedir. Bu belirtilerle bir uzmana başvurulduğunda fiziki muayene ve hasta öyküsü tanı için yeterli olmaktadır. Herhangi bir görüntüleme yöntemine ihtiyaç duyulmamaktadır.

Ağrı ve ateşe yol açıyor
Bu rahatsızlığın oluşmasında farklı risk faktörleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi kişisel hijyendir. Kıl dönmesi kendini ilk olarak apse ve akıntıyla gösterir. Apseye erken müdahale edilmemesi ciddi ağrı ve ateşe neden olabilmektedir. Bu belirtilerle bir uzmana başvurulduğunda fiziki muayene ve hasta öyküsü tanı için yeterli olmaktadır. Herhangi bir görüntüleme yöntemine ihtiyaç duyulmamaktadır.

Akut kıl dönmesinin tekrarlama riski yüksek
Kıl dönmesi tedavisi planlanırken, uygulanacak yöntem vakanın akut ya da kronik olmasına göre değişmektedir. Akut kıl dönmesinin tedavisi kesi ve apseyi boşaltarak yapılır. Lokal anestezi altında yapılabilen işlemde apseyi boşaltmak için genelde en fazla şişlik olan noktadan kesi yapılması gerekir. Bu işlemin kesin tedavi olmadığı ve vakaların neredeyse yarısında sorunun tekrarlayabileceği unutulmamalıdır.

İhmal edilirse yassı hücreli kansere yol açabilir
Kronik ve tekrarlayan kıl dönmesinde ise hastalığın kesin tedavisi sinüs kanalının cerrahi olarak kesilip çıkartılması şeklinde uygulanmaktadır. Bu işlem yapılırken normal dokunun mümkün olduğu kadar yerinde bırakılması önem taşır. Herhangi bir belirti vermeyen ve tesadüfen tanı konulan kıl dönmesi vakalarında ise cerrahiye gerek duyulmamaktadır. Bu vakalarda, hijyenin sağlanması, bölgenin kıllardan arındırılması ve zaman zaman enfeksiyon açısından gözlem yapılması yeterli olmaktadır.

Uzun süre ihmal edilen kıl dönmesi sorunu nadiren de olsa yassı hücreli kanser gelişmesine yol açabilmektedir. Bu nedenle kıl dönmesine işaret eden belirtiler varsa vakit kaybetmeden bir uzmana başvurulmalıdır.

Pürüzsüz bir cilde sahip olmanız mümkün

Her kadın pürüzsüz bir cilde sahip olmak ister. Ancak geçmişten kalan akne, yara veya yanık izleri bazen güzelliğimize gölge düşünebilir.

KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kaliteli Yaşam Kliniği Koordinatörü Medikal Estetik Dr.Yasemin Savaş , "Fraksiyonel C02 Lazer" yöntemi ile pürüzsüz cilde sahip olmanın mümkün olduğunu belirtiyor.

Normal yaşlanma sürecine, güneş hasarı ve hava kirliliğinin zararlı etkileri de eklendiğinde ciltteki kollojen yıkımı hızlanır. Kollajenin ciltteki miktarı azaldıkça kırışıklar gözlenmeye başlar. Cilt gençleştirmede kullanılan "Fraksiyonel CO2 Lazerler" ciltte mikroskobik kolonlar açar. Kollajen; kan damarları , keratinasitler gibi su içeren ve seçici termal hasara uğramış yapılardır. Açılan kolonlar sayesinde, termal hasar oluşan bölgenin hemen yanındaki hasar görmemiş bölgelerdeki canlı hücreler, hasarlı alana göç ederek buradaki onarım mekanizmasını uyarırlar. Böylece cilt altında yeni kollojen üretimi başlar. Hedeflenen cildin üst yüzeyine hasar vermeden işlevlerini cildin altında gerçekleştirebilmelerini sağlamaktır. Böylece cildin alt yüzeyinde çok daha hızlı bir iyileşme oluşur ve kişiler sosyal hayatlarına kısa süre içinde dönebilirler.

Fraksiyonel lazer uygulamaları sırasında tedavi edilen cildin kalınlığı, inilen derinlik kesin olarak bilinmelidir. Cihazın fraksiyonel özelliği sayesinde uygulama sonrası iyileşme hızı çok yüksek olup süresi kısadır. Dalga boyu daha uzun olduğu için daha derin cilt tabakasında etkisini gösterdiğinden benzer sistemlere göre etkisi çok daha yüksektir.

Günümüzde en çok cilt yenileme ve yüz gençleştirmede tercih edilir. Yüz, göz kapakları, boyun, dekolte bölgesi, el üstündeki kırışıklıklar ve çizgilerin giderilmesinde çok etkili bir yöntemdir.
İlaveten ;

• Cildin geniş gözenekli ve kaba görünümünün giderilmesinde
• Ciltte meydana gelen güneş lekesi, yaşlılık lekesi, doğum sonrası oluşan lekeler ve yüzeysel pigment bozukluklarının giderilmesinde,
• Kötü yaraların iyileştirilmesinde ve yara kabarmalarının azaltılmasında
• kullanılır. Ayrıca bazı cilt kanserlerinin tedavisi; doğumsal veya sonradan oluşan benlerin yok edilmesi, göz kapaklarında oluşan kolesterol plaklarının tedavisinde de kullanılır.

Uygulamanın ardından ani olarak cilt altı kollojen liflerinden %30 oranında kısalma meydana gelir.
Sonraki 1-3 aylık süreçte ise cilt altında yeni kollojen oluşumunda ve cilt altı bağ dokusunda yeniden düzelme yaşanır.

Bu tedavi yöntemi ile ; cilt gençleşmesi olarak adlandırılan ciltte gerilme, cilt üzerinde pürüzlerde lekelerde ve izlerde yüksek seviyede azalma amaçlanır. Ciltteki gözeneklerin daralarak, cilt yapısının 2-5 yıl önceki durumuna geri dönmesi hedeflenir.

Seans sayısı sorunun şiddetine göre ve uygulamanın gücü ve derinlik ayarlarına bağlı olarak değişebilir. Hafif orta derece kırışıklıklar ve izlerde 2-3 seans yeterli iken çok derin sivilce izleri ve kırışıklıklarda tedavi 3-5 seans olarak düzenlenir. Seanslara aralığı 1-1,5 aydır.

Erkeklerin estetik kılavuzu

Estetik cerrahi ve medikal uygulamalar sadece kadınların tekelindeymiş ve çoğunlukla kadınlar bu uygulamalardan yardım alıyormuş gibi gözükse de, son yıllarda değişim yaşanıyor. Artık erkekler de bakımlarına ve estetik duruşlarına son derece önem veriyorlar

Ülkemizde erkeklerin estetik cerrahiye artan taleplerini ve en fazla hangi prosedürü talep ettiklerini Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bülent Cihantimur anlattı:

" Ülkemizde erkeklerin estetiğe ilgisi hızlı bir şekilde artıyor. Sağlık turizmi ile gelen yabancı erkeklerin sayısı da aynı ölçüde artış gösteriyor. Bunun en büyük nedeni bana göre kadınlar. Çünkü kadınlar artık son derece bakımlı, estetik duruşlarından kesinlikle taviz vermiyorlar. Kadınlar hem eşlerini teşvik ediyor, hem de erkekler bu denli bakımlı eşlerinin yanında kendilerini de iyi hissetmek istiyorlar. İkinci neden ise, tabii ki iş hayatı… Artık herkes eğitimli, herkes kalifiye, bir üst levela geçebilmek iyi görüntüyle doğru orantılı. İş dünyası taze, dinamik, genç ve fit bir çalışan veya patron görmek istiyor. Erkek hastalarımızın mesleklerine bakarsak, mali müşavirlerden, avukatlara, emlakçılardan profesyonel sporculara kadar geniş bir yelpazede bizden yardım alan bireyler olduğunu görüyoruz.

Kliniklerimizde sadece erkek hastalarımız için tasarlanmış, geniş bir hizmet yelpazesi sunuyoruz. Bunların içinde cerrahi yaklaşımlar, lazer ve ışık tedavileri, saç ekimi, cilt gençleştirme tedavileri gibi pek çok seçenek bulunuyor. Erkeklere en fazla uyguladığımız operasyonlara bakacak olursak, birinci sırada saç ekimini görüyoruz. Karın kası estetiği veya vücut şekillendirme operasyonları, jinekomasti, liposuction, erkek cinsel organ estetiği(penis büyütme), göz çevresi estetiği gibi uygulamalar yine en fazla talep edilen prosedürlerdir.

Erkeklerde meme büyüklüğü-jinekomasti

Jinekomasti ameliyatları, erkeklerde meme dokusunun büyümesiyle oluşan estetik sorunun çözümlenmesine fayda sağlayan operasyonlardır. Gelişen teknolojiyle birlikte artık son derece konforlu jinekomasti operasyonları yapabiliyoruz. Kendi geliştirdiği teknikle kesi yapılmadan, sadece mikro deliklerle yağlı dokuya ulaşıyoruz. Yağ dokusunu çözen bu yöntem ayrıca işlemi yaparken de kesinlikle sinirlere ya da damarlara zarar vermiyor. Bu şekilde işlem tamamlandıktan sonra minimal şişlik ya da morlukla karşılaşılır ve ya hiç gözlemlenmez.

Organik Saç ekimi- kök hücrenin avantajları

Organik Saç ekimi yurt dışından gelen erkek hastalarımızın da en fazla tercih ettiği uygulamalar arasında yer alıyor. Estetik International laboratuvarlarında yaklaşık 2 senelik bir Arge çalışmasının ürünü olarak, saç ekiminin değer taşı kıl köklerinin, tamamına yakınının sağlıklı bir şekilde çıkmasını sağlayan bir tekniktir. Hastanın bölgesel yağı alınır, kök hücreden zengin hale getirildikten sonra saçsız deriye yani kel alana enjekte edilir. Bunun sonrasında saç ekimi prosedürü gerçekleştirilir. Kök hücre tüm avantajlarını bu alanda gösterir ve saçların tamamına yakını yeni nakledildiği alanda tutunur, iyileşme süresi kısalır ve daha dolgun, gür saçlar ve doğal bir görüntü elde edilir.

Karın kası estetiği ile fit bir görünüm

Üzerinde yağlanma olsa da, herkesin karın bölgesinde kasları var sadece yağ tabakası görünmelerini engelliyor ve ayrıca çalışılmamışsa belirgin değiller. Karın kası estetiğinde, liposculpture tekniğini kullanarak, kasların kıvrım yerlerine uygulama yapıyor ve bu alandaki yağları inceltiyoruz. Bu şekilde kasların kıvrım yerleri incelince kaslar belirgin hale geliyor ve baklava dilimi olarak tabir edilen görüntüye kavuşuyor. Eğer yağlanma fazla ise, karnın tamamından yağ alımı yapılıp, sonrasında yine kıvrım yerlerine bir heykeltıraş gibi şekil veriyoruz. Uygulama son derece etkili ve pratik. Ülkemiz ve İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa'dan gelen sınır ötesi hastalar da son zamanlarda karın kası estetiğini çok fazla tercih ediyorlar.

Yeterli uyku ile kilo verin

Yetersiz uyumanın kilo aldırdığını biliyor muydunuz? Yapılan çalışmalar yetersiz uyumanın vücuttaki hormonal dengeyi alt üst ederek sizi sürekli yemek yemeye ittiğini gösteriyor. Yani ideal kiloya sahip olmak için sağlıklı bir yaşam tarzının yanı sıra yeterli uyumak da şart. 

Yetersiz uykunun vücut üzerinde birçok farklı etki yarattığını, bunların da kilo almaya neden olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, "Uykusuzluk gibi vücutta stres yaratan bazı durumlarda kortizol hormonu seviyesinin yükselerek iştahınızın artması, uykusuzluğun bir başka olumsuz etkisidir. Az uyumanız vücudunuzdaki hormonal dengeyi alt üst ederek sizi sürekli yemek yemeye iterken, obeziteye de kapılarınızı ardına kadar açacağını unutmayın" uyarısında bulundu.

Yetersiz uyuyan kişilerde doyma sinyalini gönderen leptin hormonunun seviyesinin düştüğünü söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, "Bu hormonun seviyesindeki düşüklük, vücudunuzun daha fazla kaloriye ihtiyacı olmadığı durumlarda bile beyne yemek yeme sinyali göndererek daha fazla yemek yemeye neden olur" diyerek yetersiz uykunun iştahı artıran açlık hormonunu seviyesini yükselttiğini vurguladı.

Tip 2 diyabete neden olabilir
Yetersiz uyumanın vücudun insüline karşı daha dirençli hale gelmesini ve şeker metabolizmasının bozulmasına yol açtığını dile getiren Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, "Vücudunuzdaki insülin direncinin artması, vücudunuzu daha fazla insülin salgılamaya yöneltip, Tip-2 diyabet hastası olmanıza neden olabildiği gibi, salgılanan yüksek miktardaki insülin size özellikle göbek bölgenize yağ olarak geri döner" dedi. Çağatay Demir, yapılan çalışmaların günde 5 saatten daha az uyuyanların şeker hastalığına da yakalanma risklerinin daha yüksek olduğunu ortaya çıkardığını sözlerine ekledi.

Kilonuz uyumanızı da etkiler
Kilolu veya obez olmanın iyi bir gece uykusu uyumayı engelleyebileceğini anlatan Demir, kilolu kişilerde, uyku apnesi görülme riskinin yüksek olduğunu söyledi. Uyku apnesi olan kişilerin uyku esnasında nefes alıp vermeyi bir gecede yüzlerce defa durdurabileceğini belirten Demir, "Nefes alıp verme durduktan kısa bir süre sonra, bir havuzu bir başından bir başına suyun altından yüzerek geçmişçesine nefes nefese uyanırsınız. Defalarca olan bu durum da uyku süresini ve kalitesini olumsuz etkileyecektir. Bunun yanında kilolu kişilerde daha sık görülen artrit, diyabet ve kalp hastalıkları da kaliteli bir uyku uyumayı güçleştirecektir. Sağlıklı bir kilo için yeterli uyuyun, yeterli uyuyabilmek için kilo verin" diye konuştu.

İYİ VE KALİTELİ BİR UYKU İÇİN ÖNERİLER

• Hep aynı saatte yatağınıza gidip, aynı saatte kalkın. Bir gün çok geç saatte bile uyumuş olsanız, aynı saatte kalkmaya özen gösterin.
• Yatağınızı sadece uyumak için kullanın. Yatağınızda televizyon izlemek ve kitap okumaktan kaçının.
• Aç bir mide ile uyumaya çalışmayacağınız gibi yatmadan önceki öğününüzü light yoğurt, meyve gibi hafif yiyeceklerden olmasına özen gösterin.
• Yatak odanızın sessiz olmasını sağlayın.
• Uykunuzu kaçırabilecek kafeinli içeceklerden öğlen saat 3'den itibaren uzak durun.
• Her zaman uyuduğunuz yerde uyuyun.
• Midenizin üzerine yatmaktan vazgeçip, sırt üstü veya anne karnındaki gibi kıvrılma pozisyonuyla uyumaya çalışın.
• Uyuyacağınız mekânda ışık bulundurmayın, odanın karanlık olmasını sağlayın.
• Yatak ve yastığınızın ortopedik olmasına özen gösterin.

 
Blogger Templates